24.07.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
İRFAN KURTULMUŞ
Danimarka Devlet televizyonu DR2’nin yayımlayacağı bir belgesel çekimi için geldiği İstanbul’da Taksim Meydanı’nda bir restoranda yemek yedikleri sırada polisin göstericilere müdahalesi ile kendisini eylemlerin ortasında bulan Danimarka Halk Partili (DF) Avrupa Parlamenteri Morten Messerschmidt yaşadıklarını Milliyet’e anlattı.
İstanbul’da neler yaşadınız?
- Taksim Meydanı’nda göstericiler zannedersem, AB Bakanı Egemen Bağış’ın,‘Orda bu saatten sonra bulunanlar teröristtir’ açıklamasını sakin bir şekilde protesto ediyorlardı. Konuştuğumuz kişiler denildiği gibi terörist, isyankar ve başkaldıranlar değildi. Polisin meydanı boşaltmak için görevlendirilmesiyle bizim yemek yediğimiz restoran kapatmak zorunda kalınca, kendimizi meydanın bir kenarında bulduk. Tamamen barışçıl olan bir durumun polisin müdahelesiyle nasıl kargaşaya ve şiddette dönüştüğünü yaşadık. İlginç olan polislerin gözlerine baktığınızda onların da sakin ve barışçıl olduklarını görmek mümkündü. Göstericilerin sakin ve barışçıl bir şekilde meydanda durmaları halinde, Başbakan Erdoğan ve diğerlerinin sürekli olarak olayları yapanların bunlar olduklarını söylemelerini zorlaştırıyor. Bu nedenle, gösteri yapanların baş kaldıranlar ve teröristler olduğunu göstermek ve hükümetin istediği tablonun muhafaza edilmesi için polise müdahele etmesi emrinin verildiğine inanıyorum.
HÜKÜMET MEYDANI DEĞİL
Yaşadıklarınğza nasıl bir reaksiyon gösterdiniz?
- Tamamen barışçıl olan, göstericilerin polise çiçek verdiği bir gösteriye bu kadar şiddette müdahele edilmesine üzüldüm.
Ben gözüme gaz yedikten sonra bir an duruma hakim olamama kaybı yaşadım. Bizim grup, yaşlı ve çocuk dahil 7-8 kişiden oluşuyordu birbirimize kenetlenerek uzaklaşmaya çalıştık. Polisin sıktığı tazyikli suyla bulunduğumuz yerden adeta süpürüldük. Anladığım kadarıyla Taksim Meydanı bir hükümet merkezi meydanı değil. Yani herhangi bir hükümet binasının ya da askeri kurumların bulunduğu halkın toplanması sonucu problem olacak bir meydan değil. Bu nedenle, meydanı boşaltmak için geçerli bir sebep yok.
Yaşadıkların Türkiye’nin AB ile ilişkilerindeki görüşlerinizi değiştirdi mi?
- Hayır.
Türkiye ile AB ilişkileri ne durumda?
Oldukça gergin. Ankara’nın anlamak ya da kabul etmek istemediği, AB’ye tam üyelik müzakereleri için yapılması gerekenleri Türkiye’nin yerine getirmesi gerektiği. Müzakerelerde nihai anlaşmalarda ortada buluşuruz formülü geçerli olmaz.
Müzakerelerin başlama kararın Ekim ayına ertelenmesine ne diyorsunuz?
- Kararı ertelemenin iyi olduğunu sanıyorum. Bu şekilde tam üyelik müzakereleri süreci konusuna daha öncekinden daha rezerv olabilme açısından akıllı buluyorum.
TÜRKİYE ÖNEMLİ ÜLKE
Türkiye AB için önemli mi?
- Her iki taraflı. AB’nin, dünyanın en büyük birleşik ekonomisi ve tüm dünya ülkeleri için önemli bir pazar olduğunu zannediyorum. Sınırları Avrupa’ya dayanan Türkiye içinde. AB olmasa Türk ekonomisinde büyük problemler olur. Turizm gelirlerini düşünün. Elbette Türkiye için AB’nin önemli olduğu kadar, AB içinde Türkiye önemli. Stratejik olarak, enerji rezervler açısından, Ortadoğu ve bölge güvenliğinin yanısıra, ekonomisinin birçok yorgun Avrupa ülkesinden daha hızlı büyümesi Türkiye’yi önemli kılıyor.
Türkiye’de ekonomi gibi olumlu gelişmelere AB nasıl bakıyor?
- Türk halkı adına atılan her türlü ileri adımlardan memnunuz. Türkiye’nin Güneydoğusunun Batıyla denge sağlamaya başlaması, terörün durdurulması yönünde hükümet üstüne düşeni yapmakta. Danimarka lisansıyla yayın yapan ROJ TV’nin kapatılması ve yayın lisansının iptal edilmesi gibi önemli adımları memnuniyetle karşılıyoruz. Hükümetin attığı bu adımları Türkiye adına yaptığını, AB’yi mutlu etmek için yapmadığını umuyorum. Türkiye’de geniş bir kitlenin başaltılan çözüm süreciyle PKK’nın aktivitelerinin alaşağı edilmesinden mutlu olduğunu gözlemliyoruz.