Kültür SanatEkranın ‘DİZİ DİZİ’ romanları

Ekranın ‘DİZİ DİZİ’ romanları

17.03.2010 - 21:15 | Son Güncellenme:

Televizyonların reyting rekortmenleri artık edebiyat uyarlaması diziler. “Yaprak Dökümü”, “Aşk-ı Memnu”, “Hanımın Çiftliği” ve “Samanyolu”na şimdi de “Kalp Ağrısı” eklendi. Bu ay edebiyat uyarlaması dizileri mercek altına aldık.

Ekranın ‘DİZİ DİZİ’ romanları

Acaba Behlül ile Bihter ne zaman yakayı ele verecekler? Ali Rıza Bey kendisinden saklanan bir gerçeği daha öğrendiğinde ne olacak? Zülal ile Nejat’ın sonu nereye varacak? Güllü Muzaffer Bey’le mutlu olabilecek mi?
Bu sorular ve adı geçen kişiler mutlaka bir anlam ifade ediyordur sizin için... Ama nasıl bir anlam bu? Sıkı bir edebiyat okuruysanız; Reşat Nuri, Halit Ziya, Orhan Kemal, Kerime Nadir adlarıyla birlikte anıyorsunuzdur bu adları. Yok eğer değilseniz de; Beren Saat, Halil Ergün, Özcan Deniz, Özgü Namal ile birlikte...
Reşat Nuri Güntekin’in “Yaprak Dökümü”, Halit Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu”, Kerime Nadir’in “Samanyolu”, Orhan Kemal’in “Hanımın Çiftliği” romanları; bugün yüksek reyting getiren diziler. Sırada ise Halide Edip Adıvar’ın “Kalp Ağrısı” var. Biz de bu kesişmeden söz edeceğiz bu ay; romanlarla televizyonun kesiştiği uyarlama dizilerden...
Adını saydığımız romanlar, kendi dönemlerinin en parlak eserleriydi. Yazarları da dönemin en tanınmış yazarları... Reşat Nuri Güntekin’in en çok bilinen romanlarından biri olan “Yaprak Dökümü”, ilk olarak 1930 yılında basıldı. Günümüzden tam 80 yıl önce...

GELİŞEN SENARYOLAR
“Aşk-ı Memnu” ise yüzyılı aşkın bir süre önce, 1899-1900 yıllarında, Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmişti. Kerime Nadir’in “Samanyolu” romanı, 1941’de çıktığında döneminin en çok okunan kitaplarındandı. Orhan Kemal’in “Hanımın Çiftliği” üçlemesinin yayım tarihi ise 50 yıl öncesine, 1960’lara uzanıyor.
Bu romanlar ve yazarları uzun yıllar sonra yeniden gündemde. Üstelik sadece okurların ve edebiyatın değil; aynı zamanda -belki de daha fazla- televizyonun, dizi yapımcılarının ve seyircinin gündeminde. Romanlardaki karakterler ve olaylar, romanın geçtiği dönemden ve atmosferden uzaklaştırılıp bugüne uyarlanıyor; başka karakterler ve olaylar eklenerek uzun yıllar süren diziler haline getiriliyor. Romanlarda olmayan karakterlerin ve olayların dizilere eklenmesi, dizilerin giderek romanla ilişkisinin kalmaması en çok tartışılan konulardan biri.
Bu dizilerin kitaplara, yazarlarına ve hatta Türk edebiyatına ilgiyi arttırıp arttırmadığı da merak edilenler arasında...
Biz de her geçen gün bir yenisi daha çekilen edebiyat uyarlaması dizileri mercek altına alalım istedik bu ay. Diziler konusundaki tartışmaları yazarların varislerine ve yayınevlerine sorduk. Bu diziler bugüne kadar yapılan diğer edebiyat uyarlaması dizileri ve TV filmlerini de aklımıza düşürdü, bunu fırsat bilerek bir de hafıza tazelemesi yapalım dedik.

