Kültür SanatDepresyon çağı bitti psikozdayız!

Depresyon çağı bitti psikozdayız!

21.03.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Fatih Altınöz bir ‘teşhis’ adamı. Yazılarını topladığı "Tuhaf Günleröde de ülkemizdeki geç aydınlanma sürecini hızlandıracak teşhislerde bulunuyor!

Depresyon çağı bitti psikozdayız

Depresyon çağı bitti psikozdayız!

Fatih Altınöz bir ‘teşhis’ adamı. Yazılarını topladığı "Tuhaf Günleröde de ülkemizdeki geç aydınlanma sürecini hızlandıracak teşhislerde bulunuyor!

ILGIN SÖNMEZ

Depresyon çağı bitti psikozdayız
Psikiyatrist senarist Fatih Altınöz adını bazıları ödül canavarı "Güle Güle"den sonra duydu belki de. Ancak bu adamın esas meselesi Şizofrengi denen, bir devre damgasını vurmuş bütünüyle yeraltı bir dergiyi çıkarmaya cüret etmiş olması. Bugünlerdeyse 40 gün 40 gecede hazırlanan ve 9 saat 22 dakikada okunan Tribün diye bir derginin yayın kurulunda adı geçiyor. Uzun zamandır süreli yayınlar ve gazetelerde yazmıyordu. Olsun. Altınöz’ün 1994 - 2002 arası çiziktirdikleri şimdi "Tuhaf Günler" adıyla yayımlandı.

"Tuhaf Günleröde "depresyon çağının sonu - psikotik çağın başlangıcı" diye bir tabir kullanmışsınız. Şimdi bu ne demek?
Kitabın yayımlanmasındaki temel derdim de tam bu işte. 38 yaşındayım. Taşralıyım. Hep yabancı gibi yaşıyorum bu şehri. Bir ucunuz dışarıda kaldığında gördüğünüz manzara Türkiye’nin inanılmaz bir süratle evrildiği. Dünyanın 200 yıl içinde yaşadığı değişimi Türkiye ‘80 sonrası son derece süratle entegre olarak yaşamaya çalışıyor. Ve insan ancak depresyonla bu hıza ayak uydurabiliyor..

Siz de depresyonda mısınız?
İlaç kullanmıyorum en azından. Sıkıntılı bir durumum olduğu açık ama kendimi birebir depresyonda görmüyorum! Jogging yapıyorsun, gitmeyen bisikletlere biniyorsun, yağlarını aldırmaya çalışıyorsun ama tepen delinmiş, ozon tabakası açık, oradan ne geleceği meçhul yani. Bu yalanın içinde özellikle gençler depresyonun en korunmasız musdaribi. Erişkinler destek sistemlerinin bir ucundan tutmuş yine de. Gerçi bu fırtına orayı da dağıtıyor.

İnsanlar bile bile intihar ediyor diyorsunuz. Eroin mesela...
Harakiri yapıyorlar, diyorum. Türkiye’ye özgü birşey değil bu. Avrupa için çok daha yakıcı biçimde gerçek. O kadar net bir tek tipleşme var ki! Kişilik hakları gelişmiş toplumlar diyorlar ama bakıyorsunuz hepsi aynı hayatı yaşıyor. Tren yola çıkmış gidiyor. Sonraki durak psikoz. Psikozsa düşünceme göre unisex insan türünün olacağı, yani arkadan baktığınızda cinsiyetini kestiremeyeceğiniz insanlar dönemi. Kapitalizmin çekirdek ünitesi ailenin toz dumana karıştığı, sosyal olarak bugünkü yetersiz ilişkilerin bile kurulamayacağı bir çağ geliyor.

Körlerle sağırların birbirini ağırladığı sanat ortamını eleştiriyorsunuz. Peki yazan insan olarak eleştirdiğinizin ne kadar dışındasınız?
Sistemin dışına çıkmanın yolu yok, kolay değil artık. Çünkü popüler kültür koşullarını kabullenmek, hele ki sinemada bir şart adeta. Bağımsız olamıyorsunuz. Uzlaşıyorsunuz diyelim.

"Güle Güle" sizin uzlaşma noktanız mıydı, yoksa kafanızdaki şey miydi?
"Güle Güle", bir toplumsal ütopya. Oradaki kadın aslında bir ülke. Küba da simge. Zaten ölmesi de bununla ilgili aslında. Bu inançla ilgili bir şey. "Yarin yanağından gayrı"nın hikayesi ve son derece müsterihim. Ama sinema her zaman bir yalandır. Tatlı bir yalan.

"İstanbul Kanatlarımın Altında"dan sonra tarihi mizah tarzında çizgi filmlere kayılacağı, yeni bir Kemal Sunal yaratılacağı gibi sinema kehanetlerinde bulunmuşsunuz. Yıl 1996!
Edebiyat, sinema ve müziğin Almanya’daki gençlerle çıkış yapacağı kehaneti de var kitapta. Dışarıda olmakla ilgili. Sosyal ortamlara fazla girmiyorsanız eğer, küçük sosyolojik birimler oluşturmuyorsanız, bir takım meslek grupları mesela, ki benim yapım böyle, o zaman sanal gerçekliğin bir adım dışında durabiliyorsunuz.

Peki bugün, 2002’den baktığınızda kısa vadede ne görüyorsunuz?
Popüler film yapımcıları starları üçer beşer bir araya getirip filmler yapacaklar, bu filmler gişede batmaya başlayınca ki alâmetleri var, o zaman bir silkelenme daha olabilir. Şu an çok iyi bir hikâyesi olan iyi bir film yaptığınızda çok şansınız yok.

Çok iyi bir hikâye nasıl olur?
Arkadaşlarınıza okutursunuz. Biri kapıcıdır, öbürü marangozdur, diğeri kaptandır, yazardır, doktordur vesaire. Onlarda da bir tad bırakıyorsa iyi bir hikayedir!

Hazırda senaryolarınız var mı, ne durumda?
Çekilmeyi bekleyen iki tane var. Biri belli. Kasım - aralık gibi Erden Kıral ile çekeceğiz. Ama sektör koşulları nedeniyle ertelenebilir tabii. İki baba - iki oğulun hikâyesi. Bir yolculuk. Bu kadarını söyleyelim de gerçekleşmezse patlamasın elimizde!

Tuhaf Günler
Fatih Altınöz
Okka Yayınevi
Şubat 2002
199 sayfa
Fiyatı: 6.500.000 TL.





KÜLTÜR & SANAT