Can Şişman / milliyet.com.tr - Bilim insanları pandemi sürecinin bitmesi için aşılama sürecinin hızlanması gerektiğine vurgu yaparken diğer yandan da aşı karşıtlarının sesini özellikle sosyal medyada daha çok duymaya başladık. İngiltere'de yapılan bir araştırmanın sonuçları ise çarpıcı. Independent'ta yer alan habere göre İngiltere'de her 11 kişiden biri aşıların güvensiz olduğunu düşünüyor ve aşıya karşı olduklarını açıklıyor. Araştırmaya göre aşıların güvenli olmadığına en çok inananlar ise Avrupalılar. Bilim insanlarının aşı çağrısına rağmen başta Twitter, Facebook, Instagram ve Youtube olmak üzere birçok sosyal medya platformunda aşı karşıtları bilimsel temeli olmayan düşüncelerini diğer insanlara aktarıyor.
Geçtiğimiz günlerde Youtube'un duyurduğu aşı kararı ise tartışma yaratmış durumda. Youtube, Kovid-19 aşılama sürecinin yavaşlamasından kısmen sorumlu tuttuğu aşı karşıtı aktivistlerin video kanallarını kapattığını duyurdu, dezenformasyon yasağını tüm aşıları içine alacak biçimde genişlettiğini duyurdu. Peki, bu ne anlama geliyor? Youtube'un aşı karşıtlarının kanallarını kapatması aşılama sürecini pozitif mi yoksa negatif mi etkileyecek? Youtube'un aldığı bu karardan sonra Facebook, Twitter ve Instagram gibi diğer sosyal medya mecralarından nasıl adımlar gelebilir? Konuyu, Sosyal Medya ve Dijital Güvenlik Eğitim Araştırma Derneği (SODİMER) Başkanı Prof. Dr. Levent Eraslan ve sosyal medya araştırmacısı Ümit Sanlav ile konuştuk...
'DOĞRU BİLGİYİ YAYMAK ADINA ATILMIŞ BİR ADIM'
Youtube aşılarla ilgili yanlış bilgiler veren ve aşı karşıtlığı yapan video kanallarının kapatıldığını duyurdu. Videoların izlenme rakamlarının ön planda tutulduğu ve öne çıktığı bir mecradan gelen böyle bir açıklama birçok kişiyi şaşırttı. Youtube'un aldığı bu kararı nasıl yorumlamalıyız? Youtube'un aldığı bu kararın artı ve eksi yönleri neler sizce?
Prof. Dr. Levent Eraslan: Youtube bu kararı, dezenformasyonu önleme amacıyla almıştır. Bilginin olduğu her yerde dezenformasyon da olacaktır. Bu tarafsız bir karar olmasa da doğru bilgiyi yaymak adına atılmış bir adımdır. Youtube’un bu kararı bir artı olarak doğru bilginin yayılması ve aşı gündemi üzerinden dezenformasyon yapılmasını önlemektir. Diğer taraftan düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir adımdır.
Ümit Sanlav: Youtube'un bu kararı aslında bizleri çok şaşırtmamalı YouTube bunu siyasi konularda sürekli yapıyor. Kanal kapatıyor ya da videoları yayından kaldırıyor. Ancak ilk kez toplumsal bilinç ve farkındalık adına böyle bir karar alınmış olması gerçekten şaşırtıcı. Tüm sosyal medya mecralarında filtrelenen bazı kelimeler, bazı isimler var. Twitter, Instagram ve Facebook'un filtrelemeyle tespit edip müdahale ettiği sisteme YouTube da ayak uydurdu ve bu kelimeler arasına aşı ve türevleri de yer aldı. Konu aslında sadece Kovid-19 aşısı değil, tüm aşı etiketlerine böyle bir müdahale edilmesi gündemde. Bu müdahale zaten diğer sosyal medya mecralarında da yer yer uygulanmaktaydı. Alınan kararla aşı hakkındaki videolar incelenerek manüpilasyona sebebiyet verebilecek videolara müdahale edilecek, aşı olduktan sonra yan etkilerine maruz kalındığı ifade edilen videolar silinecek, aşı karşıtı olarak bilinen kanallar kapatılacak.
'TEPKİSEL BİR TAVIR GELİŞTİRİLEBİLİR'
Youtube'un aldığı bu karar sizce aşıya bakış açısını nasıl etkileyecek? Alınan kararla ters düşecek şekilde aşıya karşı ters ve negatif bir algı oluşturabilir mi?
Prof. Dr. Levent Eraslan: Halihazırda YouTube’un taraflı bir sosyal medya mecrası olduğu ve bilginin yayılmasını engellediğine dair aşı karşıtı güruh tarafından diğer sosyal medya mecralarında propaganda yapılıyor. Aşı yanlıları ve aşı karşıtları arasındaki çizgi çok keskin olduğundan toplum zaten bu adımlar atılmadan önce de ayrılmıştı. Dolayısıyla aşıya bakış açısının bu kararla çok değişeceğini düşünmüyorum.
Ümit Sanlav: Anlık veri transferinin kusursuz şekilde sağlandığı internet ortamı olumlu yanları kadar olumsuzluklarıyla da sürekli gündemimizde. Bu olumsuzlukların başında da dezenformasyon, manipülasyon, olumsuz algı yönetimleri ve itibarsızlaştırma gibi konular geliyor. Algı denilen hadise tasarlanabilir bir olgudur. Sosyal medya mecraları vasıtasıyla algı oluşturulur, algı yönetilir, kitleler yönetilip yönlendirme yapılabilir, bilinçaltı mesajlar verilebilir. Burada yapılan çalışmayla bilinçaltı aşı karşıtı çalışmalarının önüne geçilmesi hedefleniyor, bu olumlu yanı. Ancak şu da bir gerçek ki yasaklanan ve baskılanan her çalışma, tepkisel bir tavırla bir sonraki adımda daha fazla ilgi görebiliyor. Örneğin baskılama nedeniyle daha cazip hale gelen aşı karşıtlarının çalışmaları Youtube haricindeki video blog'lardan devam edebilir.
