04.05.2017 - 11:40 | Son Güncellenme:
İSTANBUL (AA)
25 Nisan Salı sabahı Türkiye, güne Suriye ve Irak’ın kuzeyine düzenlenen hava harekâtı haberiyle başladı. Saat 02.00’da, Irak’ın kuzeyindeki Sincar dağında 20 hedefe ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki Karaçok dağında 19 hedefe yönelik icra edilen harekâtta, Karaçok’ta 30, Sincar’da ise 40 teröristin etkisiz hale getirildiği Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından duyuruldu. Terör eylemlerinde istifade edilmek üzere silah ve mühimmat mobilizasyonunun yanı sıra, teröristlerin sızmalarında bölgenin geçiş rotasına dönüşmesi, bölgeden hudut karakollarına yönelen taciz ve saldırıların mevcudiyeti ve bölgeden kaynaklı tüm bu risklerin Türkiye’nin iç güvenliğini tehdit ediyor olması, harekâtın gerekçeleri olarak TSK tarafından beyan edildi.
HAREKÂTIN AYAK İZLERİ
Türkiye’nin kuzey Suriye ve kuzey Irak bölgelerindeki terörist unsurlara yönelik askeri bir müdahale yapacağının sinyalleri aslında daha önce verilmişti. YPG kontrolündeki bölgeye Tel Abyad üzerinden başlatılacak bir operasyonun hazırlığı kulislerde konuşulmaktaydı. Yine PKK’nın Sincar bölgesindeki mevcudiyeti Türkiye’yi rahatsız etmekteydi. Tel Abyad üzerinden YPG’ye yönelik gerçekleştirilecek bir operasyon ‘kulis fısıltısı’ olmakla birlikte Sincar’a yönelik planlar, TBMM’deki 23 Nisan resepsiyonunda Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal tarafından doğrulanmıştı.
Türkiye’nin tehdit değerlendirmesinde Sincar ve kuzey Suriye’deki terörist oluşumların birincil önemi haiz olması ve dolayısıyla bölgeye yönelik askeri ve siyasi planların mevcut olması beklenilebilir bir durum olmakla birlikte, bu durum Türkiye’nin yeni güvenlik algısıyla yakından ilişkilendirilmelidir. Türkiye sınırlarının içinde ve dışında milli güvenliğini tehdit edebilecek her türlü tehdide karşı önleyici müdahaleyi yeni bir terörle mücadele mekanizması olarak benimsemiştir. Bu bağlamda, Sincar ve Karaçok dağlarına yönelik hava harekâtı, Türkiye’nin yeni terörle mücadele stratejisi kapsamında değerlendirilmelidir. Nitekim Karaçok dağının bulunduğu Derik bölgesi, PKK’nın terör ağını konsolide eden mühim bir mülteci bölgesiyken Sincar, kuzey Irak’ta yakında Musul çevresinde konuşlandırılabilecek muhtemel TSK unsurlarının PKK tarafından hedef alınabileceği bir harekat üssü olarak önemini korumaktadır.
Öte yandan, operasyon gerçekleştirilen bölgelerde vurulan hedefler incelendiğinde, barınak, haberleşme merkezleri, mühimmat depoları ve komuta merkezlerinin hedef alındığı anlaşılmaktadır. Karaçok dağında YPG’ye ait irtibat üssündeki iletişim röleleri ve antenlerle medya birimindeki tahribat, uydu görüntülerinden anlaşılmaktadır. Bölgedeki “Voice of Rojava” ve “Çıra Radio” adlı radyo istasyonlarının hava harekâtının hedefleri arasında olduğu iddia edilmektedir. Görünen o ki PKK ve YPG’nin iletişim kanalları tahrip edilerek yereldeki unsurların irtibat kurması engellenmeye çalışılmıştır. Dahası Fırat Kalkanı gibi geniş kapsamlı bir operasyonunun benzerinin doğurabileceği tepkiler test edilmiştir. Fırat Kalkanı harekâtı başlatıldığında, basına verilen karargâh görüntülerinin benzeri, Sincar ve Karaçok dağlarına yönelik hava harekâtından sonra medyayla paylaşılmıştır. Uluslararası kamuoyuna verilmek istenen mesaj, Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekâtında olduğu gibi, sahadaki dengeleri değiştirebilecek, sadece askeri değil siyasi manada da etkili ve efektif bir operasyon sürdürmeyi hedeflediğidir. Bu anlamda, hem yerel aktörlerin hem de bölgesel aktörlerin tepkilerinin test edildiği bir operasyon olmuştur.
