PARİS'İN GİZLİ GECE HAYATI...NEDİM GÜRSEL / AnlatıYirminci yüzyılın başından, hatta ilk Paris elçimiz Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin 18. yüzyılda yazdıklarından bu yana Paris üzerine söz alan yazarlarımızın sayısı bir hayli fazladır.
Son yıllarda, Enis Batur ve Cüneyt Ayral da katıldı bu yazarlar arasına. Enis'in "Paris / Ecekent"i üzerine görüşlerimi belirtmiştim, bu kez Cüneyt Ayral'ın "Paris Notları"ı üzerinde durmak istiyorum.
Ayral, gençlik yıllarından bu yana gider gelirdi Paris'e. Her gelişinde de beni arar, bir yenilik olup olmadığını sorardı. Avrupa metropolileri arasında kuşkusuz en yavaş değişenidir Paris, gerçi Baudelaire bir şiirinde "Ne yazık! Kentin görünümü ölümlü insanın kalbinden daha hızlı değişmede" diye yakınır ama, Paris'in o geniş, ağaçlıklı, ferah bulvarlarını açan Haussmann döneminden bu yana kentin itinalı dokusunun çok fazla değiştiğini de söyleyemeyiz.
Kentin bilmediğimiz yönüCüneyt Ayral, ayrıntılarda kaybolmayan bir gözlem gücü ve kendi öznel bakışıyla, değişen Paris'i anlatıyor kitabında. Nelerden mi söz ediyor? Öncelikle kahvelerden elbet, yeni mekanlardan. Sokakları, caddeleri, köprüleri de anlatıyor, ama onları zaten Utrillo'nun tablolarından biliyoruz. Kentin bilmediğimiz yönü, gece hayatı. Daha doğrusu öyle herkesin kolaylıkla içine giremeyeceği, Moulin Rouge ya da Crazy Horse gibi turistik yerlere indirgenemeyecek, gizli gece hayatı. Eş değiştirilen kulüpler, sado-mazo gösteriler, travestilerin dünyası...
Yazar, okuduğu kitaplardan, dostlarından, sevdiği yemeklerden de söz ediyor aslında, hatta Moustaki ve Avni Arbaş gibi, adları Paris'le özdeşleşmiş sanatçılarla sohbeti ihmal etmiyor. Paris'teki Türkiye'yi ve Türkleri ihmal etmediği gibi. Yine de, bu kentte neredeyse 30 yıla yakın süredir yaşadığım ve o sado-mazo dünyayı pek tanımadığım için, beni en çok ilgilendiren, "Delilik" adlı bölüm oldu. Bir de gecenin geç saatlerinde rastladığı insanlar.
"Paris ile ahbaplığımız 32 yıllık uzun ve sıkı fıkır bir ilişki, ama bu, şehri yeniden keşfetmemi engellemiyor, çünkü insan en yakın arkadaşının, sevgilisinin bile yüzündeki bir beni fark edemeyebiliyor, dikkatli bakmadığı oluyor," diye yazıyor Ayral. "Paris Notları", bu bağlamda dikkatli bir bakışın ürünü, ne var ki dikkatli basılmamış. Neredeyse her sayfasında dizgi yanlışları var. Böylesine yanlış dolu bir kitabı ilk defa okuduğumu itiraf etmeliyim. Oysa, okurken keyif alacağınız, sayfalarına siyah beyaz fotoğrafların da eşlik ettiği bir kitap "Paris Notları".
Vüs'at O. Bener'in iziKitapta, yazarın yalnızca Paris izlenimlerini içermiyor, başka iklimlere de yelken açıyor. Ankara'ya örneğin. Cüneyt'in bir süre yaşadığı başkentimizden ve orada tanıdığı insanlardan da esintiler getiriyor. Bu insanlar arasında Vüs'at Bener'in özel bir yeri var. Cüneyt, bence kitabın en dokunaklı yazısını, geçen yıl kaybettiğimiz Vüs'at Bener için yazmış. Bir yerde şöyle diyor:
"Saklı yaşardı, utangaç, kırılgan ve sıkılgan bir adamdı, ortalıkta görülmeyi pek sevmez, röportaj yapmaktan nefret ederdi. (...) Vüs'at ile dostluğumuz yirmi beş yılı bulur, onun pek çok derdinin, sıkıntısının, yaşama biçiminin ve yaşamla uğraşısının tanığı oldum. Küçük heyecanlarını, kıt da olsa şen zamanlarını paylaştım. Benim gençliğimdi, her yanıma sarkıyordu, özenle törpüledi, konuştu, anlattı. Bugün, düne bakıp anlattıkarını anımsayınca, aynaya bakar gibi oluyorum, ne çok şey öğretmiş bana."
Başka kentler, başka hayatlarCüneyt Ayral, bundan önceki kitabı "Yolculuk"ta başka kentleri, başka ülkeleri anlatmıştı. Ankara'dan da bir hayli söz etmişti, İstanbul'da geçen çocukluk yıllarından da Paris'e demir atalı, İstanbul dışında pek bir yere gitmiyor. Demek ki Paris'i doyasıya yaşıyor. Hoş geldin Cüneyt!