13.02.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - Geçtiğimiz senenin dikkat çeken yerli yapımlarından biri Çağıl Bocut imzalı “Sardunya”ydı. Hem İstanbul hem de Ankara’da En İyi İlk Film seçildi. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu (İlayda Elif Elhih) ve En İyi Görüntü Yönetmeni (Orçun Özkılınç) Ödülleri’ni kazandı. İstanbul’da başlayıp İzmir’de devam eden film, genel olarak bir baba-kız hikâyesi olmakla birlikte, tehdit söz konusu olduğunda ailenin kurban yaratan bir mekanizmaya dönüşmesini polisiye ekseninde anlatıyor. “Sardunya”nın ortaya çıkış sürecini ve detaylarını Çağıl Bocut’tan dinledik.
Filmin çıkış noktası, sizin hayatınızdan izler taşıyor. Özel hayattan filme aktarım sürecini tetikleyen ne oldu?
Yaklaşık sekiz sene kadar önce filmdekine paralel olarak ailemin birçok ferdinin ciddi hastalıklarla mücadele ettiği, babamın felç geçirdiği bir dönem yaşadım. Üzücü kısımlarının yanı sıra hastalıkların ilginç tarafı ailelerin konuşulmayan, saklı kalmış yönlerini ortaya çıkarması olabilir. Kimi aileler yakınlaşırken kimisinde ise ayrılıklar, küslükler görülüyor. Ben bu süreçte babamın bize göstermediği daha kırılgan ve insani bir tarafını tanıma fırsatı yakaladım. O dönem hislerimi henüz telaffuz edemiyordum ama belli bir süre sonra kuşak çatışmalarını içeren bir hikâye anlatmaya karar verdim. Filmdekinden farklı olarak bizim ailede polisiye bir süreç yaşanmadı. Bu tercihi baba-kız çatışmasını uçlara taşımak, hikâyeyi daha sürükleyici kılmak adına eklemeyi tercih ettik.
Farklı bir bölgede değil de İzmir-Urla’da geçmesi neden?
Bunun iki sebebi var: İlki hikâyenin orijinalinin Urla’da geçmesi ve gerçekliğe olabildiğince sadık kalmayı istemem. İkincisi ise filmin ağır hikâye anlatımını Urla’nın tabiatı, evin ıssızlığı ve kahramanları çevreleyen doğanın sadeliği ile kırmayı hedeflemiş olmam.
Film babanın, kız çocuklarının ilk kahramanı olma klişesini tam tersi bir noktaya çeviriyor. Bu karmaşık ilişkiyi kurarken öncelikleriniz nelerdi?
Babaların çocuklarının kahramanı olmak için çok az efor sarf etmesi yeterli oluyor. Oysa anneler hemen her şeyi yapmak zorunda kalıyor. Çocuklarla birebir zaman geçiriyor, besliyor, giydiriyor, eğitimiyle ilgileniyor, sınırları belirliyor ve daha bir sürü şey ama bir şekilde babalar kahraman oluyor. Burada bir eşitsizlik olduğunu düşündüğüm için baba-kız ilişkisini gerçek koşullar üzerinden kurmak istedim. Bu nedenle anneyi denklemden çıkarmayı ve ikisini baş başa bırakmayı tercih ettim.
Geçmişe göre aileye bakışımız değişti mi sizce?
Bir röportajda demiştim, aile toplumun biyopsisidir diye. Aileler aslında tehdit edildiği anlarda çok tehlikeli mekanizmalara dönüşebiliyor. Fertlerin kendi çıkarlarını korumak adına önüne gelen her şeyi yapabildikleri de oluyor bazen.
Suçlu ve kurban konumu sürekli değişse de Defne aslında ailesinin kurbanı mı?
Filmin hikâyesinde bir kurban analojisi kurmaya çalıştık. Bazen evin hizmetlisi, bazen Defne’nin halası, bazen evin köpeği, bazen Defne hatta bazen Defne’nin babası… Nadir, “Kötü babaların kötü çocuklarıyız” derken kendisinin de bir kurban olduğunu düşündüğünü ortaya koyuyor. Defne, Nadir’in sakındığı, gözü gibi baktığını düşündüğü ama sonunda kırılan sardunyası… Ancak Defne kurban etiketinin altında sorumluluklarından kaçıyor ve bir infazcıya dönüşüyor. Bu tatsız bir kısır döngü ve insan ancak sorumluluk alıp kendisi ile yüzleştiği, özeleştiri yaptığı zaman bu döngüden kurtulabilir diye düşünüyorum.
Nadir, küçükken o sardunya kırılmasaydı daha iyi bir insan/baba olur muydu?
Nadir, bir sürü hataları olsa da iyi ve vicdanlı bir baba. Çocukları için en iyisini yapmak istiyor. Eşini kaybetmiş olmasına rağmen düzenini devam ettiriyor. Büyük kızı ile yollarını kötü bir şekilde ayırdığı için küçük kızına aynı hataları tekrarlamamaya çalışıyor. Defne ile bir bağ kurmak istiyor. “Sardunya” hikâyesi, Nadir’in yetiştirilme tarzındaki sıkıntıları gözler önüne seren bir benzetme sadece. Bir çocuğun ailesi tarafından koşulsuz sevilmesi ve hatalarına rağmen tekrar bir şeyleri deneyebilmesi için teşvik edilmesi gerekiyor. Bir ebeveynin yapması gereken en önemli şey bu aslında. Nadir’in ailesi ona böyle davranmamış maalesef. O nedenle sardunya kırılsa da kırılmasa da fark etmez bence.
Dijital platformda seyirciyle buluştu “Sardunya”. Dijital platformlar film izleme alışkanlığını değiştiriyor mu?
Ben de dahil olmak üzere çoğu yönetmenin hayali, filmini büyük perdede izlemek olabilir. Biz kısa bir süre için de olsa bunu tattık. Daha uzun sürmesini isterdik ancak pandemi koşulları seyircilerin alışkanlıklarını değiştiriyor. Özellikle bizimkisi gibi festival filmlerinin perdeyle buluşma şansını kısıtlıyor. Ancak diğer taraftan dijital platformlarda eskiden olmadığı kadar çok sinema filmleri izleniyor. Bu da iyiye işaret.