İLKİ AZİZ NESİN’DEN
Televizyon bugün bir evin olmazsa olmazlarından. İçinde haberden filme, diziden belgesele ne aranırsa bulunan bu müthiş icat, gündelik hayatımızın vazgeçilmezlerinden.
Önce 40 yıl öncesine geri dönelim; dinleyicilikten izleyiciliğe geçtiğimiz ilk yıllara... Te- levizyonun Türkiyeli seyircinin hayatına girdiği 1968 yılına...

Haberin Devamı

Zira edebiyat uyarlaması dizilerle televizyonun Türkiye’deki tarihi örtüşür. Edebiyat uyarlamalarının beyaz camdaki ilk örnekleri TRT’de yayınlanır. Bu konudaki en önemli kaynak ise Özden Cankaya’nın TRT’yi her yönüyle ele aldığı “Bir Kitle İletişim Kurumunun Tarihi: TRT 1923-2000” adlı kitabı.
Takvimler 31 Ocak 1968’i, saatler 19.30’u gösterdiğinde Ankara Televizyonu ilk deneme yayınını yapar. TRT’nin bu emekleme yıllarında ne 24 saatlik yayın yapılıyordur ne de dört gözle beklenen diziler gösteriliyordur. 1972 yılında Türkiye seyircisi ABD yapımı dizilerlerle tanışır. Atılgan’ı, Kaptan Spark’ıyla akıllardan çıkmayan “Uzay Yolu” ve “Görevimiz Tehlike” ekranlardadır. İlk yerli dizi “Kaynanalar” ve ilk edebiyat uyarlamaları bu yabancı dizilerden tam iki yıl sonra gelir.
Türkiye’nin ilk edebiyat uyarlaması dizisi ise, Aziz Nesin’in “Yaşar Ne yaşar Ne Yaşamaz”ı olur. 1974’te Sait Faik’in “Kumpanya”sı da bir televizyon filmi olarak ekranlarda görünür.

İSMAİL CEM ETKİSİ
Böylelikle edebiyat uyarlaması dizilerin tarihindeki sayfalar da yavaş yavaş açılmaya başlar. Aslına bakılırsa, Türk edebiyatından yapılan dizi ve televizyon filmi uyarlamaları, İsmail Cem’in TRT’nin genel müdürü olduğu 1974 yılından sonra bir gelenek haline gelir. Türk edebiyatı dizi ve televizyon filmlerine bir senaryo kaynağı olur. Halit Refiğ, Ömer Lütfi Akad ve Metin Erksan TRT için Türk edebiyatından televizyona film niteliğinde uyarlamalar yaparlar.
Aziz Nesin ve Sait Faik’ten sonra seyirciyle buluşma sırası Halid Ziya Uşaklıgil’dedir. Behlül, Nihal, Adnan Bey ve Bihter ilk defa ete kemiğe bürünmüş halleriyle, Halit Refiğ yönetmenliğindeki “Aşk-ı Memnu” ile seyircinin karşısındadır. Dizi büyük bir ilgi ve beğeniyle karşılanır. Halit Refiğ, Abdi İpekçi ile yaptığı bir söyleşide uyarlama için “Aşk-ı Memnu”yu seçme nedenlerini ve dizinin topladığı ilgiyi şöyle açıklar:
“Film, bir aile hikayesidir. Televizyon seyircisini de aileler oluşturmaktadır. Bu yüzden TRT, benden klasik bir Türk romanını filme çekmemi istediğinde hem klasik bir değeri olan bir romanı seçmek, hem de TV izleyicisinin sadece kültür açısından değil, temaşa açısından da ilgisini çekecek bir roman olmasını düşündüm. Sanıyorum ki, bunların ilgi çekmede büyük payı oldu.”
TRT, tıpkı Halit Refiğ gibi yönetmen sinemasının en iyi örneklerini veren Ömer Lüfti Akad’a dizi çekmesi için teklif götürür. Akad, dizi için Ömer Seyfettin’in dört öyküsünü seçer: “Topuz”, “Diyet”, “Ferman” ve “Pembe İncili Kaftan”. Her bölümü 45 dakikalık dört TV filmi çeker. “Diyet” dışındaki öyküler devleti idealleştirdiği için eleştirmenlerce faşizan bulunarak eleştirilir. Akad bu eleştirilere, “Ben bu filmler için konuları seçerken, bir dönemin yazarlarının özellikle Ömer Seyfettin’in dünya görüşünü olduğu gibi yansıtmayı hedef edinmiştim. Amacım onu yorumlamak değildi aslında, bunlar Ömer Seyfettin’in o döneme has dünya görüşleriydi ki, o dönem İttihat ve Terakki’nin Türkçülük idealinin ve bunu en iyi ifade eden Ziya Gökalp’in başını çektiği akımın yansımasıdır.”

