GündemUğur Mumcu karanlık yılların aydınlık yüzüydü

Uğur Mumcu karanlık yılların aydınlık yüzüydü

24.01.2021 - 11:24 | Son Güncellenme:

Bugün 24 Ocak; cenaze töreninde tüm halkı birleştiren gazeteci - yazar Uğur Mumcu’nun caniler tarafından katledilişinin 28. yıl dönümü. Atatürk ilkelerini ve Türkiye’nin bağımsızlığını tutkuyla savunan korkusuz gazeteci, teröre karşı kaleminin gücüyle mücadele etmişti. Aradan 28 yıl geçmesine rağmen Uğur Mumcu kadar Türkiye’yi de hedef alan bu cinayetin üzerindeki sis perdesi hâlâ devam ediyor

Uğur Mumcu karanlık yılların aydınlık yüzüydü

Bugün 24 Ocak; kahraman gazeteci ve korkusuz düşünce adamı Uğur Mumcu’nun bombalı suikast düzenlenerek katledilişinin 28. yıl dönümü. Mumcu, 27 Ocak’ta düzenlenen cenaze töreninde yüzbinler tarafından son yolculuğuna uğurlandı. Türkiye’nin karanlık yıllarından silkiniş çabalarının simge isimlerinden biri olarak tarihe geçti.

Haberin Devamı

Milliyet’in 28 Ocak 1993 tarihli birinci sayfası tek bir konuya ayrılmıştı. Manşette bir fotoğraf yer alıyordu. Fotoğrafın üzerine atılan başlık ise “Bu bir cenaze töreni değil - Silkiniş” şeklindeydi. Alt başlıkta, “Teröre karşı, karanlığa karşı, demokrasi için, aydınlık için... Tek yürek, tek ses...” ifadesi vardı. Bu fotoğrafın kenarına şöyle yazılmıştı: “Uğur Mumcu’nun cenaze töreni bir insan seline, sevgi tufanına, demokrasi yeminine dönüştü. Yüzbinlerin yüzünde acı, inanç ve silkinişin ifadesi vardı.”

Milliyet’in manşetindeki spotlarda ise şu ifadeler yer alıyordu: “Türkiye’nin kalbi dün Ankara’da attı. Yüzbinlerce insan Uğur Mumcu’nun cenazesinin etrafında toplandı ve Atatürk’le, laik cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıktığını tüm dünyaya ilan etti. Ankara’nın caddeleri, meydanları, Mumcu’nun tabutu başında kenetlenen sayısız insana dar geldi. Kadını erkeği, yaşlısı genci, askeri, sivili yağmura rağmen evinden çıktı ve karanlık ellere lanetler yağdırdı. Dev bir mitinge dönüşen cenaze törenine katılan kitleler hep bir ağızdan İstiklal Marşı’nı, Dağ Başını Duman Almış Marşı’nı ve Ankara’nın Taşına Bak Marşı’nı söylediler.”

Haberin Devamı

Devlet tam kadro

Milliyet, 28 Ocak’ta Türk basın ve düşünce hayatının önemli isimlerinden Uğur Mumcu’nun uğurlanışını böyle duyurmuştu. Mumcu, 27 Ocak Çarşamba günü son yolculuğuna uğurlanmıştı. İlk tören, o dönem Kızılay’da bulunan Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Bürosu önünde yapıldı. Mumcu’nun naaşı,  ardından Maltepe Camii’ne götürüldü. Kızılay ve cami çevresinde toplanan kalabalık yüzbinlerle ifade ediliyordu. Maltepe Camii’ndeki cenaze namazı ve törene katılanlar arasında dönemin Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Başbakan Vekili Erdal İnönü, İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, anamuhalefet partisi ANAP’ın lideri Mesut Yılmaz, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, YDP Genel Başkanı Hasan Celal Güzel gibi isimler dikkat çekiyordu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş ile kuvvet komutanları da törene TSK’yı temsilen tam kadro katılmışlardı. Yüksek yargı başkanları ile önemli bürokratlar da cami avlusundaydı. Çok şiddetli bir yağmur yağıyordu. Buna rağmen olağanüstü bir kalabalık o gün Uğur Mumcu’nun şahsında ve hatırasında Türkiye’nin geleceğine sahip çıkmak için Kızılay’a akın etmişti.

Haberin Devamı

Korkusuz düşünce adamı

Bugün 24 Ocak; cenaze töreninde Türk halkını birleştiren kahraman gazeteci Uğur Mumcu’nun caniler tarafından katledilişinin 28. yıl dönümü. Bugün; Atatürk’ün hayata geçirdiği temel ilkelere, cumhuriyetin kuruluş felsefesine inanan, Türkiye’nin karanlık günlerinde tam bağımsızlık anlayışını tutkulu bir biçimde savunan onurlu ve korkusuz bir düşünce adamının kısa yaşam hikayesini anlatmaya çalışacağım. Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942’de Kırşehir’de doğdu. Babası Hakkı Şinasi Bey, tapu memuruydu. Annesi Nadire Hanım idi. Dört kardeşin üçüncüsüydü. Çocukluğu Ankara’da geçti. 1962’de Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan “Türk Sosyalizmi” başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülünü aldı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki öğrenciliği döneminde öğrenci derneğinin başkanlığını üstlendi. Mezun olunca Cemal Reşit Eyüpoğlu’nun yanında bir süre avukatlık yaptı. 1965’te Yön Dergisi’ndeki yazılarında Atatürk ilkeleri ile tam bağımsız bir Türkiye’yi savundu. 1968 yılında dil öğrenimi için İngiltere’ye gitti.

