29.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Genç keman sanatçısı Hande Küden geçen yıl dünyanın en önemli topluluklarından Berlin Filarmoni Orkestrası’nın 139 yıllık köklü tarihinde bir ilke imza atarak topluluğa Türkiye’den kabul edilen ilk Türk olmuştu. 29 yaşındaki Küden orkestranın birinci keman grubunun asli üyesi olarak klasik müzik alanındaki genç müzisyenlere parlak kariyeriyle umut ve heyecan aşıladı.
Çalışmalarına Almanya’da devam eden Küden, 49. İstanbul Müzik Festivali kapsamında İstanbul’da bir konser verecek. Küden’le konser hazırlıkları sürerken buluştuk ve hem Berlin Filarmoni serüvenini hem kariyer yolculuğunu konuştuk…
Genç kuşak müzisyenler arasında isminiz hep gündemdeydi. Berlin Filarmoni’ye kabul ederek büyük başarıya imza attınız. Nasıl hissediyorsunuz?
Arkamdan gençlere bırakmak istediğim değerli projeler var. Bunlar böyle bir yere geldiğim zaman daha çok güçlenmeye başladı. Hayalini kurduğum şeylerin gücünün arttığını hissediyorum. Bir şeyi başardıktan sonra insanın hedefleri değişiyor, daha zorlu şeyleri yapmak istiyor. Kendimi motive olmuş hissediyorum. Çok severek geldiğim bir yerdeyim ve severek çaldığım orkestraylayım. Tabii ki Türkiye’ye de temsil ediyorum. Bunlar güzel şeyler.
Müzikal yolculuğun Adana’da başladı. Kendinize nasıl hedefler koymuştunuz yola çıkarken?
Hedefim hep Avrupa’ydı ama İtalya mı yoksa Almanya mı kararını vermem gerekiyordu. İkisinin arasında kalmıştım, Almanya’yı tercih ettim. Doğru bir karardı. Burada görev bilincini öğrendim. Her şeye aynı bilinçle yaklaşmak güzel bir şey. Bunu pekiştirdiğimi düşünüyorum.
Türkiye’de doğup büyüdünüz. Müziğe burada başladınız fakat kariyeriniz Avrupa’da şekilleniyor. Bu kültürel bağlam sizi nasıl besliyor?
Hep üzerine eklediğimi düşünüyorum. Benim müzik dünyam daha da genişledi, bilgim arttı. Adana’da Rus kökenli bir hocam vardı. Keman çalmaya Rus ekolü üzerinden başladım. Burada ise her şeyin öğrenildiği bir yere gelmiş oldum. Ekollerin birleşmesi benim için çok avantajlı oldu. Stilistik açıdan bir Bach, Brahms, Beethoven ve Çaykosvki çalarken farklı düşünme stilleri geliştirdim. Her açıdan beni besledi.
Orkestradaki müzisyenlerle aranız nasıl? Türkiye’den konuşuyor musunuz hiç?
Birçoğu Türkiye’ye gelmiş, konser vermiş ve güzel anılarla dönmüşler. Hepsinin aklında sıcak bir imaj var. Türk insanının sıcaklığıyla mutlu olanlar var. Adana’ya gidip yediği kebabı anlatanlar da var. Ama tabii filarmonide Türk, Rus, Alman gibi bir ayrım hiç hissetmedim.
Müzik Festivali’ndeki konserinizden bahsedelim. Nasıl bir konser olacak?
Hazırlık çalışması stresli ve yoğun geçer. Yeni öğrendiğim bir eseri pekiştirmeye çalıyorum. Bildiğim eseri biliyorum diye çalışmamak da doğru değil. İkisine eşit değerde önem vermeye çalışıyorum. Saint-Saëns’ınki 15 yıldır bildiğim bir eser. Çaykovski’yi ise ilk kez çalacağım.
Türkiye’de yetişen, desteklenen genç müzisyenler var. Onlar için yeni rol modeller var ve dünyadaki önemli yarışmalardan ödül haberleri geliyor. Sizden bir kuşak sonraki müzisyenlere tavsiyeleriniz neler? Nasıl motive olsunlar?
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın genç kuşak solistler için bir sınavı vardı. Üç bölüm isteniyordu ve ben bir bölümünü zar zor çalıyordum. 15 yaşındaydım; olmayacak herhalde gittim. Bir tanıdığımızın aracılığıyla huzurevinde, üç-dört gün yaşlıların yanında kaldım, keman çalıştım, prova yaptım. Her gün altı yedi saat çalışırken tüm bölümleri ezberlediğimi farkettim. Onlara konserler verdim. O günleri unutamıyorum. Hem her gün orada kalanlar için hem kendim için çalışmak acayip bir ortamdı. Bana çok iyi geldi. Azimli olan başarır. Bu küçük hikâyem gençlere tam olarak anlatmak istediğim şey. Konser için fırsat aramak lazım. Önünüze kim gelirse, hoşunuza gitmesini istediğiniz kim varsa onlara çalın. O küçük konserler çok önemli. Bu güdüsel olarak yaptığım şey elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaktı. Çok çaba göstermek gerekiyor. “İstiyorum ama” demek başarıya giden yollardan biri değil. İnsanlara müzik vererek onların iyi niyetini almış oldum.
Pandemi süreci sizin için nasıl geçti?
İnsanın yalnız kalıp, kendini dinleyip kendine keşfetmesine fırsat verecek bir süreçti. Daha önce ilgimi çekmeyen şeylerin olduğunu fark ettim. Mesela domates yetiştirmeye başladım. Kendim ve etrafım için bir şeyler yapmaya başladım. İş sahibi olmayan arkadaşlarıma destek olmaya çalıştım. Onların sınavları iptal oldu. Hiçbir geliri olmayan bağımsız çalışan müzisyen arkadaşlarımız boşlukta kaldılar. Tabii ki Almanya devleti onlara yardımcı oldu ama biz yasaklarda bile iki kişi olarak müzik yapmaya çalıştık. Bu da ruhumuza çok iyi geldi. Kimse için hoş bir dönem değildi. Umutsuzluğa kapılmanın çok kolay olduğu bir dönemdi. Umarım devamı gelmez.
Bundan sonrası için hedefleriniz, hayalleriniz neler?
Henüz hayal aşamasında… Almanya’da Alman Müzik Vakfı var. Her kökenden gelen müzik öğrencilerine enstrüman kiralama imkânı tanıyor. Vakfın elinde keman, viyola, viyolonsel vb. müzik aletleri var. Bir sınav yapıyorlar ve onun sonucunda kimin hangi aleti ne kadar kiralayacağına karar verip o kişinin kullanımına veriyorlar. Bu modelin Türkiye’de olmasını isterdim. Türkiye’de gençlere değer verenler, yatırım yapanlar da var. Ama bunun kalıcı olmasını isterdim. Bu çok önemli bence. İnsanların bu konuda daha fazla bilinçlenmesini istiyorum.
Konser Saint Benoit’da
Cem Mansur’un kurduğu Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nın dört yıl boyunca başkemancılığını yapan Küden, 2013’te İKSV’nin Aydın Gün Teşvik Ödülü, İş Sanat’ın Parlayan Yıldızlar serisinde gösterdiği üstün başarı nedeniyle Meriç Soylu Ödülü’nü aldı ve başarılarına sürekli bir yenisini ekledi. Küden 31 Ağustos akşamı Cem Mansur yönetimindeki Festival Orkestrası’yla bir konser verecek. Konser Saint Benoît Fransız Lisesi Büyük Avlusu’nda gerçekleşecek.