SEÇİM SANSÜRLERİ
Edebiyat uyarlaması bir filmle, Necati Cumalı’nın “Susuz Yaz” romanının uyarlamasıyla 1964’te Berlin Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü alan Metin Erksan da, TRT için “Beş Hikaye” adıyla beş ayrı filmden oluşacak bir dizi hazırlar. Erksan, Akad ve Refiğ’in aksine seçimini modern edebiyat metinlerinden yana yapar. Sait Faik’in “Müthiş Bir Tren”ini, 1970’li yıllarda adı hâlâ tabu sayılan bir yazar olan Sabahattin Ali’nin “Hanende Melek”ini, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Geçmiş Zaman Elbiseleri”ni, Samet Ağaoğlu’nun “Bir İntihar”ını ve Kenan Hulusi Koray’ın “Sazlık” adlı öykülerini çekmeye karar verir.
Aslında bunlar arasında Orhan Kemal’in “Uyku” adlı öyküsü de vardır. Ayrıca Erksan’ın aklındaki Tanpınar’ın “Abdullah Efendi’nin Rüyaları” adlı öyküsüdür, “Geçmiş Zaman Elbiseleri” değil. Ancak “Uyku”, komünizm propagandası yaptığı; “Abdullah Efendi’nin Rüyaları” ise erotik olduğu gerekçesiyle geri çevrilir. Erksan da, “Uyku”yu listesinden çıkarır, Tanpınar’ın ise “Geçmiş Zaman Elbiseleri” adlı öyküsünü çekmekte karar kılar. Akad gibi o da eleştirilere maruz kalır; sahnelerin gereğinden fazla uzatıldığı, bazı öykülerin film uyarlamasına uygun olmadığı Erksan’a en çok yöneltilen eleştirilerdir.
Halit Refiğ’in, Ömer Lütfi Akad’ın ve Metin Erksan’ın edebiyat uyarlaması TV filmi ve dizileri TRT’de uzun yıllar sürecek edebiyat uyarlaması dizilerin de ilk örnekleri olur. Aslında bu, TRT’nin bir kültür politikasıdır aynı zamanda. Yabancı yapımların yanı sıra yerli yapımlara ve dizilere de yer vermek ister kanal. Edebiyat uyarlamaları da bunun için en iyi araçtır. Böylelikle televizyon yoluyla Türk edebiyatı da geniş kitlelere ulaştırılır.
1975 yılındaki ilk edebiyat uyarlaması yapımlardan sonra, 1976 yılında Abbas Sayar’ın “Yılkı Atı” adlı romanı bir TV filmi olarak ekranlardadır. Hemen bir yıl sonra ise bir başka klasik eser, alafranga bir züppenin komik hikayesini anlatan “Şıpsevdi” Ülkü Erakalın’ın yönetmenliğinde izleyici karşısına çıkar. “Şıpsevdi”nin Meftun Bey’ini Mehmet Ali Erbil canlandırır. Hüseyin Rahmi’nin eseri dört bölümlük bir diziyle edebiyat tarihi sayfalarından televizyon tarihinin sayfalarına taşınır. Aynı yıl televizyona aktarılan bir diğer eser de Necip Fazıl Kısakürek’in “Bir Adam Yaratmak” adlı oyunudur. Milli sinema akımının öncüsü Yücel Çakmaklı “Bir Adam Yaratmak”ı üç bölümlük bir dizi olarak ekranlara getirir.

