Kültür SanatAndersen ile Danimarka

Andersen ile Danimarka

24.02.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hangi yaşta olursanız olun, şöyle oturup bir iki Andersen masalı okursanız, Danimarka'ya ve Danimarkalılara sevecen bir gözle bakacağınızdan kuşkunuz olmasın.

Andersen ile Danimarka

ANDERSEN, KENDİMİZDEN BİLDİĞİMİZ BİR MASALCILAR MASALCISIDIR. Avrupa Birliği söylencemiz başlayalı beri ülkemizin gündeminde Danimarka bile sık sık yer alır olmuştu. Ama 10 Ocak'ta bir gazetesinde yayımlanan "Hazreti Muhammet karikatürleri" nedeniyle 10 Şubat'a doğru gündeme öyle bir oturdu ki kaldır kaldırabilirsen! Biliyorduk, televizyonlarında ve gazetelerinde anamıza da sövülse, "Ne yapalım, bizim basınımız özgürdür" diyen sıkı bir başbakanı vardı bu ülkenin, bu konuda da aynı gerekçeye sığındı, dilinin ucuyla da olsa bir özür dilemedi. Peki, ülkenin devletinin başı? Kralı ya da kraliçesi? Sahi, bir kral mı yoksa bir kraliçe mi vardı bu çok özgür ülkenin başında? Ben bilmiyordum. Sanırım, Danimarka'nın krallık mı, yoksa cumhuriyet mi olduğunu bilmeyen yurttaşlarımız da çoktu. Oysa, deneyimlerimizden biliriz, yabancı ülkeler, özellikle de Avrupa ülkeleri konusunda bayağı bilgiliyizdir ama bu gözlem Danimarka konusunda geçerli değilmiş gibime geliyor. İşte, "Danimarka bende neleri ve kimleri çağrıştırıyor?" diyorum da fazla bir şey gelmiyor usuma. Danimarka'ya hiç gitmedim, Danimarkalı bir dostum da olmadı. Yalnız yıllar önce, İtalya'da, bilimsel bir toplantıda, iki Danimarkalı'nın birbirine girdiğini ve oturum başkanının "ünlü Danimarkalı saldırganlığı"ndan söz ettiğini anımsıyorum. Şimdi de dünyaca ünlü Danimarkalılar arıyorum belleğimde. Bula bula üç ad buluyorum: Birincisi ülkenin ödün vermez başbakanının adaşı Knud Rasmussen, ünlü bir "kâşif", yazık ki Groenland ve Pasifik'i anlatan yapıtını okumadım. İkincisi Sören Kierkegaard, tanrıbilimci ve filozof, varoluşçuluğun en güçlü damarlarından biri, umutsuzluğa ilişkin yapıtını bir zamanlar belki üç kez yeniden okuduğumu anımsıyorum. Üçüncüsüyse, ülkemizde sokaktaki adamın bile anımsayacağı bir ad: Hans Christian Andersen, daha çocukluğumuzda tanıştığımız ve bir başka ülkeyle ilişkilendiremeyecek kadar kendimizden bildiğimiz masalcılar masalcısı. Rasmussen ve Andersen Masalcılar masalcısı deyince, Almanların Jacob ve Wilhelm Grimm kardeşleri, Fransızların Charles Perrault'su gelir usumuza, onlar da büyük masalcılardır, ama ülkelerinin geleneksel masallarını özüne uygun bir dille yazıya dökmekle yetinirler genellikle, oysa Andersen yaratır. Halk masalları ve söylenceler onun da kaynakları arasındadır, ama onun ana kaynağı çevresinde gözlemlediği ve kendi yaşadığı yaşam, bir de benzerine çok az rastlanan gözlem, imgelem ve anlatım gücü, duygu ve düşünce yüküdür. "Denizkızı", "Çirkin ördek", "Yaban Kuğuları", "Kralın Yeni Giysisi", "Kibritçi Kız", "Karlar Kraliçesi" ve bir kez okuduktan sonra bir daha unutamadığımız, daha da ilginci, yaşamın değişik oluntuları karşısında birden anımsayıverdiğimiz tüm öyküleri doğrular bu gözlemi. Andersen'in bir başka özgünlüğü çevremizdeki sıradan nesneleri kişileştirip birer masal kişisine dönüştürmesidir. Örneğin "Yiğit Kurşun Asker"'de, "Yama İğnesi"nde, "Topaçla Top"ta, "Uçan Sandık"ta, "Bir Takma Yakanın Öyküsü"nde küçücük nesneler, nesne niteliklerini hiç yitirmeden, insanlarınkine benzer serüvenler yaşarlar, kurşun asker yıkımdan yıkıma sürüklenirken gözüpekliğinden ve iyimserliğinden hiçbir şey yitirmez, takma yaka bir jartiyere gönül verir, topaç topa, sonra tencere vurulur, çömlek konuşur, çaydanlık konuşur, süpürge konuşur, maşa konuşur. Dahası, Andersen bize kişileri hiç de masalsı olmayan, nerdeyse gerçekçi masallar da anlatır, "Eski Ev" ve "Kapıcının Oğlu" bu türün en güzel örnekleridir. Halk masalları ve söylenceler Bu benzersiz masalcı 1805'te doğmuş 1875'te de ölmüştü. Geçen yıl doğumunun iki yüzüncü yılıydı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kutlandı, yayınevlerimiz masallarının yeni baskılarını yayımladı. Ancak, masalcılar masalcısının yaşamı boyunca tam 165 masal yayımlamış olmasına karşın bu kitapların hiçbirinde masal sayısı otuzu geçmiyor ve hepsinde üç aşağı beş yukarı aynı masallar boy gösteriyordu. Başka ülkelerde de tutum pek farklı değildi. Neden? Kesin bir yanıt vermek zor. Ama hep çocuklar için yazdığı bilinmekle birlikte, kimi masallarının daha çok büyüklere seslenir görünmesi, kimi masallarında, "Çakmak" gibi, kötünün iyiyi yenmesi, kimi masallarının da oldukça yoğun bir dinsellik içermesi bu nedenler arasında sayılabilir. Ne olursa olsun ve hangi yaşta olursanız olun, şöyle oturup bir iki Andersen masalı okursanız, Rasmussen'e, karikatürcülerine ve "Hamlet"te "Danimarka Kırallığı'nda kokuşmuş bir şeyler var" diyen Marcellus'a karşın, Danimarka'ya ve Danimarkalı'lara sevecen bir gözle bakacağınızdan kuşkunuz olmasın. 165 masal kitabı