12.09.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Gülden Öktem İstanbul
Sakarya’da valilik tarafından Kovid-19 tedbirlerini ihlal eden 65 kişiye para ve 3 gün karantinada kalma cezasının yanında 10 adet de kitap okuma cezası getirildi. Günümüzde kitap okuma eyleminin verilen bir ceza kapsamında kabul edilmesini yayıncı, yazar ve kültür sanat gazetecilerine sorduk.
Nermin Mollaoğlu (Kalem Ajans): ‘Sakarya’daki okurlar tepki göstermeli’
Bence Sakarya’daki özellikle kitap okurlarının; bu cezayı düşünenlerin, onaylayanların görevlerinden istifa etmelerini talep etmeleri gerekir. Şaka olarak kurulan bir cümlede bile kitabın ceza olarak kabul görmesinden rahatsız oluyorum. Hepimiz rahatsız olmalıyız. Bir de kalkıp çocuk kitaplarında denetim için çığırtkanlık yapıyorlar, asıl bu yöneticilerin kitaba bakış açılarının denetlenmesi gerekiyor. Seçimle iş başına gelenlerin tanıtım broşürlerindeki biyografilerinde hangi okulları bitirdikleri, kaç çocuk sahibi oldukları yazıyor. Halbuki en son okudukları 3 kitabı söylemeleri bize onları anlatacak en güzel verileri sağlayacaktır.
Cem Erciyes (Doğan Kitap Genel Yayın Yönetmeni - Köşe Yazarı): ‘Toplumun ekseriyeti kitap okumayı sevmiyor’
Kitap okumayı bir ceza gibi görüp gösteren hakime kızıyoruz, ama bu kararın içerdiği acımasız gerçeği de görmek lazım. Toplumun ekseriyeti kitap okumayı sevmiyor. Hatta ceza kesilen kişi muhtemelen 900 TL paradan çok 10 kitap okumak zorunda kalmaya bozulmuştur. Kitap okumayı seven birisi için bu ceza değil, bir nimet. Kişi hem 10 yeni kitap okuyacağım hem de cezadan kurtulacağım diye sevinebilir. Ama tabii hangi kitaplar da olduğu önemli, umuyorum bu konuda ceza kesilenleri serbest bırakırlar da okuma işi kitapları sevenler için bile bir eziyete dönüşmez. Kitap okuma alışkanlığı olmayanlar açısından ise bu çok ağır bir ceza. 10 kitap okumak bu kişiler için 10 yıl filan sürebilir, o zaman da bu ceza kürek mahkûmiyeti halini alır ki çok acımasız olduğunu kabul etmek zorundayız.
Mine Soysal (Yazar, Günışığı Kitaplığı Genel Yayın Yönetmeni): ‘Kitap okumanın ceza olarak kullanılması kabul edilemez’
Kitap okumak, kişisel ilgiler, seçimler ve merak duygusuyla işleyen çok özel bir zihinsel faaliyettir. Yaşı her ne olursa olsun insanın en temel özgürlük alanlarından biri dilediği kitabı, kendi istediği zamanda ve biçimde okuyabilmesi, istediği kitaba erişmesi, edinmesi, okuyacağı kitabı seçebilmesidir. Özünde düşünsel ve duygusal özgürleşmeyi mümkün kılabilen en insani konulardan biri olan kitap okumanın “ceza” olarak kullanılması hiçbir nedenle kabul edilemez. “Kitap okuma cezası” gibi yanlış uygulamalar, entelektüel bağlamda okuma kültürümüzün gelişmesini sekteye uğratmakta, toplumdaki “kitap” algısını ciddi oranda örselemektedir. 2000’li yıllarda benzer örneklerine mahkeme kararlarında, kamu kurumlarında, hatta okullardaki bazı uygulamalarda tanık olduğumuz “kitap okuma cezası”ndan hızla vazgeçilmesi için yoğun mücadele verildi. 2009’da Kültür Bakanlığı ve meslek örgütleri tarafından düzenlenen tarihi 5. Ulusal Yayıncılık Kongresi’nde “kitap” ve “ceza” sözcüklerinin asla yan yana anılmaması gerektiği nedenleriyle açıklanarak karara bağlanmış ve ilgili tüm bakanlıklarla paylaşılmıştı. Bunca yıl sonra, hem de pandemi önlemleri gibi toplumu kucaklaması, toplumca içselleştirilmesi beklenen çok önemli ve çok acil bir konu için yeniden hortlatılması endişe vericidir. Bu yanlış uygulamadan hemen vazgeçilmeli, hata düzeltilmeli ve kamuoyuyla paylaşılıp bilgilendirme sağlanmalıdır.
Nida Dinçtürk (Gazeteci - Anlatsam Roman Olur Podcast’i Yapımcısı): ‘Brezilya’daki mahkûmları anımsattı’
Türkiye’de kitap okuyan kişilerin ve entelektüelliğin eleştirildiği hatta aşağılandığı hepimizce bilinen bir gerçek. Böylesi bir kültürde kitap okuma pratiğinin kişiye kazandırdığı empati, içgörü ve analiz yeteneklerinin önemsenmediği aşikar ki bu fırsat bir ‘ceza’ olarak insanlara sunuluyor. Belki bir başka bakışla yukarıda saydığım yetenekler elzem bulunmuyor. Bu haberi okuduğumda aklıma gelen ilk şey, 2012 yılında çıkan başka bir haberdi. Haber, Brezilya’daki bazı federal hapishanelerde okudukları her roman için tutukluların cezalarının 4 gün kısaltılacağını söylüyordu. Bence bu örnek, bu ceza haberinin karşısında şahane bir antitez oluşturuyor.