14.01.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Nil Mutluer/nilmutluer@gmail.com
Son bir yıldır Aleviler evlerinin işaretlendiğini öne sürüyor. Adıyaman, Altınoluk, Didim, Erzincan, Gaziantep, Malatya, Mersin, İstanbul’un mahalle ve sokaklarında onlarca ev işaretlendiği bilinenler arasında. İstanbul’da ev işaretlemelerinin olduğu semtlere gittik. Eyüp, Kartal, Okmeydanı ve Pendik’i dolaştığımızda işaretleri gördük. Bir sabah uyandıklarında evlerinin işaretlenmiş olduğunu görmeleri mahalle sakinlerini rahatsız etmiş. Huzurlu yaşarken böyle bir olayla karşılaşmaları ister istemez geçmişi hatırlatmış onlara.
Tekbirle kundaklama girişimi
Çok uzak değil, Cumhuriyet tarihinde yaşanan acılar da Alevi evlerinin işaretlenmesiyle başlamış, sonra katliamlara dönüşmüştü. Son bir yılda da hissettikleri tehditler arasında sadece ev işaretlemeleri yok. Çeşitli saldırılar da var. Hemen bazı örnekleri sıralayabiliyorlar. Malatya-Sürgü’de ramazan davulcusuyla tartışan Alevi bir ailenin evi bir güruh tarafından tekbirlerle yakılmaya çalışıldı. Malatya Hekimhan ilçesinde de, bir devlet hastanesinde müdür çalışan temizlik işçisinin “Alevi olduğundan helal yemek pişirmeyeceğini, bu yüzden sadece temizlik işi yapmasını” çalışanlara söylediği şahitlerce savunuldu. Bu söylentiden sonra temizlik işçisi ile aşçıbaşı arasında çıkan tartışmada işçinin eli aşçı tarafından satırla yaralandı. Ayrıca, Alevi kurumları da bazı cemevlerinin işaretlendiğini, sivil polislerce tacizde bulunulduğunu ve yakılma girişimleri olduğunu iddia ediyorlar.
Sünni komşu desteği önemseniyor
Ev işaretlemelerle birlikte son iki yılda Alevilere yönelik çeşitli şiddet girişimlerinde bulunulması tarihten gelen travmalarını tazeliyor. Mahalleli işaretlerin önceki Maraş, Çorum ve Sivas katliamlarındakilerine benzerliğinden bahsediyor. Yaşanan travmalar nesillerdir belleklerden gitmediğinden işaretleme gibi tehditlerin etkisi de büyük oluyor. Ancak, işaretlemeleri bir arada yaşadıkları Sünni komşularının yapmadığından emin olduklarını söylüyorlar. Hatta, Alevi evleri işaretlendikten sonra Sünni yurttaşların komşularıyla dayanıştıklarını da vurguluyorlar. Aleviler bunu çok önemsiyor. Ancak, bu dayanışmanın toplumun geneline yansımaması da Alevi yurttaşları rahatlatmıyor.
‘Çocuk işi’ tatmin etmiyor
Diğer yandan, Ak Parti’nin Alevi Çalıştayları sonrasında Alevilerin beklentilerini siyasi alana taşımamasının yanı sıra Alevi evlerinin işaretlenmesiyle ilgili İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “çocukların işi” olabileceğine yönündeki açıklamaları Alevileri tatmin etmiyor. Alevilerin korkularını ve travmalarını tetikliyor. Oysa, aynı Aleviler hükümetin bir önceki dönemde gerçekleştirdiği iyi örnekleri de hatırlıyorlar. Alevi Bektaşi Federasyonu eski Başkanı Ali Balkız, Bingöl’ün Karlıova köyünde Alevilere yönelik baskılara jandarma ve kaymakamın ilgisizliğinin dönemin Alevi çalıştaylarından sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik’in müdahalesiyle engellendiğine değiniyor.
İçe kapanıyorlar
Ancak, toplumdaki dayanışma eksikliği ve hükümetin son dönemdeki tutumu Alevilerin de söylemlerinin konjonktüre uyarak içe kapanmasına neden oluyor. Yüzleşilemeyen geçmiş bugünkü siyasi gerginlikleri tetikliyor. Gündelik hayat ne kadar dayanışmalara açık olursa olsun, siyasi gerginlikler travma yaşayanların da yaşatanların da kimliklerine geri dönmesine neden oluyor.