HAREKÂTIN IRAK’TAKİ YANKILARI
Bir istihbarat zafiyeti olup olmadığı bilinmemekle birlikte, TSK’nın Sincar’a yönelik hava harekâtında (biri Yezidi, dördü Amedi bölgesinden olmak üzere) 5 KDP Peşmergesi hayatını kaybetti, 9 Peşmerge ise yaralandı. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Dış İlişkiler Sorumlusu Hemin Hawrami, bölgedeki PKK varlığının bu operasyona neden olduğunu beyan ederek operasyonda KDP unsurlarının hedef alınmasını kınadı. Operasyonun akabinde, KDP’nin Al Waleed sınır kapısından PYD kontrolündeki bölgeden petrol ihraç ettiği, karşılığında ise gıda ve erzak yardımında bulunduğu iddia edildi. Türkiye’nin KDP ve PYD arasındaki bu işbirliğinden haberdar olduğu, bu nedenle Irak Kürt Bölgesel Yönetimini operasyondan haberdar etmediği ileri sürülen iddialar arasında.
KDP yönetimi operasyona dair sert bir eleştiri retoriği geliştirmezken, PKK ve destekçisi kanallar tarafından TSK’nın Yezidileri hedef aldığı propagandası devreye sokulmak istendi. Oysaki bölgede konuşlandığı bilinen “Şengal Direniş Birlikleri”nin (YBŞ) operasyon sırasında bölgede bulunmadığı ve harekâtın yapılacağı bilgisini önceden edindiği iddia edildi. Dahası, 3 Mart’ta Hanesor’da gerçekleşen PKK ve KDP arasındaki çatışmaların ardından, YBŞ komutanı Saeed Hassan’ın Maliki’nin sahibi olduğu İran yanlısı Afaq TV’deki röportajında Yezidilerin “Şengal” bölgesinin “Kürdistan“ bölgesiyle birleşmesini asla kabul etmeyeceklerini ve Irak’a bağlı kimliklerini korumak istediklerini ifade ettiği bilinmekte. Özetle, PKK’nın savunuculuğunu üstlendiği Yezidiler, PKK’nın ideolojik ülküsü olan bağımsız “Kürdistan” hayalini paylaşmamakta. Dolayısıyla hava harekâtı sonrasında PKK’nın Yezidiler üzerinden yaratmaya çalıştığı “Türk ordusu Yezidileri hedef alıyor” algısı, uluslararası kamuoyunda karşılık bulmadı. Ek olarak, ortak paydada PKK mevcudiyetini kuzey Irak’ta istemeyen KDP ve Türkiye’nin ilişkileri, bu harekât sonucunda zarar görmeyecektir.
Irak merkezi hükümeti ise Güvenlik ve Savunma Komisyonu’nu Türkiye’nin Sincar dağındaki harekâtını soruşturması için görevlendirdi. Komisyon, Türkiye’nin sınır ihlallerinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi aracılığıyla engellenmesini talep etti.
HAREKÂTIN SURİYE’DEKİ YANKILARI
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, Türkiye’nin Amerikan yönetimiyle ya da küresel koalisyon güçleriyle koordinasyon sağlamadan hava harekâtını gerçekleştirdiğini beyan etti. CENTCOM ise operasyonun bölgede bulunan Amerikan kuvvetlerinin can güvenliğini riske attığını ileri sürerek, bölge ve uluslararası güvenliği birinci derecede tehdit eden DEAŞ ile mücadeleye odaklanılması çağrısında bulundu. Öyle görünüyor ki YPG kontrolündeki bölgedeki Amerikan askeri varlığını, müttefiklik çatısı altında açıklayan Amerikan yetkililer, Türkiye’nin milli güvenliğini sağlamak maksadıyla sürdürdüğü askeri hareketlilikten tedirgin olmaktadır. Muhtemel Rakka operasyonunun riske girmesinden ve DEAŞ ile mücadele odağının yitirilmesinden endişe duyan aynı Amerikalı yetkililer, koalisyon kuvvetlerini temsil eden askeri bir yetkilinin Karaçok dağındaki irtibat üssünü ziyareti sırasında PKK’lı Şahin Cilo ile aynı karede yer almasından herhangi bir rahatsızlık duymamaktadır.
Öte yandan, 16 Nisan’daki referandum nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla tebrik eden Amerikan başkanı Trump’ın Suriye, Irak ve PKK ile mücadele konusunda Türkiye ile yakın işbirliği içerisinde olacağını ifade etmesinin, hava harekâtı öncesinde Türkiye’yi cesaretlendirdiği ve Türkiye’nin pozisyonunu güçlendirdiği düşünülebilir. PKK destekli gruplar tarafından başlatılan, PYD kontrolündeki bölge üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edilmesi çağrısına Trump yönetiminin nasıl karşılık vereceği, Türk-Amerikan ilişkilerinin hangi yöne evirileceğinin de yanıtı olacaktır.
