08.08.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
Müge İplikçi
Toni Morrison ile ilk temasım ‘Süleyman’ın Şarkısı’ ile oldu. Yıllar önce bir edebiyat atölyesi verirken, sınırları zorlayalım dedik ve edebiyat zevkine güvendiğim yetkin bir ekiple, bu derin buluşmayı göze aldık. Hepimiz bu karşılaşmalara hazırlıklı gelmemize karşın (evet kitabı okumuştuk ama bilen bilir bu bazen neredeyse hiçbir şeydir!) onun kitaptaki her cümlesiyle uzun bir yolculuğa çıktığımızın hem farkında hem de değildik. Kimi kez her şeye rağmen gafil avlanırsınız ya, işte bizimkisi öyle bir durumdu! Morrison sözcükleriyle kurduğu o her daim hareket eden dünyada bizi ele geçirmişe benziyordu. Hem de nasıl! O uzun soluklu okumada bir yeri çözerken başka bir denklemin içinde buluyorduk kendimizi. Yarattığı bu devasa dünyayla çekişe çekişe kitabı bitirdik... Neredeyse ortak bir sağduyuyla okumaya başladığımız kitap, bizleri bambaşka köşelere savurmuş ve her nasılsa tekrar başladığımız noktaya bizi bırakıvermişti. Ancak bütün iyi edebiyat metinlerinde olduğu üzere yaşamın bu safhasında umulmadık, öngörülemez biçimde değişmiş, hatta dönüşmüştük...
Kitabı bitirdiğimiz zamansa bende uyanan izlenim “Bu kitabı tekrar okumalıyım” oldu. Edebiyatın çetrefil yolunun has mucizelerinden birine denk düşmüşlük böyle bir histir. Bildiğinizi düşündüğünüz cümleler, bilmediğiniz cümlelerin anlamlarına evrilirken siz bir kez daha yaşam karşısında ne kadar az deneyimli (ya da deneyimsiz) olduğunuzu keşfederseniz. Yaşamdan yana biraz ‘terbiye’ olmuş iseniz, bu karşılaşmayı size lütfeden yazara kızmaz, kızamaz; onun eşsiz sezgileri ve bu sezgilerin yarattığı dehlizler karşısında teslim olursunuz! Ve teslimiyetin adı her zaman memnuniyet olmaz! Edebiyata derin saygısı olan her kul gibi benim de yapmam gereken buydu işte. Morrison satırlarına teslim olmak. Ancak bu teslimiyetle anlayabileceğim satırlardı onlar. O atmosferin içine girmek, oradaki insanların yaşamlarını takip etmek, zaman zaman oralarda kaybolmak, hatta yok olmak!
Bu teslimiyeti gönüllü bir kulluk olarak tercih ettim ve o günden sonra hem ‘Süleyman’ın Şarkısı’nı başucu kitaplarımdan biri yaptım hem de Morrison’un diğer kitaplarını okumaya cesaret ettim! Bu cesaret ve belki de risk, bir süre sonra, hemen her risk ve cesarette olduğu gibi içimde yeni bir kapıyı araladı. Gel zaman git zaman kilometrelerce ötede aynı gezegenin aynı havasını soluduğum bir meslektaşımın, topyekün bir biçimde, yaşam ne içindir sorusuna verdiği o içten cevapla birlikte, eskimeyen yeni domino taşlarının eşiğinde buldum kendimi. Bunun başında ise ne olursa olsun inandığın biçimde anlatmaktan vazgeçmemek başı çekiyordu. Elbette 21. yüzyılın zamanı, gölgeleri, detayları, derinlikleri yutan dinamikleri düşünüldüğünde çaresiz yazarın daha da bedbahtlaşan kaderi karşısında pek de parlak bir buluş sayılmazdı bu!
Ve dahası da geldi... Ne anlattığınız kadar nasıl anlattığınız fikri, bir edebiyat metninde özgünlüğün ne kadar kıymetli olduğu gerçeği ile birleştiğinde, sadece onunla tek gezegenimizin dünya olmadığını da fark edecektim... ‘Süleyman’ın Şarkısı’, tıpkı diğer kitapları gibi, onun tematik olarak mücadelesini verdiği yazınsal direnişin hemen her satırında kendini ele veriyor; aynı zamanda da yeni bir dünyanın, başta sözcükler olmak üzere, o sözcüklerden yayılan tılsımıyla değişebileceğini de müjdeliyordu. Oradaki o ‘kutsallığı’ bir gezegenin yetemeyeceği kadar geniş ve derin bulduğumdan olsa gerek, ‘başka gezegenler’ deme ihtiyacını duymam bir tesadüf sayılmamalı!
Morrison o başka gezegenden seslendi bizlere. Bu dünyayı değiştirmemizin ipuçlarını veren sözcüklerini kimi kez bir sihirbazın maharetiyle yaptı, kimi kezse çok sahici, yan taraftaki komşumuz kadar yakın ve canlıydı. Anlattıkları insanın en vasat duygularında gezindi kimi kez; kimi kezse yerkabuğunu titreten farklı bir enerjinin içine çağırdı bizi. Davetkâr ve cüretkârdı yazdıkları. Dişiydi. Çok dişi. Dünya kadar dişi, kainat kadar... O yüzden de onu çok sevdik işte. Değişimin gerçek gücünü bizlere işaret ettiği o sırrın yetkin eliyle orada, hep oradaydı.
Ya şimdi?
Yine orada.
İşte edebiyatın bir başka gücü.
Minnetle Toni Morrison! Üçüncü Dünyalı bir yazardan sana, Ohio’nun Nobelli yazarına kucak dolusu şükranla.