08.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Burçin S. Yalçın - İnsan kaynaklı sera gazı salınımı son 20 yılda dünyayı tehlikeli bir hale getirmiş durumda. Greta Thunberg gibi ses getiren aktivistler kadar sinema sanatı da son dönemde dünyanın tehlikeli gidişatına dikkat çekmeye çalışıyor. Bu vesileyle biz de küresel iklim değişikliğinin sonuçlarına odaklanan çarpıcı filmlerden bir seçki yapmak istedik. Bunlar, elbette, felaketlere dair görkemli görsel efektler içeren, yüksek bütçeli filmler çoğunlukla. Bu filmlerin yanında Davis Guggenheim’ın yönettiği, eski ABD başkan yardımcısı, aktivist Al Gore’un başrolde olduğu 2006 yapımı Oscar’lı belgesel “An Inconvenient Truth / Uygunsuz Gerçek” ve 2017’de ona gelen devam filmi “An Inconvenient Sequel: Truth to Power / Uygunsuz Gerçek 2” bu konuda bilgilenmek için çok güzel birer başlangıç noktaları. Bu iki belgesel hem dünyanın gidişatıyla ilgili çarpıcı bir rota sunuyor hem de kişisel olarak hepimize ne gibi görevler düşüyor, buna dair de ciddi bir farkındalık yaratıyor.
KAR KÜREYİCİ
(SNOWPIERCER, 2013)
Y: Bong Joon Ho
Güney Kore sinemasının son 20 yılda çıkardığı en popüler ve Oscar’lı yegâne yönetmen Bong Joon Ho’nun bir Fransız grafik romanından uyarladığı bu film, açılış yazılarında dünyanın 2014’te girdiği bir buzul çağından bahsettikten sonra bizi 2031 yılına ışınlıyor. Dışarıda soğukta yaşamanın imkânsızlaştığı dünyada bir grup insan 17 yıldır upuzun bir trenin içine ait oldukları sınıflara uygun bir şekilde doluşturulmuş, sürekli hareket halinde gezegeni turluyorlar. Tren, Wilford adında bir tiran tarafından gaddarca yöntemlerle yönetilirken, en arka vagondaki alt sınıflar sonunda isyan bayrağını çekip ön vagonlara doğru kavga dövüş yola dökülüyorlar. Bu macera boyunca usta yönetmen sık sık dış çekimlerle dünyanın dondurucu hallerine bizleri de tanık ediyor.
YARINDAN SONRA
(THE DAY AFTER
TOMORROW, 2004)
Y: Roland Emmerich
Son 20 yılda bu konuda en çarpıcı tabloyu önümüze seren film bu. Gezegenimizin yeni bir buzul çağına adım atmak üzere olduğu günlerde geçen hikâye, denizlerin taştığı, sıcaklığın dramatik bir şekilde düştüğü bir küresel iklimin ortasına bırakıyor bizi. Hortumların, tsunamilerin şehir merkezlerine indiği, New York’taki gökdelenlerin yarı bellerine kadar kara saplandığı hayli ürkütücü bir tablo sunuyor film. En çarpıcı sahnelerinden birinde ise, Kuzey Yarımküre’nin kuzeyindeki ABD gibi gelişmiş ülkelerin vatandaşlarının, iklimi daha uygun güneydeki ülkelere, Meksika başta olmak üzere Orta Amerika’daki diğer ülkelerin sınırlarına akın etmeleri ve dikenli telleri aşmaya çalışmaları.
PRENSES MONONOKE
(MONONOKE-HIME, 1997)
Y: Hayao Miyazaki
Her animasyonunda çevre duyarlılığını muhakkak bir yerinden hikâyesine yediren Japon anime ustası Hayao Miyazaki’nin filmografisinde meseleye en ciddi ve doğrudan bakan filmi belki de “Prenses Mononoke”. Filmin öyküsü Japonya’nın 14 ve 16. yüzyıl ortalarındaki bir dönemde geçse de, yoğun fantastik unsurlar ve insan kaynaklı çevresel felaketler bizi ister istemez gelecekteki belirsiz bir zamana da götürüyor. Film, orman tanrıları ile gözü doymaz bir şekilde onların kaynaklarını tüketen insanlar arasındaki çekişmeyi anlatır. Bu filmin çıkış noktası olan soru ise şudur: “Biz hunharca gezegenin tüm kaynaklarını sömürürken, ya bir gün doğa bize savaş açarsa?”
SU DÜNYASI
(WATERWORLD, 1995)
Y: Kevin Reynolds
1990’larda özellikle kutuplardaki buzulların erimesi dünya kamuoyunun yakından takip ettiği bir durumdu. Dönemin en popüler film yıldızlarından Kevin Costner’ın başrolünde olduğu bu film “Kutuplardaki tüm buzullar erirse halimiz nice olur?” sorusundan hareketle aslında küresel ısınmaya çok erkenden dikkat çekmeye çalışmıştı. Bununla beraber, aşırı şişen yüzlerce milyon dolarlık bütçesi ve iki Kevin’ın, yönetmen Reynolds ve başroldeki yıldızı Costner’ın setteki anlaşmazlıkları üzerinden daha fazla konuşulmuştu. O dönem belki çok ses getirmemiş, “Mad Max”in suda geçen versiyonu gibi yakıştırmalara maruz kalmıştı ama “Su Dünyası” bugün geldiğimiz noktada küresel ısınmanın bizi neyle karşı karşıya bırakabileceğine dair hayli etkileyici bir senaryoyla ilk işaret fişeğini fırlatan filmlerdendi.
YILDIZLARARASI
(INTERSTELLAR, 2014)
Y: Christopher Nolan
Yuvamız bir gün bize yetmemeye başlarsa ve yeni bir gezegene ihtiyaç duymaya başlarsak, ne yapardık? “Yıldızlararası” da bu sorudan hareketle çekilmiş bir film. Küresel iklim değişikliğinin gelecekte getirmesi muhtemel sonuçlardan biri de kıtlık ve kuraklık olacak. Christopher Nolan, çekildiği yıl TIME dergisine kapak olacak kadar çok ses getiren bilimkurgu filminde insanlığın çaresizce yeni bir gezegen arayışına giriştiği bir resim çiziyor bize. Atmosferiyle, yeryüzü koşullarıyla yaşanılabilir bir gezegen bulmak için uzayın derinliklerinde sonu belirsiz bir yolculuğa çıkan bir grup astronotun başından geçenleri anlatan film, insanoğlu olarak bindiğimiz dalı kesmeye devam edersek, yakın zamanda yuvamıza veda etmemiz gerekeceğine dair zil sesi yüksek bir çalar saat işlevi görüyor.