TwitterLinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi
MURAT MERİÇ
6000 adet satan oratoryo
MURAT MERİÇ Fazıl Say, Nâzım Hikmet yılında bir senfoni ya da konçerto bestelemek yerine şiirleri müziklendirmeyi de içeren bir oratoryo ile en zor yolu seçti. Say’ın "Nâzım Hikmet Oratoryosu"nun CD’si bir ay içinde 6000 adet sattı.
FAZIL Say’ın bestelediği "Nâzım Hikmet Oratoryosu"nun piyasaya çıkan CD’si bir ay içinde 6000 adet satışa erişti. Günümüzde en çok satan klasik müzik CD’lerinin dünya satışlarının 20 bin adetle sınırlı kaldığı dikkate alındığında, başarının derecesi ortaya çıkıyor. Bu durum, 70 dakikalık çalışmanın daha dikkatli irdelenmesini de zorunlu kılıyor. Genellikle şiir - müzik üretimi arasındaki benzeşimler üzerinde durulurken kesin karşıtlık dikkatlerden kaçar. Melih Cevdet Anday "Şiir düşüncenin duygulaştırılmasıdır," der. Ben bunu tersine çevirdiğimde, uzun süredir formüle etmek için uğraştığım düşüncemi yerli yerine oturtmuştum: "Müzik de duygunun düşünceleştirilmesidir." İkisinin de üretim sürecinin böyle işlediğini varsayıyorum. O zaman Nâzım’ın şiirlerini müzikleştiren Say’ın izlediği yol, bir çok sorunu da beraberinde getiren meşakkatli bir yol. Çünkü, Nâzım’ın duygulaştırdığı düşüncelerini, yeniden düşünceye çevirecek; ancak bu kez ortaya çıkan müziksel düşünceler olacak. Burada sözünü ettiğim müziksel "düşünce" hiçbir zaman dilin anlattığı somut düşünceler olmayacak. Asıl zorluk, bu müziksel düşüncelerle, Nâzım’ın söze dayalı şiirine yeni bir ses eklemekte... Bu, bazılarına göre şiir için yapılmaması gereken bir müdahaledir. Hatta şiiri bitirir. Çünkü bir şiirin "içsel sesi" zaten vardır. Ve onu şiir yapan da budur. Bu "iç müzik" aruz, vezin, kafiye ile ilgili değildir. Şiirin yapısal olarak kuruluşunda vardır ve bu şiirin özüdür. Üstelik Nâzım’ın söze dayalı şiiri, geleneksel Türk şiirinin ses anlayışını çeşitli biçimlerde içinde barındırır. Yahya Kemal’in şiiriyle hiç ilgisi yokmuş gibi görünse de sese verdiği önem açısından ona yakındır. Nâzım’ın şiiri ayrıca bestelenmeye neredeyse imkan vermeyecek kadar "kendi sesini" içerir. Oysa "şarkı"daki söz - müzik birliğinde, güfte, yani müzik için önceden ya da sonradan yazılmış sözler kendi başına bir "içsel ses" barındırmaz. İşte bu nedenle Nâzım Hikmet şiirinin gücünü yitirmeden, kendi sesine yeni sesler eklemek bazen imkânsızdır. Fazıl Say, bu noktada, Nâzım Hikmet yılında bir senfoni, bir konçerto bestelemek yerine şiirleri müziklendirmeyi de içeren bir oratoryo ile en zor yolu seçmiş. Üstelik şiirin içsel sesine müdahale ederken, ortaya çıkacak teknik sorunlar yanında, Nâzım’ın söze dayalı şiirini, en soyut sanat olan müzikle yeniden anlamlandırırken, şiirlerdeki dramatik etkileri, zayıf ve naif duygulara dönüştürme tehlikesi de vardı. Nâzım’ın şiirinde Fazıl Say’ı en çok uğraştıran şeyin "rhythm" sorunu olduğunu düşünüyorum. Bazen sadece bir kelimenin, bazen de koca bir şiirin kelimeler arası ilişkisinin yarattığı "rhythm"i bozmadan müziksel bir "rhythm"e aktarmak geride ne bırakırdı o şiirden? Ve sonuç... Fazıl Say’ın bir yıllık çabasının sonucu ortaya çıkan bu çalışma, yukarıda saydığım sorunları büyük ölçüde çözebilmiş. Say, gerek "içsel ses" gerekse "rhythm" açısından "dokunulmazlıklar içeren" bazı şiirleri, Genco Erkal’ın seslendirmesine