Gündem‘Türkiye ile güçlü bir bağ hissediyorum’

‘Türkiye ile güçlü bir bağ hissediyorum’

03.08.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

14. Bodrum Müzik Festivali’nde sahneye çıkacak olan sanatçı Avi Avital, “Türk müziğine hayranım ve umarım Bodrum’da olduğum süre boyunca yeni ezgiler öğrenebilirim” diyor

‘Türkiye ile güçlü bir bağ hissediyorum’

Günümüzün en önemli mandolin sanatçılarından biri olan Avi Avital, 14. Bodrum Müzik Festivali kapsamında Mediterraneo projesiyle D-Marin Turgutreis Turkcell Sahnesi’nde müzikseverlerle buluşacak. Doğuş Grubu kurucu desteğiyle gerçekleştirilen festivalde, Christina Pluhar ve L’Arpeggiata ile 6 Ağustos Pazartesi akşamı sahneye çıkacak olan mandolin sanatçısı Avi Avital, Milliyet’e konuştu.

Haberin Devamı

- Mandolin ile nasıl tanıştınız?

Mandolin ile şans eseri tanıştım. Küçükken komşularımızdan biri mandolin çalıyordu. Mandolinin sesini ve komşumuzu çok sevdim, aileme ben de çalabilir miyim diye sordum. İsrail’de mandolinin hikâyesi Doğu Avrupa kökenlerine dayanıyor ancak farklı birçok diasporadan gelen insanların (Örneğin benim ailem Faslı) bulunduğu memleketim Beer Sheva’da da kök salmış bir enstrüman. 1970’lerde, Rusya’dan gelen bir keman öğretmeni Beer Sheva’da kısa sürede yerel konservatuarın gururu haline gelen bir mandolin orkestrası başlattı.

Mutlak güzellik

- İlk albümünüz Bach bestelerini içeriyordu. Ve sonra Vivaldi eserlerini kaydettiniz. Barok müzik sizin için ne ifade ediyor?

Bach’ın müziklerinde evrensellik ve mutlaklığın güçlü elementleri var. Onun müziği, tüm zamanları, mekânları, kültürleri ve enstrümanları aşıyor. “Mutlak güzellik” hakkında düşündüğümde, çiçekleri, dağları ve nehirleri düşünürüm; hiç çirkin bir çiçek gören olmuş mudur? Ya da çirkin bir dağ? Kesin ve evrensel güzellikten bahsettiğim şey de bu. Bach müziği ile ölümsüzlüğe dokunmayı başarıyor. Farklı enstrümanlar için yazdığı eserleri mandolin için yeniden düzenleme fikri, yazıldığı orijinal içerikten bağımsız olarak müziğin gücünü vurgulamak ve ayrıca bunları yeni ve taze bir ışıkla sunmak için aslında.

Haberin Devamı

- ‘Between World’ albümünüzde farklı coğrafyalara yolculuk yapmıştınız. Gelecekte Türk ezgileri ile birlikte buna benzer bir yolculuk görecek miyiz?

Albümdeki tüm parçaları birleştiren tek bir güçlü tema var; klasik müziğin geleneksel halk müziği ile birleşmesi. Bu iki farklı tür arasındaki kesişme noktalarını keşfetmek bir sanatçı olarak her zaman beni cezbetti. Klasik ve geleneksel kimliği doğasında bulunduran mandolin de bu keşif için doğal bir zemin hazırlıyor. Klasik müzikle yetişmeme rağmen, bütün müzik türlerini çalmak çok hoşuma gidiyor, özellikle de Balkan ezgilerini… Çok sevdiğim ‘Naciye Naciye’ adlı Türk ezgisini de birçok konserimde seslendiriyorum. Türk müziğine hayranım ve umarım Bodrum’da olduğum süre boyunca yeni ezgiler öğrenebilirim.

Haberin Devamı

Farklı renkler

- Siz bir Akdenizlisiniz, Akdeniz enstrümanı çalıyorsunuz. Bu yöre sizin müzikal çalışmalarınızı nasıl etkiliyor?

Eminim kültürel DNA’m artistik kimliğimi etkiledi. Ebeveynlerimin ikisi de Fas’ta doğup, İsrail’e çocukken gelmişler. Israil kültürel çeşitliliğin çok fazla olduğu bir toplum. Çocukluğumda mahallemizde duyduğum müzikler, bir komşudan diğer komşuya gittiğimde tattığım yemekler, kültürel farklılıklar son derece çeşitliydi. Sanki bütün dünyayı sadece kendi mahallemiz içindeki farklılıklar sayesinde keşfediyor gibiydim. Sanırım çocukluğumda içime islemiş bu farklı kültürel renkler şimdi sanatçı olarak yarattığım projelerin içerisinden bir şekilde çıkıyor.

- Son albümünüz ‘Avital Meets Avital’ (Avital, Avital ile buluşuyor), Ömer Avital ile isim benzerliği aynı aileden geldiğinizi düşündürebiliyor. Ama aynı ailenin üyeleri değilsiniz, sadece bir isim benzerliği... Bu proje nasıl gelişti?

Omer Avital ve ben benzer geçmişi paylaşıyoruz. İkimiz de 1960’lı yılların başında Fas’tan İsrail’e göç eden ailelerden geliyoruz. İkimiz de 1980’li yılların çok kültürlü İsrail toplumunda büyüdük ve çalışmalarımızı aynı enstitü, Kudüs Müzik Akademisi’nde (Jerusalem Music Academy) bitirdik. Ben klasik müzik departmanındaydım. Omer ise Jazz ve Arap müziği eğitimi alıyordu. Birlikte bir proje yapma fikri yıllar önce okulun kafeteryasında doğdu. Ancak, kendi solo kariyerlerimiz dışında zaman yaratarak birlikte tamamıyla yeni bir şey geliştirmek bundan yaklaşık bir iki yıl önce, Almanya’da büyük bir müzik festivalinde mümkün oldu. Bu olağanüstü bir deneyimdi ve bunun bir albümle belgelenmesi beni çok mutlu ediyor.

Haberin Devamı

‘Dört gözle bekliyorum’

- Önceden de İstanbul’da konseriniz olmuştu. Bu Bodrum’daki ilk konseriniz...

Dört gözle bekliyorum. Akdeniz benim en çok evimde hissettiğim yer. Türkiye ile her zaman çok güçlü bir bağ hissetim, kültürler ve zihniyetler arasında aşinalık ve bana karşı hiçte yabancı olmayan kültürün nüanslarına karşı bir büyülenme hissediyorum.