13.07.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
MERT İNAN
Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Mehmet Sungur’a göre yaşanan küresel pandemi herkes için bir anlamda kişisel sosyal deney işlevi görüyor. Sürecin uzamasının küresel kaygıyı, zamanla çökkünlüğe bırakacağını dile getiren Prof. Dr. Sungur, “Kayıpların olduğu, normal yaşamın tepetaklak hale geldiği bir krizde küresel çökkünlük safhası mutlaka yaşanacaktır. Başlangıçtaki belirsizliğin zamanla sınırlı normal yaşama yerini bırakmış olmasına karşın, ruhsal sıkıntılardan arınabilmiş değiliz” dedi.
‘Belirsizlik kaygısı’
Prof. Dr. Sungur’un tespit ve önerileri şöyle: “Pandeminin ne zaman sonlanacağı ve eski alışkanlarımıza ne zaman döneceğimizin belirsizliği kaygı yaratıyor. Salgının başlangıç ve bitiş süresi belli olsa herkes tüm zorluklara rağmen tolare ederdi. Belirsizlik insana tehlike anlamı yüklüyor. Tehdit ve tehlike olduğunda, korku ve depresif ruh hali ortaya çıkabiliyor. Bugün tatile giden insanlar, sosyal alışkanlıklarını devam ettiremiyorlar. Her attığımız adımda virüsün her yerde olabileceğini bilmek tehlike algısını artırıyor. Çaresizlik, umutsuzluk geliştikçe kaygı depresyon haline dönüşüyor. Küresel pandemi sosyal, siyasi ve ekonomik boyutları olan bir süreç. Sadece bireysel belleğe değil, toplumsal belleğe de yaşadıklarımızı kaydettik. Bireysel bellekte kaydedilen travmalar iyi bir ortam varsa çabuk unutulur. Bireysel travma aslında bireyin yaşadığı güven sorunudur.”
‘Uzmanlara kulak verin’
Süreç içerisinde çoğu kez bilgi kirliliği yaşandığını, bu durumun da insanların düşünce ve duygu dünyasında olumsuz etki yarattığını dile getiren Prof. Dr. Sungur; “Yeni vaka sayısı sıfır olana dek tehlike devam edecek. Huzurla, güvenle değil endişeyle hareket ediyoruz ve aklımızdaki düşünceler kendimizi bırakmamıza, rahatlamamıza engel oluyor. Dışarı çıktığımız andan itibaren birçok evhamlı sorular aklımızı çeliyor. Zihnimiz sürekli meşgul olduğundan yaşadığımız zaman diliminin tadını çıkartamıyoruz. Olağandışı yaşam, bireylerin başa çıkamadığı günlere neden olur ve bu durum içsel uyumsuzluğu tetikler. O halde ne yapacağız? Vatandaşlar olarak uzmanların uyarılarına kesinlikle kulak kesilip, hayata geçireceğiz. Hastalığı engellemek mümkün olmasa da riski azaltmamız bizim elimizde. Virüsün bize ulaşma olasılığı yüksek mi hayır. Tehditi azaltmak veya sönümlendirmek için bilimsel veriler var. Bilimsel verilere göre hareket ettikten sonra ortaya çıkan belirsizliği kabullenmemiz gerekiyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Mehmet Sungur önerilerini şöyle sıraladı: “Unutmayalım nereye gidersek gidelim kafamızdakileri de birlikte götürüyoruz. Dolayısıyla aklımıza soru işaretleri gelince, tepki vermeden, oradaki gerçeğe odaklanarak yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bizlerin yapacağı bireysel mesafeyi korumak, maske takmak, hijyen kurallarına uymak. Dayanışma içinde, nazik şekilde ve nezaket protokolü içinde birlikte yaşamayı, bu gerçeği hep birlikte kucaklamayı kavramamız gerekiyor.”