YAKILAN DİZİ
Tarihler 1978 yılını gösterdiğinde TRT on yılı geride bırakmıştır ve edebiyat eserlerini ekrana taşıma politikasını yılmadan sürdürür. 1978’de üç edebiyat eserinin çekilmesine karar verilir: Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı”sı, Faruk Erem’in “Bir Ceza Avukatı’nın Anıları” ve TRT’deki ilk edebiyat uyarlaması dizinin yönetmeni olan Çetin Öner’in yazdığı “Gülibik.”
Ancak bu uyarlamaların tümü de 1978 yılından çok sonra gösterilir. Halit Refiğ’in “Yorgun Savaşçı”sı ise türlü badire atlatır. Aslında Kemal Tahir’in romanını uyarlama teklifi TRT’den gelir, Refiğ de kabul eder. Ancak 12 Eylül darbesi olup da TRT yönetimini askerler ele geçirince, Kemal Tahir ‘vatan haini, Nazım Hikmet’in yetiştirdiği, Atatürk düşmanı bir yazar’ olarak görülür. Sonuç, dizinin yakılması olur.
Refiğ, 1990’lı yıllarda “Yorgun Savaşçı”yı bu sefer HBB kanalı için çeker. Aynı yıllarda “Yorgun Savaşçı” TRT’nin raflarından çıkar ve ekranlara gelir. Nasıl mı? Dizinin kopyaları yakılırken, bir video kaydı suç belgesi olarak saklanmıştır. TRT 1993 yılında bu saklanan kaydı gösterir.
Gecikmeyle karşılaşan bir başka dizi; Ömer Lütfi Akad, Serpil Akıllıoğlu, Çetin Öner ve Ziya Öztan tarafından senaryolaştırılan Faruk Erem’in “Bir Ceza Avukatı’nın Anıları” adlı kitabının uyarlaması ise ancak, on yıl sonra, 1989 yılında ekrana gelir.

