14.11.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl / Türkiye ile Almanya arasında İş Gücü Anlaşması imzalandığında takvimler 1961 yılını gösteriyordu. Giden ilk kuşaklar, eğitim ve çalışma niteliği açısından ortalamanın altında görünüyordu. Anlaşmaya göre Türkler misafir işçi statüsünde Almanya’da bulunacaktı. Aradan geçen 60 yıl içinde misafirlik vatandaşlığa, vasıfsız işçilik de uzmanlığa dönüştü. Almanya’da yaşayan Türk kökenli vatandaşlar artık sanattan bilime hayatın her alanında aktif üretim içindeler. Bugün Kovid-19 salgını için aşı üreten BioNTech’in kurucuları Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin gibi... Türeci ve Şahin’in başarısını, bir sinema filminde izleyeceğiz belki de.
Almanya’ya göç konusu sinemamızda sıklıkla işlenen temalardan biri oldu. Çoğunlukla dram türünde ele alındı; uyum sorunlarına, kadını nasıl etkilediğine ve maddi sıkıntılara odaklanıldı. Bu yapımlardan en dikkat çekenleri hatırlayalım...
Almanya Acı Vatan (1979)
Şerif Gören’in yönettiği film, yıllarca Almanya’ya göçün tarifi olacak “acı vatan” tabirini zihinlere kazır. Hülya Koçyiğit’in canlandırdığı Güldane, geçimini sağlamak için Almanya’da deli gibi çalışır. Para için anlaşmalı evlilik yapmayı kabul eder. Almanya’ya aldırmak için formalite evlilik yaptığı Mahmut ile ilişkisi zamanla gerçeğe dönüşür. Ancak gurbette olmanın yarattığı tahribat ikisini de derinden etkiler. “Almanya Acı Vatan”da ilk göç filmlerindeki kahramanların para kazanıp anavatanına geri dönüş amacının artık değiştiğini ve yaşamak acı da verse Almanya’nın göçmenler için vatana dönüştüğünü görürüz.
Fikrimin İnce Gülü-Sarı Mercedes (1987 1992)
Adalet Ağaoğlu’nun romanından uyarlanan bu yol filmi, “Otobüs” ile kaçak göçmenliği anlatan Tunç Okan’ın imzasını taşır. İlyas Salman’ın canlandırdığı Bayram, Almanya’da çalışıp biriktirdiği parayla bir otomobil almıştır. Almanya’dan Tükiye’deki köyüne doğru yola çıkar. Amacı, köyünde itibar kazanmaktır ama işler düşündüğü gibi gitmez. Ağaoğlu tarafından, romandaki kültürel, ekonomik ve siyasi temelin yansıtılmadığı konusunda eleştirilse de film, göç temasındaki simge yapımlardan biri olarak hatırlanmakta. Zira bir arabaya tüm saygınlığını ve hayallerini yüklemenin trajikomikliği, bu filmle bütünleşmiştir.
Duvara Karşı (2004)
Türk kökenli bir yönetmenin gözünden göçmenliğin getirdiği psikolojik sıkışmışlık halinin en etkileyici temsilcilerinden... Fatih Akın “Duvara Karşı”da bir yandan yeni kuşak göçmenlerdeki entegrasyon sorununa dikkat çekerken bir yandan da tersine bir göç hikâyesi anlatır. Filmin iki karakteri de toplum normlarına göre “uyumsuz”dur. Sibel, Almanya’ya göçmüş ailesinin yeni kuşağı olarak onların baskısında kurtulmak ister. Bunun çaresini, hayattan ümidi kesmiş Cahit ile formalite evliliği yapmakta bulur. Geleneklerle alakaları yokmuş gibi görünseler de kimliklerine işlemiş ritüeller onlarla yaşamaya devam eder. İstanbul’a geri dönüşleri ise sorunları daha da büyütür. Göç etmişlerin yeni kuşaklarındaki arada kalma halini çarpıcı şekilde anlatan film, tüm sorunların temeli olarak sistemin ta kendisini görür.
Berlin in Berlin (1993)
Sinan Çetin imzalı “Berlin in Berlin”, dışarısı Almanya içerisi Türkiye olan bir ev ile tanıştırır bizi. Bu evin ahalisi dışarıda, kaç kuşaktır bulundukları Almanya’nın kurallarına göre hareket etmeye çalışırken içeride kendi geleneklerini, Türkiye’ymiş gibi yaşamaktadır. Ailenin oğlunun kaza sonucu ölümüne neden olan Alman, onların evinde hapis kalır. Çünkü törelere göre eve sığınan kişiye zarar verilmez. Ailenin diğer oğlu, intikam almak için onun evden çıkmasını beklemeye başlar. Film, yıllardır Almanya’da yaşasalar da törelerini terk etmeyen aile üzerinden göç olgusunun değişmezlerini anlatır.
Dönüş (1972)
Almanya’ya göç temalı ilk filmlerimizden... İlk defa yönetmen koltuğuna oturan Türkan Şoray, kendisinin hayat verdiği geride kalmış eş üzerinden bir “Almancı” trajedisi anlatır. Çalışmak için Almanya’ya giden kocasının ardından küçük çocuğuyla ayakta kalmaya çalışan genç bir kadına odaklanır film. Kocası geri geldiğinde, sinemamızın klasikleşmiş “Almancı” tipini görürüz. Şatafatlı giyim kuşam, yanında getirdiği Avrupai cihazlarla atılan havalar ve iki kültür arasında gelgitli bir karakter... Film, göç sorunlarından en çok kadınların etkilendiğine dikkat çeker.
Polizei (1988)
Şerif Gören bu sefer göçmen sorunlarına mizahi bir pencereden bakar. Kemal Sunal’ın canlandırdığı Ali Ekber, Almanya’da çöpçülük yapmaktadır. Bir yandan sokaklarda çalışırken bir yandan da tiyatroda sahneye çıkmak ister. Dileği gerçekleşip polis rolünü aldığında üniformasını sokakta da giymeye karar verir. “Polizei” Almanya’da artık düzen kurmuş bir karakter üzerinden uyum sorunlarının devam ettiğine ve üniforma algısının zihinlerdeki ağırlığına dikkat çeker.
40 Metrekare Almanya (1986)
Göçün kadın üzerindeki etkilerini anlatan bir başka güçlü yapım... Tevfik Başer, kapalı bir mekânda hem Almanya’yı hem de Türkiye’yi anlatır. Dursun, köyden Turna ile evlenip onu Almanya’ya getirmiştir. Karısı üzerinde öyle bir baskı kurar ki Turna’nın evden çıkmasını bile yasaklar. Turna, köyündeki evinden farksız döşenmiş bu 40 metrekarelik alanda göçmen değil, esir hayatı yaşar. Almanya’da çekilen film, Turna’nın yaşadığı mahkûmiyeti anlatarak erkek otoritesinde sınır farkı olmadığını vurgular.