Haberin Devamı

Sakıncalı piyade

1969’da Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta’nın asistanı oldu. Bu dönemde hukukla ilgili yazıları, Milliyet’te yayımlandı. 1971’de 12 Mart muhtırasıyla birlikte gelen kısmi darbe günlerinde gözaltına alınanlar arasındaydı. Orduya hakaret ettiği iddiasıyla tutuklandı. Mamak Askeri Cezaevi’nde bir yıla yakın yattı. Mahkumiyet kararı Yargıtay tarafından bozulunca serbest kaldı. 10 Ekim 1972’de askere alındı. Tuzla Piyade Okulu’ndaki eğitimin ardından “kötü hal ve düşünce sahibi” olduğu iddiasıyla er çıkarıldı. Askerliğini piyade eri olarak Ağrı Patnos’ta tamamladı. O artık “sakıncalı piyade” idi. Askerden dönünce üniversiteden de ayrıldı. Profesyonel olarak gazeteciliğe Yeni Ortam’da 1974’te başladı. 1975’te Anka Ajansı’nda çalışırken, Cumhuriyet’te de “Gözlem” köşesinde yazıyordu. Anka Ajansı’nda Altan Öymen ile birlikte Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hayali mobilya ihracatını ortaya çıkardı.

Haberin Devamı

Güldal Hanım’la evlendi

1976’da Güldal Hanım ile evlendi. 1977’de Cumhuriyet Gazetesi’nin kadrosuna geçti. Türkiye, terörün sokağa indiği karanlık günlerdeydi. Kaleminin gücüyle teröre karşı mücadele verdi. 1 Mayıs’ta Taksim’deki katliamı irdeleyen yazılar yazdı. “Sakıncalı Piyade” ve “Bir Pulsuz Dilekçe” kitapları bu dönemde yayımlandı. 1979’da yazdığı “Çıkmaz Sokak” kitabıyla silahlı eylemlere, teröre karşı çıktı. 12 Eylül 1980’de askeri darbe oldu. 1981’de “Silah Kaçakçılığı ve Terör” adlı kitabını yazdı. Terörle silah kaçakçılığı arasındaki bağı ortaya koyuyordu. Milliyet’in efsane Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca, 1981’de Papa’yı öldürme girişiminde bulundu. Mumcu, Ağca’nın karanlık ilişkilerinden yola çıkarak Türkiye üzerinden oynanan kirli oyunlarla ilgili araştırmalarda bulundu. 1983’te İtalya’da Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. NBC, bu röportajı yayınlamak istedi. Mumcu, röportajı o sırada kapalı olan gazetesi Cumhuriyet’ten başka yerde yayımlamayı düşünmediği yanıtını verdi. “Papa-Mafya-Ağca” kitabını, 1984’te, “Rabıta” kitabını ise 1987’de yayımladı.

Milliyet’te DE yazdı

1990’larda Türkiye’de PKK terörü öne çıkmıştı. Mumcu’nun “Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925” adını taşıyan araştırması 1991’de yayımlandı. Mumcu, 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet’te yazdı.

Milliyet’in Ankara Bürosu’ndaki odası, Paris Caddesi ile ABD Büyükelçiliği’ne bakıyordu. 7 Mayıs 1991’de Cumhuriyet’e döndü. 1991’den itibaren araştırmalarını; terör örgütleri PKK ve Hizbullah ile kontgerilla konusu üzerinde yoğunlaştırdı.

"Dosya kapanmamalı"

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın internet sitesinin “Uğur Mumcu Cinayeti” bölümünde şu ifadelere yer veriliyor: “2000 yılında 2000/102 E.sayılı Umut Operasyonu Davası adı ile açılan bu dava, çeşitli aşamalardan geçirilerek 08.11.2006 günü Yargıtay 9.Ceza Dairesi’nin 2006/1554 E.2006/6101 K.sayılı kararıyla onandı. Olayın faili olarak bu davada yargılanan Necdet Yüksel yönünden daha önce kesinleşen karar, son kararın onanmasıyla, Ferhat Özmen yönünden de kesinleşti. Görünüşte biten dava, Kalpaksız Kuvva’i Milliyeci Uğur Mumcu’nun yakınları yönünden bitmemiştir. Davanın değişik aşamalarında söylediğimiz gibi, hâlâ bulunamayan Oğuz Demir, yargılanan Ferhat Özmen, Necdet Yüksel ve diğer faillerin cezalandırılması, dosyanın kapandığı anlamına gelmemelidir. Topluma olayın faili olarak sunulanlar değil, olayın arkasındaki gerçek failler ortaya çıkarılıncaya kadar bu dosya kapanmayacaktır. Kapanmamalıdır. Ne yazık ki, Uğur Mumcu cinayeti bütün bağlantılarıyla hâlâ aydınlatılamamıştır. Mahkemenin verdiği karar onansa bile, cinayete azmettirenler ortaya çıkmadığı sürece, dosya bizim açımızdan kapanmış sayılmayacaktır.”