Katliamlar kınansa da yan yana durulamıyor
Ayrımcık karşısında kültürel, dini, etnik kimlikler yerine meselelere odaklanarak ortak siyaset geliştirmek toplumsal barış sürecini örmek açısından oldukça önemli. SETA Hukuk ve İnsan Hakları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu kimliksel ötekileştirmelerin gerçeklerin görülmemesine neden olduğunu vurgulayarak hem Sünni hem de Alevi kimliği üzerinden siyaset yapanları eleştiriyor:
“Öyle ilginç bir siyasal kültürümüz var ki, bir türlü önyargılarımızı aşıp somut meselelere odaklanamıyoruz. Örneğin, on seneden beri İslamcı kökenden gelen insanlar iktidardalar ancak bazı sorunlara karşı zihinlerindeki mesafeyi kaldırmakta hala zorlanıyorlar. Mesela İttihat ve Terakki zihniyeti, sadece dönemin Ermenilerini değil, aynı zamanda, İslamcıları, dindarları da katletti ama buna rağmen, günümüz dindarları İttihatçılarla ve yaptıklarıyla aralarına mesafe koymakta neredeyse zorlanıyorlar. Aynı şekilde, devlet içindeki kimi odaklar, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta operasyonlarlar yapıyor, insanlık suçları işliyorlar ama bu olaylar, Alevilerin zihin dünyasında çok rahatlıkla Sünnilere fatura edilebiliyor. Yani bunun aslında devlet kaynaklı olduğunu bilen Alevi dahi düşmanlığını, söylemini Sünni’ye yönelik olarak sürdürüyor. Aynı şekilde Sünnilerin de çok azı devletin farklı kesimlere yaptığı zulümler karşısında çıkıp “bizim bu işte dahlimiz yok” diyebiliyorlar; Alevilerle birlikte, katliamları yapanlardan hesap sorma gibi bir duyarlılığı sergilemekte zorlanıyorlar. Yapılan zulümler onaylanıyorsa, bu ayrı bir konu; ancak katliamları tek tek kınayıp, Alevilerle birlikte yan yana durulamıyorsa bir sorun var demektir. Tüm bunlara rağmen, tabana indiğinizde aslında insanlar arasında, aileler arasında, komşular arasında ilişkilerin daha sakin ve daha düzgün olduğunu görüyorsunuz. Ama politize olmaya başladıkça ya da politik aktörler, sosyal aktörler söz konusu olduğu anda otomatikman herkesin resmi görüşü, tutumu öne çıkmaya başlıyor.”
Alevilerin ortak ruhsal durumu: Suçluluk hissi
Almanya ve Türkiye’de aralarında Alevilerin de olduğu farklı etnik gruptan kişilerle ayrımcılık ve travma üzerine çalışan Türkiye Sistem Dizimleri Enstitüsü Başkanı psikoterapist Mehmet Zararsızoğlu, ortak travmaları nedeniyle Alevilerin his ve davranışlarındaki ortak benzerliğe değiniyor:
“Yüksek öğrenim almış, Türkiye üstü bir gelire sahip ve mevki sahibi Alevi kökenli insanlar ile çalıştığım vakalarda bile kişilik yapılarına, ilişkilerine ve varoluş biçimlerine yansıyan şaşmaz benzerlikler ve ortak noktalar tespit ettim. İstisnasız her birinde sanki bir suç işlemişçesine suçlu hissetmek, susmak, görünmemek, kendini, kökenini saklamak, haksızlığa uğramış olma hissine sahip bir ruh hali sergiliyorlardı. Psikoterapi ortamının verdiği güven ortamında ilerleyen süreçte ”bizi devlette yükseltmezler, emniyet müdürü olamayız, Alevi vali yoktur, görünmez biçimde takip ediliriz “fişleniriz”, nüfusun %15-20’sini oluşturduğumuz halde bu dışlanmayı toplum yaşamının her bir alanında hatta kız alıp verirken dahi travmatik bir şekilde yaşarız. İslamın içinde misiniz neresindesiniz gibi bir izolasyonu bedenimizin ruhumuzun her bir noktasında hissederek büyürüz” şeklinde kendilerini ifade ediyorlardı. Yine son dönemde kendi yaşadıkları bu mağduriyetten bunalmış sosyo- ekonomik yapısı kuvvetli Alevilerin tüm güçlerini çocuklarını yurt dışına yöneltme noktasında kullandıklarına sıkça şahit oluyorum. Bilinç ve eğitim düzeyi yüksek bu insanların olayın politik açıklamasını da duyduğum şu cümle özetliyor. “Biz Yavuz Sultan Selim zamanından itibaren sistematik bir ötekileştirme içindeyiz”.