'YOUTUBE'UN 'ÇOK SESLİ' OLMA ÖZELLİĞİNE DARBE VURDU'
Youtube 'çok sesli' bir mecra olarak biliniyor. Aşı karşıtlığı yapan kanalların kapatılma kararı, platformun 'çok sesli' olma halini negatif etkiler mi?
Prof. Dr. Levent Eraslan: Evet, bu karar platformun 'çok sesli' olma halini olumsuz yönde etkiler. Alınan karar fikir ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir hamle olduğundan ötürü bu durum 'çok sesli' bir platform olma özelliğine darbe vurmuştur. Fakat aynı zamanda Facebook, Instagram gibi sosyal medya mecralarda da bu durum geçerlidir. Dolayısıyla çoğu platform zaten aşı karşıtı eylemleri, fikirleri vs. kısıtlayarak dezenformasyonu önleyecek şekilde adımlar atmışlardır.
Ümit Sanlav: Daha önce YouTube'un pek çok antidemokratik tavrı oldu. Devletler erişim engeli koymadıkça Youtube kullanıcı kitlesi bu gibi olaylara çok fazla tepki vermiyor.
'TWITTER TARAFINDA BİR YAPTIRIM SÖZ KONUSU DEĞİL'
Youtube bu hamlesiyle diğer sosyal medya mecralarına hangi mesajı vermek istedi? Facebook, Twitter ve Instagram gibi mecralarda da benzer kararlar alındı mı, alınabilir mi?
Prof. Dr. Levent Eraslan: Facebook ve Instagram zaten aşı karşıtı söylemleri kısıtlayan önlemler aldılar. Aşı karşıtı bir paylaşım yaptığınızda Facebook ve Instagram bunu tespit edip yayından kaldırıyor ve size bir uyarı mesajı gönderiyor. Bu yüzden aşı karşıtları da paylaşımlarında aşıyla ilgili olmayan başka hashtag'ler altında bu bilgileri paylaşıyorlar. Twitter tarafında bir yaptırım söz konusu değil, o yüzden de aşı karşıtlarının ağırlıklı toplanma alanının Twitter olduğunu söyleyebiliriz. Twitter önceki senelerde de düşünce ve ifade özgürlüğünü tam desteklediğini ifade etmiş ve bu politikası yüzünden belirli çevrelerce çok eleştirilmişti.
Ümit Sanlav: Mevcut uygulamada organize olmadan yapılan aşı karşıtı paylaşımlara bir şey gelmiyorsa da aşı karşıtı hesaplar, profiller ve aşı karşıtı fenomen hesaplar bu gibi kısıtlamalara zaten sürekli maruz kalıyor. Bu daha da yayılabilir, yayın politikası ve kullanım şartlarına ilave edilerek hukuki zemin hazırlanabilir.
'DEZENFORMASYONU ENGELLEMENİN TEK YOLU...'
Sosyal medya platformlarının hayatımıza dahil olmasıyla dezenformasyon (bilgi çarpıtma) gibi önemli bir sorun da sık sık gündeme gelmeye başladı. Youtube'un aldığı bu karar dezenformasyonla mücadele için atılmış önemli bir adım olarak görülebilir mi?
Prof. Dr. Levent Eraslan: Youtube tarafından atılan bu adım hem dezenformasyonu engellemek hem de bilimsel olmayan bilgilerin paylaşılmasının önüne geçmeyi amaçlamaktadır. Dezenformasyonu engellemenin tek yolu, kirli bilgiye erişimi kısıtlamaktır. Çünkü her zaman bilimle kanıtlanmış gerçeklere karşı çıkan bir topluluk olacak ve seslerini duyuracaklardır. Dolayısıyla bu tarz yaptırımlar tarih boyunca uygulanmış ve hâlâ uygulanmaktadır. Zamanla teyit kültürü geliştikçe, insanlar doğru bilgiye ulaşmayı öğrendikçe kısıtlamalar olmayacak ve dezenformasyonun önüne geçilebilecektir. Ancak söylediğimiz gibi tüm dünyada ve özellikle ülkemizde teyit kültürünü geliştirmek ve doğru bilgiye ulaşma yollarınının topluma öğretilmesi gerekmektedir.
Ümit Sanlav: Dezenformasyonla, yani işin Türkçesi 'yalan haber'le mücadele sosyal medyanın en önemli çalışma alanlarından biri aslında. We Are Social 2021 verileri hazırlanırken, sosyal medya mecralarındaki bilgilerin güvenilirliğine dair bir soru sorulmuş. Gelişmiş ülkelerde haberlerin güvenilirliği yükseldikçe, gelişmişlik düzeyi düşük ülkelerde yalan haber ve dezenformasyon ters orantılı olarak arttığı görülüyor. Örneğin Hollanda, Slovakya, Almanya, Danimarka gibi ülkelerde yalan haber algısı yüzde 30-35 bantlarındayken, Brezilya, Portekiz, Kenya gibi ülkelerde yüzde 75-85 bantlarında. Türkiye’de ise haberin yalan olduğuna inanan internet kullanıcılarının oranı yüzde 61.6 ile dünya ortalamasının üzerinde. Dolayısıyla bu mecraların güvenilirliğini sağlamak ve itibarını korumak için dezenformasyonla mücadele çok gerekli bir çalışma alanı oluyor.