EDEBİYATÇI SENARİST
TRT, Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”ından Halid Ziya’nın “Aşk-ı Memnu”suna, Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı”sından Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak” oyununa kadar edebiyatın çeşitli dönemlerinin ve farklı ideolojik görüşlere sahip yazarların eserlerini ekrana taşır. 1979 yılında bir başka klasik eser televizyona yansır. Yakup Kadri’nin “Kiralık Konak”ı. Aynı yıl daha önce “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”la ekranlara taşınan Aziz Nesin’in, bu sefer keskin bir hicvi taşıyan bir başka eseri olan “Seyahatname” televizyona uyarlanır. Dizinin yönetmeni daha önce pek çok edebiyat eserini filme çeken Atıf Yılmaz’dır. “Seyahatname” tam bir Aziz Nesin taşlamasıdır. Türkiyeli’nin aşırı konukseverliğini, Avrupalı karşındaki mahcubiyetini hicveder. 1979 edebiyat uyarlaması diziler açısından verimli bir yıl olur. Tarık Buğra’nın “İbiş’in Rüyası” adlı eseri de dizi olarak uyarlanır. Üstelik senaryoyu da Tarık Buğra’nın kendisi yazar.
‘80’ler Türkiye’deki en temel dönüşümlerin tarihidir. Türkiye’nin siyasi, edebi, ekonomik tarihi bu yıllarda yeni bir dönemece girer. Televizyon tarihi de öyle. ‘80’li yıllarla birlikte artık siyah-beyaz te-levizyonun yerini renkli televizyon alır. Bu yıllarda bir taraftan “Dallas”, “Heidi”, “Taş Devri”, “Şeker Kız Candy” gibi yabancı diziler bütün renkleriyle seyircilere merhaba derken, bir taraftan da edebiyat uyarlaması diziler yapılmaya devam edilir. 1980 yılında Yücel Çakmaklı bu sefer, Tarık Dursun K.’nın romanı “Denizin Kanı”nı yönetmek için kamera karşısına geçer. Hemen bir yıl sonra Tarık Dursun K.’nın bir başka romanı, “Alçaktan Uçan Güvercin” de ekrana taşınır.
Edebiyatla televizyonun ilişkisi sadece uyarlamalarla sınırlı değildir üstelik. Kimi zaman da edebiyatçılar dizi senaryoları yazmak için kaleme sarılır. Sözgelimi “Sekiz Sütuna Manşet”, senaryosu Attila İlhan’ın kaleminden çıkmış soluk kesen bir polisiyedir. 1982 yılında TRT ekranlarında gösterilir. Sinemaya yakın ilgisini bildiğimiz Attila İlhan’ın yazdığı tek dizi senaryosu bu değildir. Bir TV efsanesi haline gelen “Kartallar Yüksek Uçar”, “Yarın Artık Bugündür” ve “Teleflaş” da ustanın kaleminden çıkar.
TRT’nin edebiyat uyarlamaları ‘80’li yılların ortalarına kadar hız kesmeden devam eder. 1983’te Reşat Nuri Güntekin’in “Eski Hastalık” romanından “Yusuf ile Züleyha” adlı dizi, ertesi yıl ise Mithat Cemal Kuntay’ın aynı adlı eserinden uyarlanan “Üç İstanbul” ve Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa” adlı romanının uyarlaması gelir.
Refik Halit Karay’ın “Bugünün Saraylısı” adlı romanı dört bölümlük bir dizi haline getirilir. Televizyonun en sevdiği yazarlardan olan Reşat Nuri Güntekin’in “Acımak”, “Çalıkuşu”, “Yaprak Dökümü” romanları ve Halid Ziya Uşaklıgil’in “Kırık Hayatları” da aynı yıllarda ekranlardadır. Özellikle başrolünü Aydan Şener’in oynadığı “Çalıkuşu”, gördüğü ilgiyle TV tarihine geçen yapımlardan biri olur.
TRT, çok kanallı döneme geçişin ilk adımlarının atıldığı 1989 yılında da edebiyat uyarlamaları geleneğini bırakmaz. Mahmut Şevket Esendal’ın “Ayaşlı ve Kiracıları”, Orhan Kemal’in “El Kızı” edebiyat uyarlaması diziler arasına katılır. Şimdilerde televizyon ekranlarında izlediğimiz Kerime Nadir’in “Samanyolu” da aynı yıl televizyona uyarlanır. “Çalıkuşu”nu oynayan Aydan Şener bu sefer Zülal rolündedir, Tolga Savacı Nejat, Yaşar Alptekin ise Namık’tır. 1990’da ise “Hanımın Çiftliği” Fikret Hakan’lı, Aydemir Akbaş’lı, İlknur Bozkurt’lu bir kadroyla altı bölüm halinde seyirci karşındadır. 1991’de ise Peyami Safa’nın “Fatih-Harbiye” adlı romanının uyarlaması gelir.

