07.08.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Sinem Çelebioğlu - Bazı şairlerle tanışma anı çok özeldir. Hatta öyle bir andır ki ne üzerinizde yarattığı hissi unutursunuz ne de o satırları duyduğunuz ortamı, sesi, vurguları. Yıllar yıllar önce, üniversite sıralarındayken Charles Baudelaire’in huzurla kavganın çarpıştığı, sükûnetten sukutu hayale koştuğu, yaşamı tüm yönleriyle yüzümüze çarptığı mısralarını sıraladığı “Kötülük Çiçekleri”ni dinledik hocamızdan. Kullandığı imgeleri çözerek, izlekleri tek tek izleyerek, duyuları tadarak ve tutkularına şahit olarak tanıdık şairi. Kıymetli ve sevgili hocamız, şair, mütercim Cevat Çapan’ın eşsiz anlatımıyla hâlâ kulaklarımızdadır, ruhumuzdadır Baudelaire. Nitekim sadece Batı edebiyatında değil, Türk edebiyatında da yeri büyüktür. Özgündür. Ölümsüzdür.
“Kötülük Çiçekleri”nin ilk sayfasında yer alan “Okuyucuya” adlı şiir, şairin yaşamına davet eder bizi. Daha birinci dörtlükten itibaren can kulağıyla dinleyeceğimizi fark ederiz onu.
Bönlükler, yanılgılar, günahlar, cimrilikler,
İşleyip tenimize, kaplar ruhlarımızı,
Ve besleriz sevimli pişmanlıklarımızı,
Kendi bitini nasıl beslerse dilenciler.
Ve şiir biterken, nelere tanık olacağımızı…
Can sıkıntısıdır bu! – gözü hep yaşla dolu,
Darağaçları düşler çubuğunu içerken.
Bu nazik canavarı çok iyi tanırsın sen,
Kardeşim, -benzer’im – ikiyüzlü okuyucu!
(Çeviri Ahmet Necdet, Adam Yayınları, 2001)
Bu satırlardan itibaren, tüm duygu ve düşüncelerini serptiği kitabın içindeyizdir artık. Aradan yüz altmış beş yıl geçse de aynı etkiyle…
9 Nisan 1821 tarihinde Paris’te doğan Baudelaire, tek çocuktur ve hayatının merkezine koyduğu yalnızlık hissiyle, şiirlerinde mücadele eder. Doğduğunda babası 62 yaşındadır, annesi ise 28. Henüz altı yaşındayken babasını kaybetmesi ve annesinin General Jacques Aupick ile evlenmesi, Baudelaire’i daha büyük bir yalnızlığa iter. Yatılı okula gönderilir ve buradaki disiplin, onun ruhunu iyice sıkıştırır. Daha sonra yarıda bırakacağı hukuk eğitimi sırasında Gérard de Nerval, Prarond ve Balzac gibi isimlerin de aralarında olduğu önemli edebiyatçılarla tanışır. Ve zamanla bohem bir hayatı tercih eder. Uzaklaşır, hastalanır, daha da yalnızlaşır. Seçtiği yaşam tarzı, üvey babasını korkutur ve ailesi onu 1841’de, Hindistan’a giden bir gemiye bindirir. İyi kötü pek çok anı sığdırdığı bu deniz yolculuğunu dizelerine aktarmaya başlar. Döndükten sonra kaldığı yerden devam eder, mirasını harcar, Paris sokaklarında Jeanne Duval ile aşkını yaşar. Ama yazıları farklıdır. Tayfaların eğlenmek amacıyla tuttukları iri deniz kuşlarına dair yazdığı “Albatros” şiirinde olduğu gibi, duyguları ve duyuları hayal gücünün zenginliğinde buluşur. Sıklıkla ev değiştirir ve bir otele yerleşir. Babasından kalan mirası alsa da parasını hızla harcar ve ailesi mirası geri alır. Böylece eski yaşantısını sürdürmekte zorlanan Baudelaire, 1845’te intihar girişiminde bulunur. Her şeye rağmen yazmaktan hiç vazgeçmez. Şiirleri, eleştiri yazıları, dergilerde yayımlanır. İlk eseri, “Salon 1845” adlı sanat eleştirisidir. 1847 yılında keşfettiği ve her defasında sevgisini dile getirdiği Edgar Allen Poe’nun şiirlerini çevirir. 1857’de, şiirlerini topladığı “Kötülük Çiçekleri” yayımlanır ve bu kitabın yanı sıra “Paris Sıkıntısı”, “Apaçık Yüreğim”, “Fanfarlo” gibi pek çok önemli esere imza atar.
Yahya Kemal’in hayranlığı
19. YY’ın en büyük şairlerinden olan ve hem kendi dönemi hem de gelecek kuşakları derinden etkileyen Baudelaire, kullandığı yeni ifadelerle modernist çizginin öncüsü olur; topluma ve ruha yansıyan acılı tezatlıkları ilmek ilmek işler. “Modern Hayatın Ressamı” eserinde, Ali Artun’un sunuşunda yer verdiği bir alıntı, şairin duruşunu ortaya serer. Arnold Husser’a göre “Kuşku yok ki (modernizm) Baudelaire’le başlar; onunla, mevcut düzene ve geleneğe başkaldırı olarak anlaşılır.”
Türk edebiyatında da yeri ayrıdır. Ahmet Necdet’in belirttiği gibi 1890’lı yıllardan itibaren önemsenen bir şair olmuş ve Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Hüseyin Cahit gibi değerli isimlerin dikkatini çekmiştir. Yahya Kemal’in üzerindeki etkisi ise apaçık ortadadır. Yahya Kemal, “Büyü Şiir”de, şaire duyduğu hayranlığı şu dizelerle aktarır:
Paris’te genç iken koyu Baudelaire-perest idim.
‘Balkon’la, ‘Yolculuk’la, ‘Güzellik’le mest idim.
Yahya Kemal’in dem vurduğu şiirler, Baudelaire’in yaşamını ve şiir anlayışını da özetler. Müzikten kültüre, aşktan nefrete, doğadan melankoliye, yalnızlıktan yaşama, zamandan mekâna dek pek çok izlek etrafında yolculuğa çıkarır okurlarını. Şiirlerinde yer verdiği imgeler, yaşamıyla ilintilidir. Hasret kaldıkları, hayal kırıklıkları, hisleri ve arzularını yansıtır birer birer. Ve bugün hâlâ her bir satırı, liriktir.