HAREKÂTIN YARATACAĞI FIRSATLAR VE MEYDAN OKUMALAR
Sincar ve Karaçok dağlarına yönelik hava harekâtının Türkiye açısından sonuçları değerlendirildiğinde, iki farklı ülkeye ait topraklardaki tehdit unsurlarına yönelik eş zamanlı sınır ötesi bir operasyonun ilk defa gerçekleştirilmesi, Türkiye’nin terörle mücadele politikasındaki kararlılığının bir göstergesi olarak okunmalıdır. Türkiye sınır ötesindeki tehditlere yönelik meşru müdafaa hakkını, yeni bir angajman retoriği olarak kullanmakta tereddüt etmemektedir. Bu kapsamda, hava harekâtı sonrasında Afrin bölgesinde 7 farklı hudut karakoluna 9 kez, Mardin Kızıltepe bölgesinde 3 farklı hudut karakoluna 3 kez, Şanlıurfa Akçakale’deki hudut karakoluna bir kez olmak üzere, toplam 11 hudut karakoluna 13 kez silahlı saldırıda bulunulduğu ve sınır ötesinden yapılan hudut tacizi kapsamındaki saldırılara meşru müdafaa kapsamında karşılık verildiği TSK tarafından beyan edilmiştir. Öte yandan, bahsi geçen unsurlara harekâtın vereceği maddi zarar sınırlı olmakla birlikte, böyle bir harekâtın sahadaki dinamikler üzerinde yol açacağı meydan okumalar, harekâtın kazanımları açısından daha büyük önem arz etmektedir.
Bu bağlamda ilk meydan okuma YPG ve PKK unsurlarının Suriye ve Irak sahasındaki hareket özgürlüğünü sınırlandırmaya yöneliktir. YPG, TSK’nın müdahalesini Suriye’deki Kürtlerin kazanımlarına yönelik bir tehdit olarak okumaktadır. Öyle ki Karaçok dağına yönelik hava harekâtında kuvvetlerinin bir kısmını kaybeden YPJ Komutanı Nesrin Abdullah, koalisyon güçlerinin tepkisini netleştirmemesi durumunda, Rakka operasyonuna katılan YPG güçlerini geri çekebileceklerini beyan etti. YPG Sözcüsü Redur Xelil ise, TSK tarafından yürütülecek geniş kapsamlı bir askeri hareketliliğin, Rakka’ya yönelik operasyonu engelleyeceğini ve YPG’nin kaynaklarını kendi “öz savunma”sına yönlendirmek zorunda bırakacağını ifade etti. ABD’ye karşı Rakka kartını ileri süren YPG’nin, hava harekâtının akabinde Rakka’nın kuzeyindeki kırsal alanda bulunan Hamam al-Torkman’daki merkezini terk ettiği iddia edildi. Buradan yola çıkarak, YPG’nin kendi çıkarlarını riske atan herhangi bir denklemin içinde yer almayacağı ve önceliğinin Rakka’dan ziyade, Rakka’yı ileri sürerek Amerika’nın desteğiyle daha fazla güç toplamak olduğu söylenebilir.
PKK ise harekâtın PKK’ya her yerde var olma hakkı tanıdığını ileri sürerek, yeni bir “mücadele” sürecinin başlatılacağının sinyallerini vermiştir. TSK tarafından silah ve eleman mobilizasyonu rotaları hedef alınan PKK’nın, Türkiye sahasındaki muhtemel bir “bahar kalkışması” girişimine de önemli ölçüde ket vurulmuştur. Sincar’a yönelik harekâtla PKK’nın bölgede gücünü tahkim etmesine izin verilmeyeceğinin mesajı verilmiştir. Gerek Türkiye’de gerçekleştirilen iç operasyonlar, gerek sınır ötesi operasyonlarla baskılanan PKK’nın, konvansiyonel hareket özgürlüğü sınırlandığı için Türkiye sahasında sansasyonel eylemlere başvurabileceği not edilmelidir.
TSK tarafından Afrin, Cindrese, Raco ve Şiye merkezlerine yönelik havan ve obüs atışlarıyla Dırbesiye ve Tel Abyad üzerinde gerçekleştirilen hava hareketliliği sonrasında, bölgedeki YPG’lileri korumak için ABD Dırbesiye, Tel Abyad, Ras al-Ayn ve Kamışlı noktalarına zırhlı araç sevkiyatı yaparken, Rusya da Afrin bölgesinde tampon oluşturmuştur. Türkiye ve YPG arasındaki çatışmaları önlemek maksadıyla psikolojik bir sınır hattı oluşturan ABD’nin bu tutumu, Türkiye’nin inisiyatif önceliğini Suriye sahasında sınırlandıran stratejik bir tuzak olmakla birlikte, ABD’nin YPG’ye yönelik tutumunda henüz bir değişim olmadığının da göstergesidir. Öte yandan, Türkiye 16 Mayıs’ta gerçekleştirilecek olan Trump-Erdoğan görüşmesinde siyasi bir imtiyaz elde etmenin kapısını aralamıştır. Karaçok ve Sincar dağlarına düzenlenen hava harekâtı, Türkiye’nin kuzey Irak ve kuzey Suriye sınırlarının güvenliğini teminat altına almak için başlatacağı geniş kapsamlı bir askeri ve siyasi operasyonun öncülü olarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, Şanlıurfa’daki kuvvetlerine destek sevkiyatı yapan Türkiye’nin, Tel Abyad üzerinden Suriye’ye yönelik muhtemel bir kara harekâtı hazırlığı içinde olduğu da gözden kaçmamalıdır.