Gündem"Yalnız olmak özgürlüktür"

"Yalnız olmak özgürlüktür"

12.03.2018 - 12:12 | Son Güncellenme:

Asaf Avidan, son dönemin gündemdeki isimlerinden. One Day parçası ile yakaladığı başarı, Sweet Babylon ile devam ediyor. 13-14 Mart tarihlerinde Zorlu PSM Studio'da konserleri öncesi bir söyleşi gerçekleştirdik.

Yalnız olmak özgürlüktür

İhsan Dindar - Milliyet

Hazırsanız sorulara başlamak istiyorum?

Ben doğuştan hazırım.

Ortadoğu’da, geleneksel müziğin daha revaçta olduğu bir ortamda dünyaya geldiniz. Ama siz daha evrensel bir müzik yapıyorsunuz. Bu seçiminizi şekillendiren ne oldu?

Doğduğum ülke genç bir ülke. Evet gelenekleri olan bir yer ama iki bin yıllık gelenek. Arada bir boşluk var. Malum dünyanın dört bir yanına dağılmış Yahudilerin geri dönüp kurduğu bir göçmenler ülkesi burası. Doğu Avrupa, Batı Avrupa, Rusya, Ortadoğu, İran, gibi coğrafyalardan gelen insanlardan oluşan bir ülkeyiz. Dolayısıyla birbirinden çok farklı kültürler bir arada. Bu yüzden İsrail’de tek tip bir geleneksel müziğin var olduğuna inanmıyorum. Ailem, seküler bir ortamda yetişmiş. Kibbutzlarda büyümüş. 70’lerin dünyaya yön veren isimlerini dinleyerek büyümüşler. Pink Floyd, The Doors, Jimi Hendrix gibi isimleri dinlemişler. Her ikisi de İsrailli olmasına rağmen New York’ta tanışmışlar. Burada yaşadıkları için tüm müzik arşivleri dönemin rock, blues ve caz müziğinden oluşmuş. İsrail’e döndüklerinde de bu arşivleriyle gelmişler. Ben de böyle bir ortamda yetiştim. Dolayısıyla benim geleneksel müziğim bu. Billy Holiday, B. B. King, Janis Joplin dinleyerek büyüdüm. Yani bu benim dnam.

Sizi ilk dinleyenler tarzınızı Bob Dylan’a benzetiyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Benim iki deniz fenerim var. Birisi Bob Dylan. Diğeri de Leonard Cohen. Bu ikisi benim en çok ilham aldığım müzisyenler oldu. Biraz daha farklı bir şekilde de olsa Nina Simone de bir diğer ilhamım. Müziğimde olmasını istediğim her şey Bob Dylan ve Leonard Cohen’de var.

Peki Bob Dylan’ın Nobel Edebiyat Ödülü almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazıları bu ödülü Leonard Cohen’e verilmesini daha şık bulduğunu açıklamıştı.

Bence ikisi arasında böyle bir karşılaştırma yapmak komik. Bir süre önce Leonard Cohen’in bir röportajını okumuştum. Ödülü Bob Dylan’ın alması konusunda ne düşündüğü sorulmuştu. O da bunu “Everest’e en yüksek dağ ödülü verilmesi” gibi bir şey olarak yorumlamıştı. Yani Everest’in böyle bir ödüle ihtiyacı yok. Dolayısıyla bu ödülün çok da bir önemi yok. 40 yıl sonra da müzik üretiyor olursam ödülü düşünmezdim. Burada beni mutlu edecek olan şey 40 yıldır müzik yapıyor olmaktır.

Türkiye’de çok sayıda hayranınız var ve konserler için çok heyecanlılar. Bu sevginin nedenini neye bağlıyorsunuz?

Her şeyden önce müziğimi seven herkesten ötürü onur duyuyorum. Baktığınızda bu egoistçe gelebilir ama ben bu müzikleri önce kendim için yapıyorum. Varoluşum için yapıyorum. Derinin altında bedenimiz, onun içinde organlarımız ve hepsinin de en altında hiçlik ve anlamsızlık korkularımız var ve bu evreninin özü. Irkınız ya da inancınız hiç fark etmiyor.

