13.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
“Rahatsız etmeyeyim şimdi, sizin konuşacak konularınız vardır.”
“Yok canım, biz yeterince konuştuk zaten bütün gün.”
“Ancak fazla kalamam, erken ayrılırsam kusuruma bakmayın, çok yorgunum. Yarın da malum soruşturma başlayacak.”
“Tamam gel, seni fazla tutmam. Biraz yorgunluk atarsın.”
Bodrum’a yol alırken iyi ki buradan ev tutmamışım diye düşündüm. Çünkü orada dinlenmek, insanın aklını işine vermesi biraz güç olabilirdi. Oysa benim dinlenmeye, sakinliğe, sessizliğe ihtiyacım vardı. Özellikle de çetrefilli cinayet soruşturmalarını yürütürken. Yine de çok geç değildi. Hafif bir şeyler atıştırmak fikri fena değildi; fazla kaçırmamak kaydıyla tabii… Şimdiden kendimi aç bir kurt gibi hissetmeye başlamıştım.
***
Yat kulüp, sezon sonu olmasına rağmen oldukça kalabalıktı. Gece havası şurup gibiydi. Porque adlı parça kulağa çok hoş geliyordu. İri kıyım biri olduğu için Barbaros’u bulmam zor olmadı. Arkeolog arkadaşıyla sıkı bir sohbete dalmışlardı. Masalarında peynir, kavun, söğüş salatalık, domates, biraz turşu, yanında da ne olduğunu çıkaramadığım kavurma tarzı etli bir yemek vardı. İnsanın ağzını sulandıracak cinsten şeylerdi. Tanışma faslına geçmeden önce garsonu çağırıp, biraz patates, sosis ve salata söyledim. Kilo yapıcı zararlı bir menüydü ama artık ok yaydan çıkmıştı bir kere… Barbaros ile arkadaşının şaşkın şaşkın baktığını görünce açıklama yapma gereği duydum.
“Kusura bakmayın çok acıkmıştım, dayanamadım. İkinize de merhabalar.”
David gülümsemiş, Barbaros konuya girmişti. “David buralı sayılır Hayri… Yarı Bodrumlu yarı Londralı…”
Bir yerlerden Bodrum’un ünlü türküsü Çökertme’nin ezgileri duyuluyordu.
Çökertme’den çıktım da Halil’im, aman başım selamet…
David güleç bir yüzle atıldı. “Daha çok buralı diyelim,” dedi. Türkçesi oldukça iyiydi.
“Memnun oldum.”
Barbaros’un kızıyla ilgili sabahki keyifsizliğinden eser yoktu. Buna sevinmiştim. Onu genelde neşeli görmeye alışık olduğum için üzülmesine dayanamıyordum.
“David, Hayri benim çocukluk arkadaşım. Birbirimizden kopmadık. Ama daha çok telefon mesajlarıyla birbirimizle irtibat halindeyiz son yıllarda. Yüz yüze pek görüşemiyoruz.”
“Şimdi bütün dünya öyle,” dedi bilmiş bir tavırla David. Ellili yaşlarda, fit, Barbaros kadar olmasa da uzunca boylu, sarışın, yakışıklı sayılabilecek bir adamdı David.
“Senin polis olduğundan biraz söz etmiştim. Cinayetleri merak ediyor David. Seni heyecanla bekliyordu. Çünkü polisiye filmlere, kitaplara, olaylara büyük merakı varmış. Biraz anlatsana, kimmiş, kimlermiş…”
Aslında bu konuya hiç girmek niyetinde değildim. Şimdi elin yabancısına cinayetler hakkında bilgi vermek bir polis olarak beni rahatsız etmişti. Barbaros’a biraz manidar bir bakış atmıştım. O da bunu fark etmişti.
“Yani tabii eğer gizliliği varsa anlatmayabilirsin. Ne de olsa daha yeni bir olay. Ama haberlerde yer aldı bildiğim kadarıyla.”
“İki müteahhit cinayete kurban gitmiş. Birisi Turgutreis’te, diğeri de Ortakent’te… Birisi bıçaklanmış, diğeri de havuzunda boğularak öldürülmüş. Sanırım bunun dışında şimdilik fazla bilgi yok.”
David ilgiliydi. “Katiller belli mi acaba Hayri?”
“Hayır, hiçbir şey belli değil henüz.”
Daha fazla ayrıntıya girmek gibi bir niyetim yoktu.
“David, Hayri’nin Karya’ya özel bir ilgisi var.” dedikten sonra bana baktı Barbaros. “David bir Karya uzmanı.”
Yorgundum aslında, Karya’yı dinleyecek halim yoktu. Yemeğimi yiyip biraz havadan sudan sohbetten sonra kalkmak niyetindeydim. Ama şimdi Barbaros’a ayıp etmek de istemiyordum. Biraz daha nazik olup arkadaşımı mahcup etmemeliydim. Ama Karya’yı bir yabancıdan öğrenmek de doğrusu canımı sıkmıştı. Adamlar da merak saiki tavan yapmıştı. Kendi topraklarımızı, buralarda yaşayanları bile yabancılardan öğreniyorduk ne yazık ki… Biz niye bu kadar meraksız, ilgisiz bir millettik böyle…
***
“Öyle mi, çok memnun oldum. Bu ilginizin sebebi nedir acaba?”
“Arkeoloji tabii… Orta Doğu ve Ön Asya arkeolojisiyle ilgileniyorum. Bu konuda uzmanlaştım diyebilirim. Yıllardır bu böyle. Özetle Karya’yı da çok çalıştım.”
“İlginç, tebrik ederim.”
David anlatmaya meraklı biriydi anlaşılan. Hiç öyle nazlanmıyordu. Tam aksine anlatmak için can atıyor gibi bir hali vardı. “Karya denilen bölge Aydın ve Muğla illerinin büyük bir bölümü ile Denizli ilinin batı ucunu kapsıyor. Bu bölge genel olarak antik dönemde doğu ve güneydoğusu Frigya ve Likya, kuzeyde Lidya ve İyonya bölgeleri ile komşu. Karyalılardan ilk önce Homeros bahsetmiş. Örneğin Bodrum bir Karya kenti, antik adı Halikarnassos. Knidos, antik adı Kedreai olan Sedir Adası, Milas, Labranda gibi yerler de Karya kentleridir. Bu konuda anlatılacak çok şey var. Bu geceye sığacağını hiç sanmıyorum. Sizin özellikle bilgilenmek istediğiniz bir şey varsa lütfen sorun, zevkle anlatırım.”
Aslında ilginçti. Dinlemeyi çok isterdim ama bu gece o gece değildi. “Haklısın David, anlatacak çok şey vardır mutlaka. Ama bunu başka bir gün yapalım. Benim daha rahat ve boş olduğum bir zaman yaparsak çok memnun olurum.”
“Ne demek zevkle… Siz ne zaman uygun olursanız haber verin. Hatta Halikarnas Mozolesi’ne gider size orada anlatırım. Nasıl olsa ben uzunca bir süre buradayım.”
ARKASI YARIN...