04.12.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Ayşe Özdemir - Çocukken soğuk kış gecelerinde el yapımı yorganlar fırın gibi ısıtırdı. Yün ve pamuk el yapımı yorganların ipek saten olan üstünü, yorgancılar iğneyle oya gibi işlerdi. El emeği göz nuruydu hepsi. Ama hazır yorganların çıkmasıyla çok nadir kullanılır oldular. 50 yıldır yorgan yapan Beyoğlu’nun ünlü yorgancısı Beşir ustayı, Çukurcuma’daki dükkânında ziyaret ettiğimizde zaman yolculuğuna çıktık. Trabzon’un Mataracı köyünde doğan Beşir Bostan’ı annesi ilkokulu bitirdiğinde, meslek öğrenmesi için Beyoğlu’nda yorgancı olan akrabaları Dursun ustanın yanına yollamış.
‘Tek tek işlerim’
1972’den 1974’e kadar çıraklık, 10 yıl da kalfalık yapan Bostan, ardından Kasımpaşa’da dükkân açmış. 1988’de ise tekrar Beyoğlu’nda Dursun ustanın ortağı olarak çalışmaya başlamış. Dursun usta 1996’da vefat edince de dükkânı devralmış. Aynı zamanda İstanbul Yorgancılar Odası Yönetim Kurulu Üyesi olan Beşir usta, el işi bir yorganın nasıl yapıldığını şöyle anlattı: “Önce kılıfı dikerim, sonra pamukları tarayıp döşemesini yaparım. Ağır bir modelse tezgâha gerip çizimini yaparım. Ardından sopayla düzeltip teğellerim, böylece dikilecek aşamaya getiririm. En son da deseni iğneyle üstüne tek tek işlerim.”
‘Destek bekliyoruz’
Biz görüştüğümüzde desenini çizip, iğneyle tek tek işlediği “Aşk Melekleri” adlı yorganı yapan Beşir usta, bir yorganın 3 ila 10 gün arasında ortaya çıktığını söylüyor. Vaktiyle Yeşilçam’ın da bulunduğu Beyoğlu’nda sinema oyuncularına çok sayıda yorgan diken usta, şimdiyse müşterilerinin çoğunun yabancılar olduğunu belirtiyor. “Yabancılar işlerimize yorgan olarak bakmıyor, bir tablo olarak bakıyor” derken tümüyle Türk el zanaatı olan yorgancılığın geç kalınmış da olsa dünyaya tanıtılması gerektiğini ifade ediyor: “Biz Türkiye’de esnaf olarak en çok vergi vermiş bir kesimiz. İğneyle kuyu kazarak kazandığımızdan çok vergi verdik. Ancak devletimizden yeterince ilgi görmedik. Sayın Cumhurbaşkanımıza ise teşekkür ederiz, çünkü 2012’de yorgancılık zanaatının kaybolmaması için bize vergi muafiyeti getirdi. Şimdi de desteklenerek dünyaya açılmak istiyoruz. Kültür Bakanlığı’ndan yorgancılığın bir zanaat olduğunu tescil ettirdik ama ilgi bekliyoruz.”
‘Yetiştirmek için çırak bulamıyoruz’
İstanbul’da bin, Anadolu’da 3 bin yorgancı kaldığını söyleyen Beşir usta, mesleği devam ettirecek çırak bulamamaktan yana dertli: “Ben bu dükkânda çıraklığa başladığımda Dursun ustayla 6 kişi çalışıyorduk. Beyoğlu’nda 25 yorgancı vardı. Sentetik hazır yorganlar 90’lardan sonra çıkmaya başladı. O zamana kadar yorgancılık kuyumculuk gibiydi. Ama teknoloji karşısında yenilgiye uğradık.”
‘Pamuk yorgan sağlıklıdır’
“Eskiden el işi yorganların yüzü, ipek satendi. Günümüzde ipek böcekciliği öldüğü için ipek saten kalmadı, artık çok nadir bulunuyor. Şimdi yorganlarda maalesef Çin malı polyester kullanılıyor” diyen Beşir usta, pamuk - yün yorganların çok sağlıklı olduğunu anlattı: “Uzmanlardan öğrendiğimize göre, bizim yaptığımız pamuk, yün yorganlar hem sağlıklı hem ekonomik. Kışın sıcak, yazın serin tutar. Yorganlarımızın fiyatı modeline göre bin ile 10 bin lira arasında.”
