27.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Nil Kural - 24 yıldır kadın yönetmenlerin filmlerini izleyiciyle buluşturan Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, bugün çevrimiçi gösterimlerle başlıyor. 4 Haziran’dan itibaren ise Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde ve CerModern’deki açık hava sinemasında yapılacak fiziksel gösterimlerle 11 Haziran’a dek izleyicilerle buluşacak. İlk kez festivalin direktörlüğünü üstlenen Azize Tan’a göre bu yıl için belirledikleri ‘araftan çıkmak’ teması hem pandemi dönemine hem kadın hareketine atıfta bulunuyor: “Pandemi sayesinde uzun bir düşünce süreci geçirdik. İki arada bir derede hayat yaşadığımızı, ezberden ve hızlı hareket ettiğimizi gördük. Tema, bunun sadece bir kayıp olarak görülmemesini, kendimizi anlayacağımız bir süreç olmasına bir göndermeydi.” Tan, kadın hareketin araf sürecini ise farkındalık ve ilerleme arasında kalmak olarak tanımlıyor ve “Toplumsal cinsiyet eşitliği destekleniyor ama bunların hiçbiri bizim kazanılmış haklarımızın böyle devam edeceğinin garantisi değil. İnsanlar kazanılmış hakları geriye döndürmek için adım atıyorlar. Mücadelemizin belli bir yere geldiği noktada belki de hiç olmadığı kadar tekrar tehlikedeyiz” diyor. Tan’a göre bu tehlikeden çıkış yolu farklı söylemlere ihtiyaç duyulan global bir mücadele.
Bu yıl programda bu konuda rehber kabul edebileceğimiz filmler var. Azize Tan’ın ilk örneği Rintu Thomas ve Sushmit Ghosh’un Hindistan yapımı belgeseli “Ateşle Yazmak”: “Hindistan’ın en alt kastındaki kadınların; kadın muhabir ağıyla kazandıkları başarıyı anlatıyor. Gazetenin etkisiyle Hindistan’daki bazı davalarla ilgili kararların değişebildiğini görmek çok umut verici.” Diğer bir örnek ise Icíar Bollaín imzalı “Rosa’nın Düğünü”. Tan, filmi kişisel bir ‘araftan çıkma’ hikâyesi olarak tanımlıyor: “Rosa, 45 yaşında dul bir kadın ve bütün ailenin kölesi gibi. Bir noktada, ‘Annemin kasabasına yerleşip terzi dükkânını tekrar açacağım ve kendi kendimle evleneceğim’ diyor.” Kanada yapımı Madeline Ivalu ‘nun “Asi Nehir”i ise yerli halk İnuklara mensup Elsa’nın hem Kanada ve ABD kültürünün hem de kendi geleneklerinin kendisini hapsettiği yerde “var olma ve olmaması”nı anlatıyor ve Tan’a göre temayı derinleştiren diğer bir film.
Sanatın iyileştirici gücü var!
Atlantik’in karşı yakasında “Nomadland”in Oscar zaferi gündemdeyken Uçan Süpürge, “Kadınların Amerikası” bölümüyle günceli yakalıyor. Tan, #metoo hareketinden sonra kadın yönetmenlerin hem görünürlüğünün hem de başarılarının arttığını belirtiyor: “Kitty Green imzalı ‘The Assitant’ geçen yılın en başarılı filmlerinden biri ve film sektöründeki kadınların çalışma koşullarını anlatıyor.” Bölümde yer alan ve geçen yılın çok konuşulan filmlerinden yazar öyküsü ‘Shirley’i de izleyiciler festivalde görebilecekler.
Türkiye’ye geçersek Tan, Nisan Dağ imzalı “Bir Nefes Daha” ve Azra Deniz Okyay’ın “Hayaletler” gibi uluslararası başarılarıyla dikkat çeken iki kadın yönetmen filmini göstermenin sevindirici olduğunu söylüyor. Tan, iki haftaya yayılan festivali düzenlemeyi, pandemi şartları nedeniyle “roller coaster’a binmeye” benzetiyor: “Sabah kalkıp ‘Yapıyoruz’ dedik akşam oldu ertelemeyi sorguladık. Sürekli soru işaretleriyle ilerlediğimiz bir dönemdi. Pandemiye ve üretimin azaldığı bir yıl olmasına rağmen içimize sinen bir program yaptık.” Tan, fiziksel gösterim programına söyleşiler, paneller ve yönetmenlerle soru cevap bölümlerinin de eşlik edeceğini söylüyor: “Kapanma sonrasında insanların bir araya gelmeye ihtiyacı var. Ben sanatın iyileştirici gücüne de inanıyorum. Bu filmlerin iyi geleceğini düşünüyorum. Dünyanın her tarafından kadınlar neler yaşıyor birlikte seyredeceğiz. Sosyal mesafe ve maskelerimizle bir araya gelip konuşacağız.”