06.10.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Başkomser Nevzat hasreti bitti ve kahramanımız bu kez yaşananları, bilinenleri ters yüz eden bir macerayla okuruna kavuştu… Ahmet Ümit’in çok sevilen Başkomser Nevzat serisinin yeni romanı “Yırtıcı Kuşlar Zamanı” raflardaki yerini aldı. Nevzat bu kez organize işlerin tam ortasında! Ümit, Nevzat’ın sekizinci romanında yine ‘katil kim’ gizemini toplumsal meseleler ekseninde irdeliyor. Ahmet Ümit ile buluştuk ve Nevzat’ın yeni hikâyesini konuştuk…
■Başkomser Nevzat nihayet sahalara döndü… Nedir Nevzat’ın bu seferki derdi?
“Yırtıcı Kuşlar Zamanı”nın diğerlerinden farkı Nevzat’ın bu kez ana konu olması. Entrikanın temelinde Nevzat var. Yedi yıl önceki olayda Başkomser Nevzat’ın arabasına bomba konmuş, eşi ve kızı hayatını kaybetmişti. Bu kitapta biraz da rastlantıyla bir iskeletle karşılaşıyoruz. Nasıl öldü, kim öldürdü derken vaka bizi bambaşka bir yere götürüyor. Nevzat çok sevilen bir karakter ama yazarlar için sabit dedektif yazmak sıkıntılı bir süreçtir. Burada bütün karakterler, hatta köpeğimiz Bahtiyar bile sabit. Okur için pek sorun olmayabilir fakat yazarlar hep yeni patikadan gitmek ister. Roman bir karakter yaratmaktır, bu da bir meydan okumadır ve yazarı diri tutar. Bu hikâyede Nevzat’ı merkeze koydum ki yaşadığı sorunlar, bilinç kaybı ve ben katil miyim sorusu beni de heyecanlandırsın.
■Kitabın ilk sayfalarında şüphelileri ve çelişkili ifadeleri okudukça akla Narin olayı geliyor. Nevzat’ın etrafındaki cinayet silsilesi içinde Narin olayının işaret ettiği toplumsal çürümüşlük birbiriyle örtüşüyor…
Ne yazık ki hem dünyada hem Türkiye’de insanlar daha acımasız, daha hoyrat ve bencil hâle geldi. Sorun artık sadece günlük hayattaki kabalık değil, fiili olarak insanların katledilmesi. Narin olayında gördüğümüz gibi vicdanın bittiği yerdeyiz. Bütün bir köy olayı biliyor ama sesini çıkarmıyor. Daha kötüsü bu durum kanıksanmaya başlıyor. Bir hukukçu, bilim insanı, din ya da ideoloji insanı değilim. Yazıya bir bakışım var, bir şeyler ters gidiyorsa onu anlatmam gerekiyor. İnsanlara gördükleri o hay huy içinde büyük resmi kaçırdıkları bir panorama sunacağım. Bu panorama da bu romandır, insanın neler yapabileceğinin belgesidir. İnsan denen virüsün çok sık eleştirilmesi lazım ki kötülüklere karşı biraz farkındalık oluşabilsin. Edebiyatın görevlerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum.
■Geçen sekiz yılda Nevzat nasıl değişti? Hem daha sert hem daha kırılgan gibi…
Bu söylediğim vicdansızlık dönemi sadece Nevzat’a değil hepimize ızdırap veriyor. Haksızlıkları, insanların çektiği acıları görmek hem üzüyor hem öfkelendiriyor. Nevzat bu romanda biraz daha farklı. “Ne oldu bana” diyor ama akıl sağlığını da iyi koruyor. Ben olsam koruyamazdım. Mesela Nevzat hiçbir romanda bu kadar insan vurmamıştır. O biraz da boğazımıza kadar gelen çığlığın sesi.
Yırtıcı kuşları hukuk yener
■Bugün ne kadar vahşi ise geçmiş de acılarla, haksızlıklarla dolu… Yırtıcı kuşların zamanı ne zaman ve nasıl bitecek?
İnsanlık tarihine, bütün devletlerin geçmişine baktığımız zaman hukuktan uzaklaşıldığı zaman yırtıcı kuşlar zamanının başladığını görürüz. Yırtıcı kuşlar hep dolaşır, onları dizginleyecek şey hukuktur. Ben 1960’ta doğdum, çok farklı dönemler gördük, askeri diktatörlük yaşadık, 12 Eylül’de mücadele ettik. O zaman bizatihi yırtıcı kuşlar vardı ve gelip bizi parçalıyorlardı. Her yerde varlar; Amerika’da, Paris’te, Londra’da her yerde… Ama hukuk, kirliliği siler. Ben, vicdanı anlatmak ve bizi bitiren manzara karşısında bir romanla, bir imgeyle ve edebiyatın gücüyle bir fotoğraf çekmek istedim.