03.10.2022 - 16:43 | Son Güncellenme:
Luna Yayınları tarafından baskıya hazırlanan Hemhâl, kendini bulan ve bunu artık saklamak istemeyenlerin romanı… Peki nasıl?
“Pasaport kontrolünde bir sorun çıksa da geri döndürseler...” diye içinden geçirdiğini kendine itiraf etmek istemiyor. Polisin uyarısıyla kontrol kamerasına bakması istenince objektife yansıyan, diğer yolculukların aksine heyecanla karışık tatlı bir gerginlik değil, ne istediğinden emin olamayan bir mutsuzluk hali. Kalın kaşlarının bir yanılsaması olarak sert duran ama aslında ifadesiz bakan memurun apoletlerine, pürüzsüz tıraşına, özenli kesilmiş tırnaklarına göz gezdirdi amaçsızca. Güçlü bir hamleyle vurulan damga sonrasında son umudunu da birkaç saniye önce kaybetmiş gibi memnuniyetsiz bir şekilde yutkundu. “Geçici bir yalnızlık hüznü yahut verilmiş kararın alternatifinin yanıltıcı bir akıl çelmesi...” diye düşündü. Aynı zamanda onu uğurlamak üzere gelebilecekleri son kontrol noktasına kadar gelen ailesine, yüzüne özenle yerleştirdiği tebessümle birlikte son kez el salladı. “Bu yükü son kez taşımış olayım, lütfen...”
Zaman
Kitap bir havaalanı sahnesiyle açılıyor. Yağız’ın ailesiyle vedalaşırken zihninden geçenlerle aslında kafasının karışık olduğunu ve bir yük taşıdığını hissediyoruz. Ailesinde o yükü omuzlayan bir kişi daha var, Ilgaz. İlk kitabı olmasına rağmen zaman kullanımı ile ilgili oldukça iyi iş çıkaran yazardan, sonraki bölümlerde hikâyeyi birkaç ay geriye sararak bu veda sahnesinin ardındaki süreci okuyoruz. Bununla birlikte daha da geriye gidip flashbacklerle baş karakter Yağız’ın ilk gençlik hatta çocukluk dönemine ait vurucu tespitleri gözlemliyoruz. Fonda hep aynı şarkı çalıyor. Noel Aspensen’den Time Machine.
Yıllardır ailesine dilinin ucuna gelenleri söylemeye çalışan ama hep türlü bahanelerle bu kararı erteleyen Yağız’ın iç sesi, bize onun hissettiklerini çok iyi anlatıyor. Yakın arkadaşı Bade ise mantığın sesi olarak gerçekleri bir bir yüzüne vuruyor. Keşke diyoruz, hepimizin hayatında bir Bade olsa. Ve tabii ki bir de Ilgaz.
İkiyüzlülükler
An geliyor adada keyifle başlayan bir yemek sofrasına misafir oluyoruz, Yağız’ın dilinin ucuna gelenleri onunla birlikte yutuyoruz ve hazmetmekte zorluk çekiyoruz. Daha sonra bir teknede “acaba bu sefer olacak mı? hissiyle itirafları duyuyoruz. Okurken kahkahalar attığımız da oluyor gözyaşlarımızı tutamadığımız da. Edebiyat yapma kaygısına düşülmeden yazılmış bu yalın romandaki karakterlerde iyiyle kötünün nasıl iç içe geçebildiğini görüyoruz. İkiyüzlülükleri şaşkınlıkla okuyoruz.
Aile nedir?
Editörlüğünü Ayben Aygün'ün, kapak tasarımını Orhan Melih Erkoza'nın, genel yayın yönetmenliğini ise Burak Mert Oldaç'ın yaptığı aile kavramını sorgulatan bu roman anne babalara şu soruyu sorduruyor: "Benim çocuğum eşcinsel olduğunu söylese ne tepki verirdim?" Duygu Sancar, derinlikli karakterleri ve kendine has üslubuyla Türk edebiyatına güçlü bir giriş yapıyor.