Hali hazırda Amerika ya da İsrail’de mi yaşıyorsunuz?

Şu anda İtalya’da yaşıyorum. Ama zamanımın çoğu turnelerde geçtiği için genellikle otel odalarındayım. Yine de İtalya’da kentten uzakta bir evim var. Stüdyom da burada. Çalışmalarımı burada yapıyorum.

Yalnız olmak özgürlüktür

"One Day remiksi iznim dışında gerçekleşti"

Wankelmut’un remiksiyle One Day şarkınız epey beğenildi. Benzeri bir çalışma yapmayı düşünür müydünüz?

İlginçtir, ben bu çalışmayı Wankelmut ile birlikte yapmadım. Yani başlangıçta benim bilgim ve iznim dışında gelişmiş süreç. İlk zamanlar bu duruma karşı bir mücadele verdim. Ancak sonrasında vazgeçtim. Ticari başarı benim için bir önem arz etmiyor. İnandığım bir şeyler üretmeye çalışıyorum. Yine de bu remiksler benim sevdiğim şeyler değil. Remikste bir kelimenin sürekli tekrar ediyor olması beni rahatsız ediyor. Ancak 200 milyon izlenme, birçok ülkede bir numara olması gibi şeyler bana gösterdi ki insanlar bu halini sevdi. Ben yine de remiks yapmayacağım ama yapanla da savaşmayacağım. Ben kendim için yapacağım. Diğerlerinin ne yaptığını umursamıyorum.

Bir süre önce Sweet Babylon şarkınızın videosu yayınlandı. İsterseniz hazırlanış sürecinden biraz bahsedin.

Videonun yönetmeni daha önce de birlikte çalıştığımız bir isim. İtalyan yönetmen ve fotoğrafçı Marta Bevasqua klibin yönetmeniydi. Onunla çektiğimiz ilk klipte ben bir sandalyede oturuyordum ve klip siyah beyaz görüntüye sahipti. Çalışma yöntemini sevdim. Sonraki çalışmalarımız için de “istediğin gibi yap” dedim. Ona ne yapması gerektiğini hiç söylemedim. Ona en başta dediğim bir şey vardı. Bu albüm iki kadına ithaf edildi. Bu albümün onun sonucunda ortaya çıkmış bir çalışma. Ancak iki kadın da bunu bilmiyor. Sadece yönetmenime bundan bahsettim.

2012’den beri kariyerinize solo olarak devam ediyorsunuz. Öncesinde The Mojos grubu ile birlikteydiniz. İkisini kıyaslamak gerekirse arada ne gibi farklar var?

Birlikte çalıştığım o insanları özledim. Arkadaşımdan öte, onlar ailemdi. Bir arkadaş olarak onları özledim. Ama dürüstçe söylemem gerekirse bir sanatçı olarak grubun parçası olmayı özlemedim. Çünkü bir sürü fikir var ve onlara uymak zorundasınız. Bense bunu istemiyorum. Daha saf daha bireysel bir şeyler yapmak istiyorum. Keşfetmek için daha özgür olabileceğimi düşündüğüm yerde olmalıyım. Dolayısıyla bir grupla çalışamazsınız. Caz yapmak istersem cazcılarla bir şeyler üretirim. Elektronik bir şeyler yapmak istediğimde bu türle uğraşanlarla çalışırım. Tıpkı son albümümde olduğu gibi. Farklı Amerikan müzisyenlerle birlikte çalıştım. Yalnız olmak özgürlüktür.

Son olarak İstanbullu izleyiciler için bir mesajınız var mı? İki gece üst üste Zorlu PSM’de konser vereceksiniz.

Spesifik bir mesajım yok. Çünkü benim mesajım evrensel. Bu egoist bir yolculuk. Konsere gelecek olanlardan bir yolculuğa doğru kalplerini açmalarını diliyorum. Kompleks bir şeyler bulmalarını istiyorum.