18.11.2014 - 13:06 | Son Güncellenme:
Doğum sonrasında, şuur kaybı şikayetiyle hastaneye kaldırılan gazeteci-spiker Kübra Eken’in (30), eşinin darp etmesi sonucu felç olduğu haberinde şok edici bir gelişme meydana geldi. Kübra Eken ve onu darp ettiği ileri sürülen eşi Neptün Eken’in yakın arkadaşları olduğunu söyleyen Vildan Ay, bambaşka iddialar öne sürdü. Buna göre, Kübra Eken iddiaların sahibi annesiyle ve abisiyle zaten görüşmüyordu ve beyin sapı kanaması nedeniyle bir bebek gibi ne öğretiliyorsa onu söylüyor…
Gazeteci Vildan Ay’ın medyaetik.net sitesinde yayınlanan konuyla ilgili yazısı sosyal medyada çok tartışıldı. Aslında beş dil bilmiyordu iddiası nedeniyle eleştiri bombardımanına tutulan Vildan Ay’ın iddiaları şöyle:
Merhaba, ben 5 dil bilen spikere dayak atan kocanın savunması için karşınızdayım. Hayır, avukatı değilim. Kendisi de değilim. Ben, “5 dil bilen spiker” olarak tanıdığınız Kübra ve “canavar” ilan edilen kocasının arkadaşıyım. Bu 2 yıllık uzun ve acılı bir hikaye. Ben, o hikayenin başından beri oradaydım. Gelin şimdi de size anlatayım:
Kübra ve Neptün’ün hikayesi oldukça romantiktir. Aşık olmaları, evlenmeleri, balayıları… Dinlemek çok keyiflidir ama oradan başlamayacağım. Onu bir gün -tüm bu acılar sona ererse- Kübra’dan dinlemenizi umuyorum.
Kübra 6 aylık hamile. Çalıştığımız Ciner Medya Grubu’nun yemekhanesinde öğle yemeği yiyoruz. İkimiz varız. Bebekten söz ediyoruz. Kübra’ya “Doğumdan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz? Annen mi bakacak, bakıcı mı tutacaksınız?” diye soruyorum. Kübra çekingen bir şekilde annesi ile pek anlaşamadığını, bebek için iyi bir bakıcı bulmayı umduğunu anlatıyor. Sonra da ekliyor: “Ben doğuma giderken bile kimseyi çağırmayacağım. Neptün ile yalnız olalım istiyorum.”
Doğuma çok kısa bir süre kala Kübra ve Neptün yaş günüme katılıyor. Çok heyecanlıyız. (Vildan Ay ve Kübra Eken mutlu günlerinde...)
Derken ani gelen doğum haberi. Kübra biraz rahatsızlanmış, gidilen doktor doğumun hemen gerçekleşmesi gerektiğini söylemiş. Apar topar hastaneye yatış ve epidural anestezi ile sezaryan doğum… 2 gün sonra hastaneden ayrılıp eve döndüler. Kübra’nın istediği gibi yalnız başlarına… Kübra hamileyken çektirdikleri bir fotoğraf vardı. Evdeki koltukta Kübra, Neptün ve ortalarında bebeğin ultrason resmi. Aynı kareyi bu kez bebek ile çektiler. … Kübra başının ağrıdığını söyledi. Neptün ilaç vermek istedi ama emzirdiği için veremeyeceğini hatırladılar. Kübra bu farklı bir ağrı dedi. Kısa bir sonra da fenalık geçirerek bayıldı. Neptün hemen 112 Acil Servisi aradı. O ambulansın şoförünü hala sevgiyle anarız. Hatta Neptün “bir gün zengin olsam, o adama dile benden ne dile diyeceğim” der. Zira Neptün “özel hastane daha iyidir, en yakın özele gidelim” dese de deneyimli çalışan bu beyin kanaması olabilir diyerek beyin cerrahının bulunacağı devlet hastanesine yetiştiriyor Kübra’yı… Teşhis beyin kanaması. Hepimiz ilk anda sorduk o soruyu: Neden? Doktor hatası mı? Doğumda bir şey mi oldu? Düştü mü?