Gazeteci tanımı

Uğur Mumcu, 3 Mayıs 1992’de Milliyet’teki yazısında gazeteciyi şöyle tanımladı: “Gazeteciyi nasıl tanımlarsınız? Kimdir gazeteci, ne yapar? İşlevi nedir? Gazeteci, her konuda fikir ileri süren, her şeyi bilen insan demek midir? Hayır. Nereden bilecek gazeteci her şeyi? Ben kendime göre bir tanım yapayım: Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir.

Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir.”

Uğur Mumcu karanlık yılların aydınlık yüzüydü


Çocuk yürekli baba

Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu Aybars, babasının öldürüldüğü gün 11 yaşındaydı. Sokakta bomba patladığında evdeydi. O küçük kız, yıllar sonra şunları anlatacaktı: “Çok heyecanlı, çocuk yürekli diye tarif edebileceğim bir babaydı. Abimin (Özgür Mumcu) ansiklopedi okuduğunu görünce, taksitle ansiklopediler almıştı. Evimiz ansiklopedi cennetiydi. En güzel günlerimiz dededen kalma yazlıkta, yani Ayvalık’ta geçmişti. Babam evin bir kısmını ofise çevirdiğinden daha çok evde olurdu. Biz okuldayken çalışır, akşam yemeklerinde beraber sofraya oturulurdu. Babam hepimizi güldürecek bir konu bulurdu. Sofradan yayılan şen kahkahalar hâlâ kulağımda. 24 Ocak 1993 günü aklıma geldiğinde hâlâ boğazıma bir yumru takılıyor. Olay olduğunda evde yalnızdım, annemle babam bir hasta ziyaretine çıkmıştı; ağabeyim ise Bulutsuzluk Özlemi konserine gitmişti. Babam önden çıktı, annem beni tembihledikten sonra kapıyı kapatmıştı ki çok şiddetli bir patlama oldu. Evin yakınındaki trafo patladı sandım önce. Çünkü elektrikler gitmişti. Yan apartmandan insanların çıktığını görüyordum ama ben bir şekilde evde kaldım.”

Uğur Mumcu karanlık yılların aydınlık yüzüydü



‘Dinleyicimi kaybettim’

Eşi Güldal Mumcu, Uğur Mumcu’nun insani yönlerini Ayşe Özlem İnci ile söyleşisinde şöyle anlatmıştı: “Kurtuluş Savaşı filmleri onu heyecanlandırırdı. Münir Nurettin Selçuk’u dinlemeyi severdi. Bir de Klasik Batı Müziği’ndeki bazı eserlerin piyano versiyonlarını dinlerdi. Özgür gitar dersi alırdı. Özge de piyano çalardı. Uğur’un çok hoşuna giderdi. Suikastten sonra çalmayı bıraktı Özge. ‘Niye çalmıyorsun kızım’ diye sorunca, ‘En büyük dinleyicimi kaybettim’ demişti.”

‘Fikri takip yapıyordu’

Eşinin araştırma duygusu ve okuma isteği çok yüksek olduğu için akademisyen olduğunu belirten Güldal Mumcu şunları söylemişti: “Fakat 12 Mart 1971 darbesinde içeri alındı Uğur ve ‘Sakıncalı Piyadelik’ dönemini yaşadı. Beraat etse de tekrar üniversiteye girmek istemedi ve gazetecilikte devam etmek istedi. Araştırmacı-gazetecilik o dönem pek yapılmayan bir işti. Bir olayı anlatıyor, geçmişini araştırıyor, etkilerine bakıyor, haberin fikri takip ile peşinden gidiyordu. Akademisyenlik ile gazeteciliği birleştirince araştırmacı-gazetecilik ortaya çıkıyor. ‘Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz’ diyerek olayları araştırıyor. Bu yüzden sohbet ederken bile çok detaylı soru sorardı.”

Bombalı suikast

Uğur Mumcu 13 Ocak 1993’te İstanbul’da Harp Akademileri’nde gazetecilik üzerine bir konferans verdi. Terör örgütü PKK ile Kürt sorununu birbirinden ayırıyordu. Son çalışması Kürt Dosyası’nı, bu bakış açısı üzerine kurmuştu. 24 Ocak 1993 Pazar günü, Çankaya-Gaziosmanpaşa’da evinin önündeki arabasına konulan bomba ile öldürüldü. Suikastı İBDA-C ve Hizbullah gibi terör örgütleri üstlendi. Ancak üstünden 28 yıl geçmesine rağmen Mumcu kadar Türkiye’yi de hedef alan bu korkunç cinayetin üzerindeki sis perdesi hâlâ devam ediyor.