Koleksiyoner Ayça Sarc: Her biri ayrı şaheser
Ayça Sarc’ı bir koleksiyoner olarak İstanbul’da açtığı ve el yapımı yorganların sergilendiği “Yorganlar Fora” sergisinden tanıyoruz. Uzun yıllar bankacılık yapan Ayça Sarc, yorgancılık dahil geleneksel zanaatlara ilgisi dolayısıyla hayatını dönüştürmüş. Hikâyesini dinliyoruz: “Kadim el sanatlarını icra eden zanaatkârların yeni nesillerce tanınması için bir süredir farkındalık amaçlı sürdürülebilirlik projeleri hayata geçiriyorum. Azalmakta olan bu emektarların malzemeleriyle kurdukları ilişkiden feyz alarak yerli üreticilerle dayanışan girişimci adımlar da atabildim. Çeşme Ovacık’taki tarla komşum Avcı Ailesi, bağ evlerinin sofrasından Ovasofra’yı hayata geçirirken, ben de kendimi yanıbaşlarında çiftçilik yaparken buldum, organik üretim yapıyorum.”
Anneanne yorganları
Ayça Sarc’ın el yapımı geleneksel yorganlarla tanışıklığı, çocukluğuna dayanıyor: “El yapımı yorganlar çocukluğumda anneannemin evinin vazgeçilmeziydi. Bu yorganlara merakımın temelinde yatan, çocukluğun soğuk gecelerinde anne kucağı kadar sıcak bir hissi kaybetmeme isteğiydi. Bu hissiyatın peşinde birçok yorgan ustasıyla tanıştım, yıllarca el emeği, göz nuru yorganlar biriktirdim. Koleksiyona katılan her yeni yorganla ustasının dirayet öyküsü, başka ustaların direniş öykülerine eklemlendi. Bu öykülerin birikmesi, beni her biri ayrı şaheser olan bu yorganlardan daha çok büyüledi.”
‘Özellikleri kuşaktan kuşağa aktarılmaları’
Ayça Sarc, geleneksel el yapımı yorganların üstünlüğünü şöyle anlattı: “Geleneksel yorganların temel özelliği, kuşaktan kuşağa aktarılmaları. Bu özellik, onları eşsiz kılıyor. Her biri göz nuru bu yorganları hediye eden de, hediye alan da aslında kıymet biliyor. Kuşaktan kuşağa geçen her yorgan, sadece bir zanaatkârın usta işçiliğinin yıllara meydan okuyuşu olarak görülmemeli; bu, bir yörenin, geleneğin de ne kadar sağlam temellere oturduğunun göstergesi. Tercihim, elyaf gibi sentetik malzemelerdense, yaşayan organik malzemeler. İçi pamuk, dışı saten olan, üstünde nadide desenler bulunan geleneksel yorganlar hem bedenimizi hem de ruhumuzu sıcak tutuyor. Hazır yorganların hafifliğinde, uyku da hafif oluyor. El işlemeli saten yorganların ağırlığı altında, sinir sistemi rahatladığı için uykuya rahat dalıyorsunuz.”
‘Bu zanaat bilinsin’
Ayça Sarc, 2018’de “Yorganlar Fora” sergisini neden açtığını şöyle anlattı: “İstanbul Teşvikiye’de, mahallemin yorgan ustası, kuşaklardır bu zanaatin emekçisi değerli bir aile, müşteri azlığı nedeniyle dükkânı kapatınca, anladım ki bir şeyler yapmazsak, her birimizin hayatımızın bir döneminden tanışık olduğu bu objeler yok olacaklar. Uzun süredir toparladığım yorgan koleksiyonumun sergilendiği ‘Yorganlar Fora’ sergisi böyle doğdu. İnsanlar bu yorganları bilsinler, başka dükkânlar kapanmasın istedim. Büyük ilgi gören sergi, Mehry Mu ile işbirliğimize de vesile oldu. Farkındalık olduğu sürece bu meslekler de sürdürülebilecek. Güneş’in yorgan sanatından ilham alarak tasarladığı çantalar da bunun kanıtı. Yine de geleneksel zanaatların ustalarının desteklenmesi lazım.”