26.12.2021 - 07:01 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Karşınızda Abdülmecid Efendi’ye ait buğulu bir çift göz, fonda babası Sultan Abdülaziz’in hüzünlü bir bestesi… Osmanlı hanedan üyeleri devlet adamlığının yanı sıra sanata verdiği ehemmiyetle bilinir. Birçoğu aynı zamanda sanatçıdır. Abdülmecid Efendi onlardan biri. Sanat tarihimizde iz bırakmış bir ressam, müzik ve edebiyatla ilgili, pek çok sanatçı ve kurumun hamiliğini üstlenmiş bir sanat “gönüllüsü.”
Sabancı Müzesi’nde ziyarete açılan “Şehzade’nin Sıra Dışı Dünyası: Abdülmecid Efendi” sergisi hanedan mensubu bir sanat-çının dünyasına çağırıyor bizi. Abdülmecid Efendi hayatının yaklaşık 50 yılını şehzade, dört senesini veliahd, 16 ayını halife, son 20 yılını ise sürgün olarak geçirmiş. 76 senelik ömründe mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet olmak üzere üç rejime tanıklık etmiş, iki dünya harbi yaşamış. Fakat hayatındaki kırılmayı yaratan babası Sultan Abdülaziz’in ölümü olmuş. Sultanın saltanatı sırasında doğan ilk oğlu Abdülmecid, babasının trajik ölümünün etkisinden hiç çıkamamış. Sarayda geçen “hüzünlü” yıllarda sanata tutunmuş belki de.
“Şehzade’nin Sıra Dışı Hayatı” sergisi bu hayatın bir izleği. 60 eserin yer aldığı sergide sürprizler var. Halifenin hayatının son 20 yılını geçirdiği Fransa’nın Nice şehrindeki Musee Massena Koleksiyonu’ndan 1926 tarihli bir otoportre ile Rochefort’taki Pierre Loti Müze Evi’nden gelen ve Abdülmecid Efendi’nin Loti’ye hediye ettiği orijinal çerçeveli iki resim ilk kez bu sergi kapsamında İstanbul’da sergilenecek. Eserler Institut français ve Fransa'nın İstanbul Konsolosluğu'nun davetiyle getirildi.
Mimari detaylar keşfedilmeli
Sergide ressamın portre, natürmort ve manzaralarıyla karşılaşıyoruz. Mimari atıflardan renklere kadar her detay keşfedilmeye değer. “Sarayda Kahveci Kadınlar” tablosundaki öğeler erken dönem İslam sanatından izler taşırken Filistin’e de Endülüs’e de atıf yapıyor. Portreleri de oldukça bereketli. Oğlu Ömer Faruk Efendi, kızı Dürrüşehvar ve babası Sultan Abdülaziz’i birçok kez resmetmiş. Serginin sürprizlerinden biri ise “yazarlar” serisi. Edebiyat çevresiyle sıkı bir ilişkisi olan Abdülmecid Efendi’nin Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan ve Necip Asım’ı resmettiği tablolar bu dostluğun sıcaklığını yansıtıyor. Müziğe ilgisiyle bilinen, viyola, keman ve piyano çalan Abdülmecid, klasik müzik tarihinin en önemli bestecilerinden Wagner ve Lizst’in portrelerini de yapmış.
Müze Müdürü Nazan Ölçer’in deyimiyle seçkin bir şahsiyet Abdülmecid Efendi. Türk resminin kurumsallaşmasında öncü bir rolü var. Yaşadıkları, yazdıkları ve yaptıklarıyla bugün üzerine daha çok düşünmeyi ve konuşmayı hak ediyor.
Şiirden tabloya
Abdülmecid Efendi’nin Tevfik Fikret’le sıkı bir dostluğu var… Ressamın bilinen “Üç Sis” tablosu, Tevfik Fikret’in meşhur “Sis” şiiriyle birbirini tamamlar adeta. Şiirdeki sembolik anlatım tabloda da görülür. Resimdeki kayık ve yolcular yoğun bir sisin içinde verilirken, tablonun gerisinde oldukça silik bir şehir silüeti vardır. Şairin 1902’de Boğaz’a çöken sisten yola çıkarak yazdığı şiiri, II. Abdülhamid rejimine yönelik ağır bir eleştiri olarak kabul edilir. 1902 yılının bir Şubat günü Boğaz’a çöken sis akşama kadar devam eder. Uzun zamandır hafiyelerin gözetimi altında bulunan Tevfik Fikret, bu sahneyi Aşiyan’daki evinden izler. Boğaz’daki boğucu sisi kullanarak yaşadığını dönemi eleştirir. Fikret’in şiirinden ilhamla, Abdülmecid Efendi de bir sis tablosu yapar ve daha sonra “Muhibbi Muazzezim Tevfik Fikret Bey’e” imzasıyla tabloyu şaire armağan eder. Tevfik Fikret’in sarayla olan münasebetine karşın, Abdülmecid’in onunla kurduğu dostluk demokratik yönünün bir göstergesi kabul edilebilir.