Kurban da fail de mağdur
Zararsızoğlu’na göre mağduriyet sadece kurbanlara özgü bir durum değil. Faillerin yaptıkları ayrımcılıkla yüzleşememesi onları da travmatize ediyor. Gerçek bir barış için kişi ve grupların kurban konumundan çıkması, faillerin de kendi yaptıkları ve travmasıyla yüzleşerek sorumluluğunu kabul etmesi ve telafi yoluna gitmesi büyük önem taşıyor.
Olaylar istismara açık halde
Son dönem Alevi evlerinin işaretlenmesi Ocak 2012’de Adıyaman’da başlıyor. Olayların ardından Yüzleşme Derneği adına yazar Emine Uçak Erdoğan, aralarında Mazlumder, İHH İnsani Yardım Vakfı, AKDER (Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği), Başkent Kadın Platformu, İlke İlim Kültür Dayanışma Derneği ve Adıyaman Gökkuşağı Derneği’nin de bulunduğu bir ekiple inceleme raporu hazırlamak üzere Adıyaman’a gidiyor. Uçak Erdoğan’a göre işaretlemeler sonrası Sünni yurttaşların dayanışmak üzere kendi evlerini de işaretlemeleri Alevileri rahatlatan bir durum olsa da, olay çözülmesi kolay olmayan bir muammaya dönüşmüş halde. Uçak Erdoğan görüştüğü Adıyaman İHD (İnsan Hakları Derneği) Şube Başkanı Avukat Osman Süzen’in görüşlerine de değinerek olayın konuyu politikleştirmek isteyen kesimlerin ve muhalefetin istismarına açık hale geldiğini ve hükümetçe tatminkâr bir açıklama yapılamadığı takdirde de toplumdaki korkuyu derinleştireceğine değiniyor.
‘Yaşananlar tuhafımıza gitti’
Ev işaretlemelerinin sonuncusunu gerçekleştiği İstanbul Eyüp’ün Güzeltepe mahallesi muhtarı Haydar Penez ile mahalleyi gezdik. Ev işaretlemenin hemen ardından muhtar mahalle sakinlerinden oluşan bir heyet ve Pir Sultan Abdal Derneği’nden dedelerle tespit çalışması yapmış. Bazı evlerin önünden geçerlerken işaretlerin sivil polislerce imha edildiğini görmüşler. Mahallenin %65’nin Alevi olduğuna değinen muhtar ev işaretlemelere de polisin delilleri karatmasına da bir anlam veremiyor. İşaretlenen evlerin ortak özelliklerinin ne olduğunu sorduğumda da şaşkınlığını ifade ederek olanların devletin bir oyunu olup olmadığını sorguluyor: “İşaretlenen 10 evin 9’u Sivaslı. Üstelik işaretlenen evler Sivaslı Alevilerin ağırlıkta yaşadığı sokaklarda. İşaretlemeleri Sünnilerin yaptığını düşünmedik bile. Şimdiye kadar bir Alevi Sünni kelimesi bile konuşulmadı bu mahallede. Ben 12 yıl kahvecilik yaptım. Sünni ve Alevilerden oluşan bir müşteri potansiyelim vardı. Ya bir günden bir güne, şakayla da olsa, ya sen Sünni’sin ben Aleviyim diyen görmedim. Yani bir Sünni cenazesinde Alevilerin cami avlusunu, cenaze namazını doldurduklarını gördüm. Bir Alevi cenazesinde de Sünnilerin cemevini doldurduklarını gördüm. Valla devletin oyunu olabileceğini düşünüyoruz. Çünkü 25 yıldır bu mahalledeyim, böyle bir şey hiç görmedim, duymadım. Yaşananlar tuhafımıza gitti.”
YARIN:
* CHP Milletvekili Doç. Dr. Aykan Erdemir’den Alevilerin din dersiyle ilgili sıkıntıları.
* CHP Miletvekili Rıza Türmen din dersi AHİM Kararını değerlendiriyor.
* Antropolog Dr. Dilşah Deniz yeni din dersi uygulamasının öğrencileri nasıl etkilediğini yorumluyor.
* Ali Kenanoğlu, zorunlu din dersinde muafiyeti iç hukuk kazanmış ilk kişi olarak yaşadıklarını anlatıyor.
* Alevi Çalıştayları Koordinatörü Dr. Necdet Subaşı’nın alternatif din dersi önerisi.