01.02.2022 - 17:03 | Son Güncellenme:
Çoğalma, temalarını üremeden ve “fazlalıklardan” alıyor. Kimi zaman kendi istekleriyle kimi zamansa istemsizce artan, bölünen, çoğalan karakterler, çoğulluğun getirdiği ötekilerle karşı karşıya kalıyor. Doğurmanın bambaşka biçimleri ve topluluk olmanın faciaları bu bölümün izlekleri arasında.
Eksilme ise tam aksine ortadan yok olan şeylere, kayıplara ve yoksun olduklarımızın bıraktığı boşluğa değiniyor. Issızlık, mesafe ve bu mesafeyi yok etme çabamız, ötekinden bir ses almak uğruna göze alacaklarımız bu bölümü doldurmayı deniyor.
Denklik, arınma ve kaosta denge arama çabasına dair bir bölüm. Bu bölüm, biçimsel denemelerle denkliği yakalamayı hedeflediği kadar biçimdeki arayışın absürtlüğünü kabul etmeyi de ihmal etmiyor.
Döngü, odağına tekerrürü koyan; geçmişi, içinde bulunduğumuz ânı ve geleceği birbirine bağlarken kahkahalarla etrafı yıkan tüm canavarları kucaklamayı deneyen bir bölüm.
Tavana Bak, okuru karanlıkta kendine gülmeyi ihmal etmeyen bir iç sesin eşliğinde ilerlemeye davet ediyor.
“Ve onlara dedim ki, utancınızı size ben vermedim, korkunuzu da. Sizi doğurduktan sonra doktor ya da avukat olsun diye büyüten de başkasıydı, arkanızdan bir kova hayal kırıklığını döken de başkası. Değerlerinizi veren de ben değildim, değersizliğinizi de. Sadece doğurdum sizi, sadece doğurdum ve sonra izledim. Bakmayın bana öyle. Nefreti size ben öğretmedim. Ne borçluyum size ne de sizden alacaklıyım. Tıpkı beni doğurduğunuz gibi, ben de doğurdum sizi sadece. Bir şey beklemeden okudum, üfledim, koydum sizi yola. Çırılçıplak, oracıkta.”