ONLARCA BÖLÜM
Bu uzun listeden de anlaşılıyor ki, televizyon Türkiye’ye girdiğinden beri edebiyat ile diziler arasındaki ilişki hep sıcak olmuş. Ancak çok kanallı dönemin başlamasıyla bu ilişki epeyce zayıflamış. TRT, 2003 yılında Sait Faik öykülerinden çektiği, senaryosunu Ayfer Tunç’un yazdığı “Havada Bulut”la ve Orhan Kemal’in romanından uyarlanan “Esir Şehrin İnsanları”yla bu geleneği yeniden canlandırmaya çalışsa da, bunu gerçekten başaran, 2006’da çekilmeye başlanan “Yaprak Dökümü” oldu.
Kanal D’de yayınlanan, başrollerini Halil Ergün, Güven Hokna, Bennu Yıldırımlar, Fahriye Evcen, Deniz Çakır ve Gökçe Bahadır’ın paylaştıkları “Yaprak Dökümü”n- den sonra edebiyat uyarlaması dizilerin arkası geldi. Bu furya daha da devam edeceğe benziyor.
Ancak bu uyarlamaların TRT versiyonlarından önemli bir farkı var: TRT için çekilen diziler en çok on bölüm sürüyordu ve metinlere olabildiğince sadık kalınarak uyarlanmaya çalışılıyordu. Bugün çekilen diziler ise pek çok karakter, olay, entrika eklenerek uzun yıllar süren senaryolar haline getiriliyor. Bir bakıma, dizinin daha çok izlenmesini sağlamak için eserin sadece ana teması ve çekirdek karakterlerinin özellikleri korunuyor. Asıl tartışmaları yaratan da bu müdahaleler zaten. Ancak belli ki 1968’den 2010’a, bir başka deyişle Türkiye televizyonla tanıştığı ilk yıllardan bugüne kadar edebiyat metinleri dizilere senaryo yaratmada en temel kaynaklardan biri... Bu kaynağın 21. LL.’da uğradığı dönüşümlerin tartışılması da kaçınılmaz.
Türk toplumunun edebiyatla kurduğu bağın gitgide zayıfladığı bir gerçek... Bu açıdan belki de televizyon izleyicilerinin aynı zamanda edebiyat okuru olmaları yolunda bir adım umudu olarak değerlendirilebilir bu diziler. Dileriz televizyon-edebiyat buluşması yeni okurlar yaratır, daha çok kişinin edebiyatın zenginleştirici büyüsüne kapılmasına neden olur.

TV’nin sevdiği çağdaş yazarlar: Ayşe Kulin ve Ahmet Ümit
Bugün pek çok klasik eserin yanı sıra çağdaş yazarların eserleri de dizi senaryolarının vazgeçilmezlerinden.
Ayşe Kulin’in “Köprü”, “Gece Sesleri” ve “Geniş Zamanlar” romanları geçtiğimiz yıllar içinde sadece kitapçı raflarında okurla değil, uyarlama olarak izleyici ile de buluştu.
Polisiye edebiyatın en ünlü kahramanlarından, Ahmet Ümit’in yarattığı Komiser Nevzat da maceraları beyazcama yansıyanlardan. TRT’de 2004 yılında gösterilen “Şeytan Ayrıntıda Gizlidir” adlı dizi, Ahmet Ümit’in aynı adlı öykü kitabından bir uyarlamaydı. Uğur Yücel’in Başkomiser Nevzat’ı, Haluk Bilginer’in ise yardımcısı Ali’yi canlandırdığı “Karanlıkta Koşanlar”ın senaryosunu Uğur Yücel, Ahmet Ümit’in öyküsünden yola çıkarak yazmıştı.
2007 yılında ise Komiser Nevzat, “Kanun Namına” adlı dizide Altan Erkekli’nin oyunculuğuyla karşımıza çıktı. Senaryoyı yazan da bizzat Komiser Nevzat’ın yaratıcısı Ahmet Ümit’ti.

Haberin Devamı

YAZARLARIN VARİSLERİ DİZİLERİ VE TELİF HAKLARINI DEĞERLENDİRİYOR...
“Kitapta öldürmek kolay da, dizilerde zor!”
IŞIK ÖĞÜTÇÜ (Orhan Kemal’in oğlu)