bırakmış ve tabii bunu dramatik etkiyi arttırıcı bir müzikle desteklemiş. Lied / Kantata / Oratoryo çizgisinde ortaya çıkan yapıt, Say’ın çağdaş buluşlarıyla değişik bir iç zenginliğe kavuşmuş: n Oratoryolarda, opera geleneğinden gelen, sözleri müziksel güçle ezen anlayışı bir kenara bırakmış Fazıl Say. Nâzım şiirinin, önemsiz librettolardan farkını vurgularcasına, çok kalabalık bir koronun seslendirdiği şiirlerde bile sözel anlaşılırlığı ön planda tutmuş. Bunun için de tüm yapıtta son derece duru, saydam ve etkiyi ön plana çıkaran bir müzikal dil kullanmış. n Modern hatta avantgarde bir yaklaşımdan kaçınarak Nâzım’ın kitlelere yönelik şiirsel tavrını, hiç "snobizm"e kaçmadan, müzikte de sürdürmek için, bazılarınca eski bulunabilecek "tonal" yoldan ve armoniden ayrılmamış. Karmaşık yorucu armonilerle şiirleri ezmemiş. Müzikal dehasını göstermek pahasına Nâzım’ın şiirini, dinleyiciden (halkından) koparmamış. n Sertap Erener’in seslendirdiği "Hiroşima", "Memleketim", "Yaşamaya Dair" adlı şiirlerde, "operatik ses" dışına çıkarak, müzik aletiyle yarışmayan, kişiliği ön plana koyan insan sesi ile yapıtın içeriğini zenginleştirmiş. "Memleketimödeki duygusallık bu tercihin ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. Genel olarak ritmik ögelerin ön plana çıkarıldığı bu kompozisyonda, anlayış ve çalgılamada Carl Orff etkisi hissedilse de, davulun ilginç kullanımıyla elde edilen aksak Türk ritimleri ile çağdaş ve özgün bir ses yakalamasını bilmiş Fazıl Say... Özellikle "Şehitleröde bu özellikler, müthiş bir dramatik etki sayesinde Nâzım’ın şiirini kanatlandırıyor. Basit bir melodi gibi gözüken, ancak şiirsel yapı ve ritim ile bire bir örtüşen "Kız Çocuğu" şiirinde Say’ın yakaladığı müziksel etki ve koronun yarattığı efektler ile ortaya çıkan öz - biçim örtüşmesi ve bölümün sonundaki siren - uçak sesi karışımı tınısal buluşlar şiirin "içsel sesi"ni kısmıyor, aksine ona zenginlik katıyor; anlam boyutunu geliştiriyor. Bu arada Genco Erkal’ın seslendirdiği şiirlerin ardında çalan Fazıl Say’ın bir süredir eserlerinde denediği, piyano tellerine sol eliyle bastırarak elde ettiği tınısal renkler bu yapıtta da görülüyor. Bu ilginç çalışmanın problemli tek yanı Genco Erkal’ın şiir yorumları. Genco Erkal, Türk tiyatrosunun yaşayan en güçlü aktörlerinden biri. Sahnedeki gücü tartışılmaz. Ancak okuduğu 7 şiirden 5 tanesi, gerek vurgu gerek tonlama açısından Nâzım Hikmet şiirinin "içsel sesini" doğru yansıtmıyor. Şiirleri "canlandırmak" adına bol modülasyonlu okuyuşu, Nâzım’ın karmaşık ama net ritimli sesini doğru yansıtmıyor; Nâzım’ın nokta ve virgül kullanarak çok net koyduğu bu şiirsel sesi değiştiriyor. Tek tek şiirlerin üzerinde durmak için bu yazının sınırları yetmiyor ne yazık ki... Bu bir klasik oratoryo değil. Honegger ve Milhaud’un 20. yy.’da oratoryoya getirdiği biçimle de örtüşmüyor. Konuşmadan şarkıya, halk şarkılarından oyun havalarına, korallerden senfonik bölümlere ve korolara kadar her şeyi içeren bu çalışmalardan farklı. Avantgarde olmadan çağdaş sesleri yakalamaya çalışan, gelenekle modern arasında hem öz hem biçim açısından bağ kuran bir yapıt. Ama en önemlisi Nâzım’ın kişiliğinde ve şiirinde çok açık olan bir şeyi; insana, hayata, topluma, ülkesine olan samimiyeti, müzikal açıdan da içermeyi başarmış bir yapıt.