07.11.2021 - 07:01 | Son Güncellenme:
Efnan Atmaca - Ağlayışları, gülümseyişleri, sessizlikleriyle ve en çok da kendi yüzleşmeleriyle geçen içten, samimi, naif bir sohbete tanıklık etmek, ucundan bucağından da olsa, sohbet edenler duymasa da arada katılmak herkese iyi gelir. Hele de sohbetin bir tarafı kuşkusuz Türk edebiyatının en önemli isimlerinden Selim İleri ise. Ve ona eşlik eden hem Selim Bey’in hem de benim en sevdiğimiz dostlarımızdan, yıllardır edebiyata pek çok alanda hizmet veren Burcu Aktaş olunca... Selim Bey’in mart ayında geçirdiği rahatsızlıkta Burcu yanındaydı. O akşam belki de onun hayatını kurtardı. Selim Bey ve Burcu uzun zamandır çok iyi dostlar. O akşam da Burcu, Selim Bey’le sohbet etmek için oradaydı. Sonra...
Selim Bey sever hüznü
Sonrası işte bu ruhu güzel iki insanın sohbetlerinde gizli. “Düşüşten Sonra” adlı kitap Selim Bey ile Burcu’nun sohbetlerinden oluşan bir anlatı kitabı. Kitap o akşam yaşananlarla başlıyor. Edebiyata, yaşama, mutluluğa, acıya, pişmanlıklara, dostluğa özetle hayata dair ne varsa, işte onlarla devam ediyor. Tarihler 5 Mart’ı gösterdiğinde başlıyor her şey. Ne tuhaftır ki o ben de anneme bir 5 Mart’ta veda ettim. Günlerin uğursuzu olmaz elbette ama bazı günler birilerine hayırlı gelmez. İşte çok sevdiğim iki insanla yazgımıza uğursuz bir tarih olarak geçen o günde Selim Bey, Burcu’nun yanında fenalaşıyor. Kitapta ikisi de o güne dair hatırladıklarını anlatıyorlar. Ölümle karşılaştıkları o ana. Selim Bey kendi hissettiklerini anlatıyor. Burcu sevdiği birini kurtarma telaşını. Kim olursak olalım hepimizin yaşadığı veya yaşayacağı o anları öyle naif anlatıyor ki her ikisi de. Selim Bey hastanede gözlerini açmasıyla birlikte kendiyle bir hesaplaşmaya giriyor. Affetsin beni ama hiç bitmez Selim Bey’in bu hesaplaşması. Hep eleştirir kendini, hep noksan bir taraf bulur kendinde. Çuvaldızı hep kendine batırır da iğneyi kimseye dokundurduğuna ben şahit olmadım. Kitapta da aynısını yapıyor. Daha en başında diyor ki “Hayat konusunda bir fikrim vardı: Belli bir yerden sonra insan kalbi kırmamak... Şimdi o da yok artık. Zaten kırmışım. Niye tüm bunlar?.” Sonra da küskünlük yaşadığı isimleri anlatıyor. Edebiyatımızın, sanatımızın önemli isimleri elbette Selim Bey’in anlattıkları. Hep kendini suçluyor, pişmanlığını dile getiriyor. Zarafetiyle ve asaletiyle belki de özür diliyor onlardan. Ama bu yaptığının nasıl onurlu bir davranış olduğunun altının çizilmesine hiç izin vermiyor. Ben belki de kıyamadığımdan Selim Bey’e sohbete katılıp “Kendinize bu kadar acımasız olmayın, bu kadar hırpalamayın. Olmuş bitmiş tüm bunlar. Kalbini kazandığınız, elini tuttuğunuz o kadar çok insan, o kadar çok okur var ki, hadi gelin onları da konuşalım” demek istiyorum. Neyse ki Burcu bana ses olup Selim Bey’i oraya çekmek istiyor. Onları da konuşuyorlar ama çok değil çünkü Selim Bey seviyor hüznü.
“Acı Hâlâ Çok Genç”
Bu anlatıda başrolde ölüm var. Yaşamın kardeşi. Yazarların ölümü nasıl beklediklerini, nasıl kabullendiklerini anlatıyor Selim Bey uzun uzun. Yahya Kemal’in “Bitsin, hayırlısıyla, bu beyhûde sonbahar” mısrası Selim Bey gibi benim de yüreğimi sızlatıyor. Türk edebiyatının bir dökümünü çıkarıyor Burcu ile Selim Bey kitap boyunca. Bir yazarın kendi edebiyatıyla hesaplaşmasının yanı sıra Türk edebiyatının en önemli isimlerinin analizini yapıyorlar. Üstelik hiç yormadan, yumuşakca, keyiflice. Araya anılarını serpiştiriyor Selim Bey. Hiç saklanmadan anlatıyor hissettiklerini. Belli ki Burcu’nun varlığı ona güven veriyor. Kimseyi eleştirmiyor, yermiyor. Zamanında eleştirdiklerinin bile bu kez sevdiği yönlerini çıkarıyor ortaya. İsimleri yazmıyorum ki sürprizi kaçmasın ama sizi temin ederim ki edebiyatın labirentlerinde dolaşırken elinizden hiç düşmeyecek bir başucu kitabı “Düşüşten Sonra”.
Bu sohbetten öğreniyoruz ki Selim Bey’in yazdığı bir roman varmış: “Acı Hâlâ Çok Genç”. Selim Bey, hastaneden eve dönünce onu yırtmış. Kendince sebepleri var ve onları da anlatıyor elbette kitapta. Sohbetin bu kısmında da bir yazarın kendi sanatsal, edebi hesaplaşmasına şahit oluyoruz. Selim Bey ne söylerse söylesin Burcu ikna olmuyor o kitabın yok olmasına. Bir kısmını okumuş çünkü. Ben de ona katılıyorum ve keşke okuyabilseydim diye içimden geçiriyorum. Kim bilir belki Selim Bey’e yine bir coşku gelir, iştah gelir, istek gelir ve sağlığı da müsaade eder de yine onun kaleminden bir roman okuruz. Ne de olsa Füsun Akatlı’nın dediği gibi “O hep Selim İleri kaldı.” Edebiyat yazmaktır evet, ama aynı zamanda yaşamaktır. Ben de bu yazıyı yazarken yaşadıklarımı da aktarmak istedim. Selim Bey ve Burcu’yla dostlukların her gününe...