Bu bir senaryo işi, önemli olan senaristlerin Orhan Kemal’in dünyasına ne kadar girdiği. Bizim dikkat ettiğimiz nokta, Orhan Kemal’in dünya görüşüne halel gelmemesidir. Tam tersi bir yapı olursa eleştirilir zaten, kabul etmek mümkün değil, o zaman biz de eleştiririz.
Kitap mantığı, dizi mantığı, filme alma mantığı birbirinden çok farklı. Çok çok iyi bir senarist bir diziye kitabın her bölümünden 10 bölüm, 15 bölüm kaynak yaratabilir. Mantıklı bir şekilde eklemeler, çıkartmalar yapabiliyorsa sırıtmayabilir. Buna çok dikkat etmek lazım. Onun dışında, mesela TRT için çekilmiş bir “Hanımın Çiftliği” vardı.
O dizi kitaba belki daha yakın tutuldu. O altı bölümdü. Ama onda da dönemi, 1960 dönemine aldılar. Şimdiyse bu “Hanımın Çifliği”nde 1950 dönemi yansıtılıyor. Bu da dizinin genelinde bir fark yaratıyor. Bu açıdan bana sorarsanız ben diziyi olumlu buluyorum.
Telif hakkı sizin yapımcıyla yaptığınız anlaşmaya bağlı. Telif hakkını bölüm başına alabilirsiniz ya da dizinin bütününden bir rakam belirlenebilir. Aile adına görüşmeleri ben yapıyorum. Ondan sonra da aileye sunuyorum, herkesin görüşü doğrultusunda da sonuçlanıyor.
İlk iki bölümün senaryosunu okudum, mantığını uygun gördük, ailece onayladıktan sonra çekimlere başlandı.
Dizi mantığı gereği senaryoda birtakım genişletmeler, birtakım karakterlerin öne çıkması olabilir. Üstad yaşasaydı, Muzaffer’in kardeşi Halide’yi bölüme ya da kitabın içine koyar mıydı? Yazar, kendi romanını yazarken bir karakterler silsilesiyle yola çıkmış; Halide’yi ekleyebilirdi de, eklemeyebilirdi de. Örneğin kitapta Kemal ölüyor. Kitapta öldürmek kolay da dizilerde zor oluyor. Karakterleri hemen çıkartamıyorsunuz.

“‘Samanyolu’ tam benim beklediğim gibi bir dizi olmadı”
NEJAT GÜNEY
(Kerime Nadir’in yeğeni)

“Samanyolu”nun hakikaten tam “Samanyolu” olarak dizi yapılması pek mümkün değil, bu nedenle birçok ekleme yapıldı. Hatta romanda olmayan karakterler var dizide. Örnek vermek gerekirse; romandaki Efsed karakteri yaşlı bir kalfa. Dizide ise genç, bir kocası var, kızıyla ilgili bir sürü olay yaşanıyor. Ben bunları bir yere kadar makul karşılıyorum, çünkü romana sadık kalınırsa dizi birkaç bölüm sonra biter, uzatamazlar.
Açıkçası “Samanyolu” tam benim beklediğim gibi bir dizi olmadı, biraz monoton gidiyor. Ama iyi olmasını isteriz. Daha arkada 40 romanı var Kerime Nadir’in. Bunlardan “Hıçkırık”ı dizi yapmak isteyenler var, “Posta Güvercini”ni yapmak isteyenler var.
Bu talepleri olumlu karşılıyorum; çünkü bu şekilde Türk edebiyatı tekrar gündeme geliyor. Hem de yazarları bir şekilde yaşatıyoruz. Kerime Nadir vefat edeli 25 sene oldu, ama “Samanyolu” sayesinde yeniden hatırlanıyor.


“‘Yaprak Dökümü’ romanın ruhuna sadık”
ELA GÜNTEKİN (Reşat Nuri Güntekin’in kızı)

Eserin ruhuna aykırı olmadıktan sonra dizilere yapılan eklemelerde bir sakınca görmü- yorum. Önemli olan, senaryoda eserin ruhuna aykırı özellikler olmaması, ki “Yaprak Dökümü”nde öyle bir sorun yok. Bir dönem dizisi olarak çekilmiyor “Yaprak Dökümü”. Ancak ben dizide romana kişiler ve duygular açısından sadık kalındığını düşünüyorum. Eğer aksi bir durum söz konusu olursa, itiraz edebilirim tabii.
Dizinin romanı tanıtmak açısından da bir katkısı olmuştur; çünkü “Aman nedir bu dizi böyle?” diyenlerin bile televizyon başına geçtiğini görüyorum. Bir ilgi uyanıyor romana.
Ben “Yaprak DÖkümü” dizisinden belli bir telif alıyorum. Anlaşmayı copyright ajansı aracığıyla yaptım. Prosedür budur zaten; onlar anlaşma yapar, siz de telif hakkınızı alırsınız.