‘İçsel seyahatler’
“Aman virüs bana gelir mi dediğiniz noktada, ‘Şu an sağlıklıyım, bugün bu tatili yapacak veya yemeği yiyecek imkanlara sahibim’ demeyi yani farkındalığı oluşturmamız gerekiyor. Hayatın bize verilen en büyük armağan olduğunu, sadece tatile gitmeyi hayal etmenin bile nimet olduğunu kanıksamalıyız. Aklınıza gelen her soruya balıklama atlayıp soruların kölesi olmayın. Çünkü aklımıza pandemi hakkında gelen sorulara cevap bulma sürecine girdiğimizde, kendi ürettiğimiz soruların kölesi olduğumuz gibi içinde yaşadığımız zaman dilimini ıskalamış oluyoruz. Ölüm yanı başımızdaki bir gerçek. Koronavirüsün bizlere hayatı fark etmek, gözden geçirmek için bir fırsat sunduğunu unutmayalım. Her zaman fiziksel seyahatlere çıkmamız gerekmiyor. Bazı zamanlarda içsel seyahatlere çıkmayı da bilmemiz gerekiyor. Yaşadığımız anlara odaklanarak, elimizdeki imkanların kıymetini bilerek, kendimizi gerçekleştirmek için okuyup araştırmamız gerekiyor.”
‘DİJİTALE ADAPTE OLANLAR SORUN YAŞAMAYACAK’
Prof. Dr. Kemal Arıkan, psikologlar Hamide Laçin Çetin ve Taha Esmeray, pandemi süreciyle birlikte dijital yaşam kültürünün başladığını belirtirken, “Dijital dünyaya adapte olanlar bu dönemi arızasız atlatacaklar. Adapte olmayanlar veya adapte olmakta direnenler ise sıkıntı yaşamaya devam edecekler. Geçmişte psikolojik sorunu olanların rahatsızlıkları bu dönemde maalesef tekrarlayacak. Psikolojik hastalıklara zemini olanlar ile hastalanma riski yüksek kişilerin profesyonel yardım alması gerekiyor. Pandemi süreciyle birlikte ruhsal tedaviler de dijital platformlar üzerinden yürüyor” bilgilerini paylaştılar.
‘DOĞAL AFET GİBİ KABULLENMEK DURUMUNDAYIZ’
Sürecin avantajlarının da olduğunu belirten Prof. Dr. Kemal Arıkan şunları söyledi: “Bu süreç aslında her vatandaş için öğretici oldu. Bilginin iyisini, kötüsünü ayırt etmeyi öğrendik. Uzman sıfatıyla TV’lere çıkıp konuşanların, halka ne kadar zarar verdiklerine, koruyucu hekimliğin önemine şahit olduk. Pandemide ailenin önemini kavradık. İhtiyaçların ve yaşam algımızın yön değiştirmesi gerektiğini kabullenmek zorundayız. Maça veya kahvehaneye gitmenin ne kadar gereksiz olduğunu keşfedenler, bunların yerine yürüyüş, aile ile daha fazla zaman geçirme, kişisel gelişim gibi alanlara yönelmeli. Pandemi sürecinde ‘ben’ diyecek bir durum yok. Yaşanan süreç sadece Türkiye’ye özgü değil. Yeni süreç ve yaşam koşullarına alışıyoruz. Zaman geçtikçe kanıksamaya başlayacağız. Kovid-19 sürecini doğal afet olarak kabullenmek durumundayız. Birey olarak dünyayı kasıp kavuran bir pandemiye karşı savaş açıp, durumu değiştirecek gücümüz yok. Kurallara uyarak mümkün olduğunca kendimize yeni alanlar açmamız gerekiyor. Biz bu dönemde herkese yoga ve meditasyon öneriyoruz. Depresyona girenler mutlaka profesyonel yardım almalılar.”
YARIN: “RUTİN YAŞAM ŞEKLİNİ DEĞİŞTİRMEYE BAŞLAMAMIZ GEREKİR”