14.04.2022 - 15:58 | Son Güncellenme:
Celal Kadri Kınoğlu’nun ilk romanı, yazarının, kızına sunduğu armağandan alıyor adını. Hayatını altmış metrekarelik salonunda, kitaplar arasında geçirmiş yalnız bir adamın, unutmak ve unutulmak ihtimaline karşı duruşunun hikâyesi “Armağan”. Unutmak istemiyor bu adam. Okuduklarını, izlediklerini, dinlediklerini... Biriktirdiklerini. Ve unutulmak istemiyor; bir sanat eseriymişçesine yaşadığı hayatının, gerçekten de bir sanat eserine dönüşmesi, kitaplaşması hayaline sığınıyor. Zamanla bir projeye dönüşüyor bu hayal. Takıntılı ve kontrol delisi entelektüel, unutulmama hayalini ancak tüm zamanını bu işe adayacak akıllı ve titiz bir asistan sayesinde gerçekleştirebileceğini fark ediyor ve gazeteye verdiği asistan ilanıyla hikâye başlıyor. Kınoğlu, sanata ve sanatçılara bir saygı duruşunda bulunuyor romanında; edebiyatın, felsefenin, müziğin anlam kattığı yaşamı, yine onların imkânları dahilinde anlamlandırmayı arzuluyor.
“‘Evet, beyefendi. Asistanınız sizi dinliyor. Yürümek...’
‘Birisiyle yürümek?’
‘Benimle.’
‘Hafifletiyor. Anlatmak istiyorsunuz. İçinizde, düşüncelerinizin derinliklerinde uyuyan şeyler hareketlenmeye başlıyor. Gülüşmenin sıcaklığında cesaret buluyorsunuz. Mutlu bir itiraf gibi. Sevildiğiniz için affedileceğinize dair inancınız tam. Onun koluna girip caddelerde süzülmek, vitrinde kendi yansımanızı görüp o an var olmanın, yaşamın tadını çıkarmak... Sorulara hızla cevap verebilmek... Yapabilirim duygusuna yeniden kavuşmak. Kalbinizdeki boşluğun dolması. Karlar altında kalmış bir ağacın yumuşak bir rüzgârla hafiflemesi. Derin bir nefes alıp, bunu unutmamam lazım diye geçirmek içinden...’”