29.09.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - Francis Ford Coppola zorluklarla mücadele etmeyi sever. Bunu en iyi, “Apocalypse Now/Kıyamet”in yapım ve çekim sürecinden biliyoruz. Bütçesi biten, oyuncusu değişen, çekim yaptığı Filipinler’deki isyandan etkilenen filmi, bunca badireye rağmen tamamlar. “Megalopolis” de “Kıyamet”in yaşıtı sayılır aslında. ‘70’lerin sonundan beri yavaş yavaş olgunlaştırıp ‘80’lerden itibaren çekmek istediği filme bunca yıl hiçbir yapımcı para koymaz. Coppola sonunda 120 milyon doları kendi cebinden (bağlarını satarak) karşılayıp perdeye getirir rüya projesini.
Film, Yeni Roma olarak adlandırılan geleceğin New York’unda geçiyor. Nobel ödüllü mimar Catilina, şehri yeniden ve insana fayda odaklı inşa etme hedefinde. Şehrin statükocu valisi Cicero ise değişime karşı ve Catilina’dan nefret ediyor. Cicero’nun kızı Julia, Catilina’ya âşık olunca dengeler değişmeye başlıyor.
Coppola, Roma İmparatorluğu’nun yıkılması ile ABD’nin geleceği arasında paralellikler kuruyor “Megalopolis”te. Karakterlerin adından da anlaşılacağı üzere Catilina Komplosu olarak bilinen, MÖ 63’te Roma’da iktidarı ele geçirmeye yönelik girişiminden de besleniyor. Roma’yı çökerten gösterişin ve yozlaşmanın ABD’ye de hâkim olduğunun altını çiziyor. Halkın yoksulluğunu çözmek yerine kapitalizmin borazanlığını yapan siyasetçileri, paraya konmak için birbirini yiyen zenginleri, çıkarları için insanların yoksulluğunu sömüren uyanıkları yerden yere vuruyor. Aydınlar da kapsam dışında değil. Catilina her ne kadar insanlığın yönünü değiştirecek bir keşif yapmış olsa da kibirli, halkın iyiliği için çalışmayı hedeflese de halktan kopuk bir bilim insanı. Coppola bir yandan ‘böyle giderse çöküş yakın!’ uyarısı yaparken bir yandan da gelecek nesillerden umudunu kesmediğini belirtiyor. Yani karamsar değil. Filmin afişindeki ve jeneriğindeki ‘masal’ tanımı, bununla örtüşüyor.
Coppola eleştiri oklarını her yöne fırlatırken görkemli bir atmosfer kuruyor. New York’u hem bugünkü karanlığı hem de geleceğin parlak ışığıyla resmediyor. Eğer elinde daha büyük bir bütçe olsaymış kimbilir nasıl ihtişamlı bir film çekermiş. Mevcut hâliyle de kesinlikle perdede izlenmesi gereken bir yapım. İzledikten sonra yapımcıların neden bu filme yatırım yapmaktan kaçındıkları anlaşılıyor. Hem tematik hem de teknik açıdan meşakkatli bir proje.
Yüzü geçmişe dönük
Coppola’nın filminde “Bir Ulusun Doğuşu”, “Ben Hur” gibi sinemanın ikonik epik filmlerini referans aldığı kesin. Ama onların etkisine ulaşması kolay değil. Zira 40 yıl içinde üzerinden geçse de fazla eski yüzlü kalan kısımları var filmin. Tüm kadınların Catilina’nın etrafında dönmesi gibi… Belki bunu 40 yıl önce, o zamanki vizyonuyla çekmiş olsaydı bugün bir başyapıtı konuşuyor olurduk ki filmin tanıtımı için hazırlanıp sahte eleştirmen alıntılarıyla süslenen ama sonra kaldırılan fragmanda belirtildiği gibi zamanın ötesinde bir yapım olabilirdi. Ama karışık senaryosu ve Adam Driver’dan Laurence Fishburne’e, Jon Voight’tan Dustin Hoffman’a zengin kadrosuna rağmen teatralliğe kayan tarzıyla gelecekten ziyade yüzü geçmişe dönük duruyor. Bu arada Adam Driver’a özel bir parantez açmak gerekiyor. Kendisinin çalışmadığı usta yönetmen kalmadı neredeyse. “Megalopolis”te de neden bu kadar revaçta olduğunu gösteriyor yeniden.
Coppola, “Megalopolis”te inandırıcılıktan uzaklaştığı, karmaşıklaştığı yerlerde bile uzun süresini hissettirmeden izleyicinin merakını diri tutmayı başarıyor. Sonuçta, karşımızda 85’ine merdiven dayamış bir sinema efsanesi var. “Megalopolis” filmografisini yukarılara taşımayacak belki ama onun gözü arkada kalmadan, 40 yıl sonra çekebildiği bir film olarak hep farklı bir yerde duracak.