DİZİLER ROMANLARIN SATIŞINI ARTIRIYOR MU?
“‘Aşk-ı Memnu’nun satışı dizi başladığından bu yana arttı”
HALİT KARAOĞLU (Özgür Yayınları Sorumlusu)

Yayınevimizden çıkan, Halid Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu” adlı romanının satışı dizi başladığından bu yana tabii ki arttı.
Keşke böylesine önemli bir eser drama olarak beş-altı bölüm halinde, iyi bir senaryo ve iyi bir prodüksiyonla filme çekilseydi; daha iyi olurdu. Maalesef Halid Ziya Uşaklıgil gibi birçok yazarımız ve eserleri nerede ise unutulmaya yüz tutmuştu, her ne kadar yapılan bu dizileri eleştirsek de neyse ki bu sayede hatırlanmış oluyor en azından.
Yayınevimiz, yine Halid Ziya Uşaklıgil’in “Nesl-i Ahir” adlı çok önemli bir eserini yayımladı. Bu eser Türkiye’de ilk defa, beş ayrı kütüphaneden gazete tefrikaları toparlanarak, orijinal ve tam metin halinde yayımlandı.
Ancak medyada ve kitap dergilerinde hakkında küçük bir yazı dahi çıkmadı, Batı’da olsa böylesine önemli edebiyat yapıtları hakkında sayısız yazılar çıkar sanırım.
Uşaklıgil’in külliyatının tamamlanmasına dört-beş eser kaldı ancak medyada yalnızca “Aşk-ı Memnu”nun yer aldığını da söylemem gerek.

“Umarım diziler sayesinde yazarların diğer kitaplarına da ilgi uyanır”
SIRMA KÖKSAL
(Everest Yayınları Yayın Yönetmeni)

Her şeyden önce dizilerin edebiyattan yola çıkmaları çok olumlu bir şey; çünkü diziler dünyanın her yerinde edebiyata çok düşkün olmayan okurları edebiyata çekmede etkili olur. Edebiyatı kitlelere sevdirmede çok olumlu etkileri vardır.
Ancak kimi diziler uyarlama olarak başarılı olur, kimileri başarısız. Bu da o diziyi yapan ekiple ilgili bir şey tabii ki. Özellikle Halit Refiğ’in yaptığı “Aşk-ı Memnu”yu düşünün, efsanedir o.
Dizi uyarlaması olan kitapların dizileri yayımlandığı dönemde satışları artıyor, “Hanımın Çiftliği”nin de satışları arttı.
Umalım ki bu, kitapların genel artışına da yarasın. İnsanlar sadece dizisi yapılan kitapları değil; bu yazarların bütün kitaplarını, hatta Türk edebiyatının diğer eserlerini de merak etsinler.

“Reşat Nuri ve Refik Halid’in eserlerini yayıma hazırlıyoruz”
TANSEL MUMCU
(İnkılap Kitabevi Editörü)

Biz Reşat Nuri Güntekin’in, Refik Halid Karay’ın kitaplarını yayımlıyoruz. Adı geçen yazarların kitapları her zaman ilgi görmüştür, görmektedir. Kanımca kitaplıklarda başköşeye konulacak, olmazsa olmaz eserlerdir bunlar.
Şimdi biz her iki yazarımızın da eserlerini orijinalliğine sadık kalarak tekrar yayıma hazırlıyoruz ve okurların gösterdikleri ilgi bizi mutlu kılıyor.
Dizi filme uyarlanmış bir eserin satışındaki artış konusunda pek çok etmen var, kanımca. Dizi oyuncularının canlandırdıkları karakterlerin oturması, sevilmesi, vb. gibi... Diziler satışta farklılık yaratmakla birlikte çok da artırdığını düşünmüyorum.
Son olarak şunu söyleyebilirim; geçen haftasonu Beyoğlu’nda bir kitabevinde on yedi-on sekiz yaşlarında; yani lise öğrencisidir sanırım, genç arkadaşımız annesine, “‘Hanım’ın Çiftliği’nin kitabı çıkmış, gördün mü?” dedi.