Küçük kız şaşkın. Anneannesinin aynalı yeşil sandığını ilk kez evin dışında, üstelik bir sergide görüyor çünkü. Tek şaşıran o değil. Dedesinin düğün fotoğrafını gören bir başka torun da. Hepsi şaşkın. Aslında sergilenen Datça Yarımadası’nın yerel tarihiyle birlikte Datçalıların kişisel tarihi de. Bu yüzden sergiye ilgi en çok turistlerden değil, yerli halktan. Bu sergiyi günde 600 kişi geziyor. Çünkü bu onların tarihi. Çünkü dedesinin savaşta kaybettiği bacağının yerine kullandığı tahta yapma bacak bile bu sergide izleyicinin karşısında. Serginin küratörleri yani onlar kendilerine küratör demiyorlar elbette (ama yaptıklarına böyle deniyor, büyük şehirde) Datça Yerel Tarih Grubu, ilk kez 2001’in Aralık ayında bir araya gelmiş. Ve Datça’nın yerel tarihiyle ilgili araştırmalar yapmak, bir arşiv oluşturmak üzere kolları sıvamış. Yerel Tarih Grubu Koordinatörü Fulya Bayık, anlatıyor:
"Amacımız ileride Datça yerel tarihi müzesini kurmak. Datça’daki lehçe ve ağızlar,
yemek kültürü, bitkiler ve kullanım alanları, sözlü tarih, kentsel doku ve göçler başlıkları altında çalışan alt gruplarımız var. Datça 4000 yıllık bir yerleşim alanı. Ege’nin bu köşesinde değişik toplumlar yüzyıllarca süren izlerini, kültürlerini bırakmışlar. Tarihte hep krallar, padişahlar yok. Tarihte bunlarla birlikte köylüler, kentliler, esnaf, öğretmen, ozan kısacası halk var. Onların da bir tarihi var. Bu sergide Datçalıların tarihi var."
Datça’nın Palamutbükü, Mesudiye, Eski Datça gibi civar köylerinde toplantılar,
kahve sohbetleri düzenleyen grup, sergi için Osmanlı egemenliğinden günümüze kadar gelen bir kronoloji çalışması yapıyor. Sergide yer alan bu kronolojide Datça’da düzenlenen ilk badem festivalinden, Datça’ya ilk ankesörlü telefonun gelişine kadar nice ayrıntı gibi gözüken ama bu kasaba için çok önemli olan olaylara yer veriliyor.
Sergiye tekrar dönersek... Sındı Köyü’nün yaşlılarının evlerinden sergi için özel olarak getirilen evrak saklama sandıkları, aynalı yeşil süs sandıklar, Aliye Akbaş’ın 1943 yılında Yazıköyü’ndeki düğününde giydiği gelinliği, Asiye Kaya’nın yine o yıl eliyle işlediği Telli Şami’si, Ali Rıza Uysal’ın 1952’de giydiği matador büstiyerlerini andıran beyaz ipekten damatlık ceketi, 100 yıllık para keseleri serginin en kişisel ve yerel değerleri.
Öte yandan Datça’daki geçim kaynaklarıyla ilgili eskiye ait bir sürü nesne serginin diğer ilgi çekici bölümünü oluşturuyor. Sandal ağacından ekin biçerken
son üç parmağa geçirilen Emecik köylülerine ait ellikler ve kel zeytin ağacından ekin saplarını aktarmada kullanılan Dirgen’ler ilk bakışta izleyiciye çok yabancı gelecek nesneleri.
Kurtuluş Savaşı sırasında bir bacağını, bir de ayağını kaybeden Sındı Köyü’nden Hasan Uysal’a ait takma tahta bacaklar ve Naile Aydın’ın 1915 tarihli pembe elbisesi bu serginin adeta küçük bir özeti. Çünkü son derece özel bu nesneler karşısında politik ve aynı zamanda toplumsal bir durumun içinde buluveriyorsunuz kendinizi. Faik Uslu’nun 40 yıllık radyosu, 1970 yılında Datça’ya ilk sinema makinesini getiren Mehmet Bey’in hikâyesini okurken de bir kasabanın geçmiş hayatını gözetlemiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Bu sergide yabancı olmak gerçekten zor.
Gezdiğinizde, yerli bir tarihin nasıl sizi de birdenbire kendi kişisel tarihinize yaklaştırdığını göreceksiniz. O çok özel ve aynı zamanda politik olan kişisel tarihinize....
Bitiş tarihi: 10 Eylül 2002
Kazım Yılmaz İlköğretim Okulu / Datça