08.02.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Eda Solmaz
Beyza Yazgan’ın yeni albümü “To Anatolia: Selections from Turkish Five”, Amerikalı plak şirketi Bridge Records tarafından yayımlandı. Yazgan, Tumudevrim yapan TuBeşleri’ne ait eserleri yeniden yorumladı.
Yeni albümünüz “To Anatolia: Selections from Turkish Five” (Anadolu’ya: TuBeşleri’nden Seçkiler) bu ay yayınlandı. Nasıl bir çalışma bu?
Besteler, Türk Beşleri adıyla anılan Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses ve Ferid Alnar’a ait. Prodüktörlüğünü üstlendiğim ve iç kitabındaki illüstrasyonları çizdiğim albümün kayıtları, salgın haberleri henüz yeni yayılırken 2020 Şubat ayında Brooklyn’de bir stüdyoda kaydedildi. Mixing ve mastering’i Wei Wang tarafından yapıldı. İki eser için klipler de eşim Zac James Nicholson’ın yönetmenliğinde çekildi. Super 16 mm. film kamerayla çekilmiş olmaları nedeniyle günümüzün klasik müzik klipleri arasında özel bir yere sahip olacaklarını düşünüyorum.
Neden özellikle bu beş besteciye odaklandınız?
Albümde bu beşlinin en sevdiğim parçalarına yer vererek onların birbirinden farklı karakterlerini ve ifade güçlerini bir ara
ya getiren, homojen, akustik bir Anadolu hikâyesi yaratmak istedim. Albümün ismi, açılış parçası olan Adnan Saygun’un “Anadolu’dan” adlı süitiyle şekillendi. Amerika’ya yerleşmemin ardından deneyimlediğim yabancılık, yalnızlık ve özlem hissi, bu müzikleri tekrar keşfetmemi sağladı. Zaman zaman o duygulardan uzaklaşmak istediğimde sığınak hâline geldiler. “To Anatolia”yı doğduğum coğrafyaya yolladığım bir sevgi mektubu olarak hayal ettim. İlk Türk operası Saygun’a ait.
Konservatuvarda okurken öğrendiğim, Saygun’un müzik eğitimi kitapları hâlâ çok değerli... Keza Alnar’ın dünyadaki ilk Kanun Konçertosu’nu yazmış olması...
Uzun zamandır Amerika’da yaşıyorsunuz. Orada müziğiniz nasıl bir değişime uğradı?
10 yıl önce New York’a yüksek lisans planıyla gelip birkaç ay kaldım ve hiç sevmeyip İstanbul’a döndüm. Beş yıl önce yenilikler aradığım süreçte New York’taki metro dansçılarının yer aldığı bir belgesel izledim. Dansçının tutkusu içimde yatan bir şeyi uyandırdı. New York’taki müzik okullarında “Professional Studies” eğitimi için sınavlara girdim ve aralarında kendime en yakın hissettiğim Mannes School of Music’i seçtim. Koç Holding’in burslarından birini kazandıktan sonra da Amerika’ya gelebildim. New York’ta ileri seviyede çalan tonlarca müzisyenle çevrili olmak beni daha çok çalışmaya teşvik etti. Tekniğimi ilerlettim, çağdaş müziğe olan ilgim arttı. Müziğin edebiyatla, dansla, görsel sanatlarla birleştiği sayısız konseri takip ettikçe performans alanında yeni olasılıklar görmeye başladım. Piyanoda kendine özgü bir ses yakalamanın önemini keşfettim. Yaşamak için kolay bir şehir olmaması, yabancı olarak yeni bir çevreye dahil olmaya çalışmak, yaşadığım tüm hayal kırıklıkları, yaptığım hatalar beni ve dolayısıyla müziğimi olgunlaştırdı.
Bir orkestrada değil de bireysel olarak yola devam etmenin size nasıl artı ve eksileri var?
Yola bireysel devam etmek zamanını ve yapmak istediklerini kontrol edebilmek açısından çok özgür. Ancak getirdiği riskler de var. Orkestrada insanlar birbirini destekliyor. Bireysel olmak ise daha fazla yalnız zaman ve sorumluluk getiriyor. Sahnede başkalarıyla beraber çalmak inanılmaz güzel bir duygu. O iletişimden çok keyif alıyorum ve kendimi sahnede daha rahat hissediyorum. Tek başına, sessiz bir salonda sahneye çıkmak ise çok daha içsel bir tecrübeye dönüşüyor. Orada, tüm varlığınla müziğini paylaşmanın getirdiği bir adrenalin duygusu var.
Günümüzde klasik müziğin birçok türle iç içe geçtiği çalışmalar dinliyoruz. Sizin buna yaklaşımınız nedir?
Klasik müzik dışında çok fazla değişik türde müzik dinlediğim için türlerin bir araya geldiği işlere her zaman ilgiliyle yaklaşıyorum. Yo-Yo Ma’nın Bobby McFerrin’le yaptığı albüm benim için güzel örneklerden biri mesela. Evde yazdığım, üzerine eğlendiğim bu tarz çalışmalar var. Aslında “To Anatolia” albümümdeki bazı parçaları türlerin iç içe geçtiği işler olarak düşü
nebiliriz. Örneğin Ulvi Cemal Erkin’in “Helvacı”, “Ağlama Yar Ağlama” türkülerini veya Saygun’un horonu piyano müziğine uyarladığını görüyoruz.
Son dönemde hangi şarkılar üzerine çalışıyorsunuz?
Chopin, Nocturne içeren EP ve bunların klip çekimleri üzerine çalışıyorum. Vaktim genellikle diğer 19 Nocturne’ün gelecek albüm kayıtlarına hazırlanmak, Rachmaninoff’un 3. Piyano Konçertosu ve doğaçlama müzik pratikleri yapmakla geçiyor.
Söyleşinin tamamını Milliyet Sanat’ın şubat sayısında okuyabilirsiniz.