Kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen İstanbul'un incilerinden Ayasofya tarihten bugüne kadar yapısal açıdan birçok kez değişime uğradı. Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilen yapı, 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürüldü. 1935 yılından 2020'ye kadar müze olarak hizmet veren yapı 2020 yılında tekrar cami statüsü kazandı. Önce ahşap daha sonra dünyanın dört bir yanından değerli taşlarla inşa edilen yapı, yaklaşık 1600 yıldan fazla bir süredir tüm görkemiyle ayakta. Megakentte yaşanan pek çok depremle dönem dönem hasar alsa da Mimar Sinan tarafından gerçekleştirilen güçlendirme çalışmalarıyla geçmişin ihtişamını günümüze taşımaya devam ediyor. Ayasofya'yı benzersiz yapan izler ise yapının duvarlarında ziyaretçiler tarafından keşfedilmeyi bekliyor.
VİKİNG KOMUTANINDAN 'DEV ŞEHİR'E MESAJ
2020'nin ekim ayında İstanbul'daki Küçükçekmece Gölü yakınlarında yapılan kazı çalışmalarında Bathonea Antik Liman Kenti'nde yaşamış ve 10'uncü yüzyılda hayatını kaybetmiş birinin cesediyle karşılaşıldı. 1.60 boyunda ve 20'li yaşlarında bir erkeğe ait olduğu saptanan bu beden üzerinde Vikingleri sembolize eden dövmeler bulundu. Yapılan araştırmalar neticesinde Vikinglerin İstanbul'a göç ettiği, içlerinden bazılarının zengin bazılarının ise fakir bir hayat sürdüğü ortaya çıktı.
Dünya tarihinde birçok insanı büyüleyen Ayasofya ve İstanbul herkes gibi Vikingleri de derinden etkiliyordu. Bu kişilerden biri de Viking komutanı Halvdan'dı. İstanbul'a 'dev şehir' anlamına gelen 'Miklagard' adını veren komutan Halvdan, Ayasofya'yı ziyaret etti ve büyülendiği yapıya kendinden bir iz bırakmak istedi. Yapının mermerine "Halvdan buradaydı" anlamına gelen Eski Norsça bir yazı kazıdı. Mermere kazınan yazının üstünden yıllar geçmiş olsa dahi ilk günkü gibi yerini koruyor.
'YAPININ ÖZGÜN DOKUSUNA ZARAR VERİLDİ'
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, Viking komutanı Halvdan’ın kazıdığı yazının bir vandalizm örneği olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, "Vikinglerin bıraktığı izler aslında yapıldıkları dönem için uygunsuz müdahalelerdir ve yapının özgün dokusuna zarar verdiği için vandalizmin konusudur. Aradan geçen zaman bu izlere tarihi bir belge niteliği kazandırmıştır. Yapı bünyesinde bunun gibi farklı dönemlere ait vandalist izler de mevcuttur" dedi.
'HENRICUS DANDOLO'NUN ADI YAZIYOR'
Ayasofya bütün gizemini yalnızca duvarlarında değil, aynı zamanda üst galerisinde de saklamaya devam ediyor. Ayasofya'daki gizemli mezar taşı da yapıdaki en büyük gizemlerden biri. 'Henricus Dandalo' adına yapılan bu mezar yıllarca içinde birinin olup olmadığı yönünde pek çok tartışmaya sebep olmuştu.
Ayasofya'daki en büyük gizemlerin başında gelen bu mezarla ilgili dikkat çekici bilgiler paylaşan Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, "Söz konusu mezar IV. Haçlı Seferi sırasında 1204 yılında İstanbul'u işgal eden Latinlerin kumandanı Venedik Doju (eski Venedik cumhuriyetlerinde seçimle iş başı yapan başkalara verilen unvan) Henricus Dandolo'ya atfediliyor. Bunun sebebi galeri katının güneybatı kanadındaki zemin döşemesinde 'Henricus Dandolo' adının yazılı olduğu bir mermer kitabenin olması" diye konuştu.
'MEZARIN ORADA OLMASINA RAZI OLMAZLARDI'
Mermer kitabenin altının 2010'da yaptıkları bir georadar çalışmasıyla boş olduğuna ulaştıklarını belirten Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, kitabenin 1847-1849 yıları arasındaki Ayasofya onarımlarını yürüten İtalyan Fosatti Kardeşler tarafından yerleştirildiğini sözlerine ekledi.
Mezarın gerçek olup olmadığı tartışmalarına tarihsel süreçten örnek veren Prof. Dr. Diker, "Böyle bir mezar olsaydı bile Ayasofya'da Henricus Dandolo’nun gömülü kalmasına ne 1261 yılında İstanbul’u Haçlılardan geri alan Bizanslıların ne de fetihten sonra Ayasofya’yı camiye çeviren Osmanlıların razı olmayacağı değerlendirilebilir’’ dedi.
Bizans kaynaklarında İstanbul Latin işgalinden kurtulup Bizans tarafından yeniden başkent ilan edildiğinde Dandolo’nun kemiklerinin intikam için mezardan çıkartılıp kırıldığı ve Haliç'e atıldığı yazıyordu. Osmanlı kaynaklarında ise İstanbul'un fethinden sonra bu mezarın yeniçeriler tarafından açıldığı, içerisinde bir tane miğferin bulunduğu yer alıyordu.
AHİT SANDIĞI AYASOFYA'DA OLABİLİR Mİ?
Ayasofya'ya dair son yıllarda ortaya atılan iddialardan biri de Yahudiler için önemli Ahit Sandığı ile ilgiliydi. Yaklaşık 3 bin 500 yıldır kayıp olan Ahit Sandığı'nın Mescid-i Aksa'nın altında olduğu düşünülürken son dönemde ise bu sandığın Ayasofya'da saklanıyor olduğuna dair çeşitli iddialar gündeme gelmişti.
Prof. Dr. Hasan Fırat Diker, konuyla ilgili Ayasofya'nın tek başına başka bir kurmacaya gerek duyulmayacak kadar özel bir yapı olduğunu vurgulayarak, "Bu tür konuların belge ve bulgularda bir karşılığı yok" cevabını verdi. Prof. Dr. Diker, "Ayasofya'daki kutsal emanetlerin şehrin diğer kiliselerindeki eserlerle birlikte 1204-1261 yılları arasında gerçekleşen Haçlıların işgali sırasında yağmalandığı varsayılırsa geriye pek bir şey kalmadığı düşünülebilir" ifadelerini kullandı.