Doktorun kanaati hamileliği sırasında Kübra’nın başını bir yere sertçe vurmuş olabileceği ve bunun bir anevrizmaya neden olduğu… Kanamanın doğumdan sonra gerçekleşmesi tesadüf mü, yoksa doğumla bağlantılı mı, o bilinmiyor… Bu dönemden Kübra’nın tüm arkadaş çevresine nasihat kalan bilgi, sık sık aramızda konuştuğumuz konu, kafamızı bir yere vurursak mutlaka ciddiye almamız, özellikle de baş ağrısı varsa üzerinde durmamız gerektiği…
Bundan sonrası uzun ve sancılı bir süreç… Ta ki Kübra’nın yoğun bakımdan çıkıp, normal odaya alındığı zamana kadar. İşte orada hepimiz rahatladık. Kübra’yı ziyaret edebilmeye başladık. Kimilerimiz ile iletişim kurabildi. Yazılı olarak bebeğinin nerede/ne durumda olduğunu sordu. Çok sevinçliydik. Kübra kurtulmuştu. Dinlediğimiz mucize öyküleri gerçek olmuştu.
Sonra yine bir gün hastaneden gelen çok ani ve acı bir haber. Kübra yeniden yoğun bakımda. Miyopati! Miyopati ne? Bu da nereden çıktı şimdi? Hani iyileşiyordu? Hastane mikrobu denilen gerçekle öyle tanıştık işte. Kübra hastane mikrobu kapmış. Kalp kası zayıflamış ve durmuş. O gün Kübra öldü. Elektroşokla hayata döndürüldü. Yeniden yoğun bakıma alındı.
Tekrar bir karmaşa. Bin kafadan ayrı ses. Bizim bir tanıdığa da oldu, yaşadı. Bizim bir tanıdığı da oldu, öldü. Hastane mikrobu kapmış. Kimden kapmış? Yok kapmamış, tesadüfmüş. Bin ayrı doktor, bin ayrı kendini doktor sanan…
Bu arada annesinde baş gösteren paranoid bozukluklar ile ilk kez karşılaştık. Hastane ziyaretlerimizdeki güven vermez hallerini görüyor ama yaşananların ağırlığına bağlıyorduk. Bir de ortalarda hiç görünmeyen bir ağabey vardı. Anneden ilk garip iddialar o dönemde gelmeye başladı. Eşi (Kübra’nın babası) her seferinde Neptün’ü kenara çekip “sen onları duyma, görmezden gel” dese de sabır sınırı iyice sınanmaya başlandı. Kübra’nın annesi “ben kızımı kimselere bırakmam” diyor, bebeği görmeyi ise reddediyordu. İster istemez şöyle bir işbirliği ortaya çıktı: Neptün bebeğe bakıyor, anne Kübra ile ilgileniyor.
Kübra fiziken giderek iyileşiyor ama zihinsel olarak bizi çok üzüyordu. Bir çocuk, hatta bir bebekten farksızdı. Bakmıyor, iletişim kurmuyordu. Doktorlar uzun bir rehabilitasyon süreci gerekeceğini söyledi. Neptün, Kübra’nın annesine hep birlikte büyük bir eve taşınmayı teklif etti. Anneden can acıtıcı yanıt geldi: “Benim kızımdan artık sana hayır gelmez, onu boşa, bebeği al git.”
Gün be gün iki aile arasında iletişim koptu. Suçlamalar, gerilimleri; gerilimler, uzaklaşmayı getirdi. Anne bu arada akıl almaz işler yapıyor, kızını konuşma ve yürüme terapilerine götürmesi gerekirken müzikle şifa verdiğini iddia eden bir adama götürüyordu. Kübra’nın Facebook sayfasını açtı. Oraya Kübra kimliği ile yazılar yazmaya, resimler paylaşmaya başladı. Biliyorduk, zaten sağlıklı değildi, zaten acılıydı, üzerinde durmadık. Sonra çeşitli Facebook sayfalarına “ben Kübra, kocam Neptün başıma vurdu” yazmaya başladı. Ziyarete giden arkadaşlarımıza “bakın size bir şey göstereceğim” diyerek Kübra’ya sana kim vurdu diye sorup, Neptün’ün fotoğrafını göstertmeye başladı.
Olay mahkemeye taşındı. İki aile arasında ipler tamamen koptu. Neptün annenin akıl sağlığına güvenmediği için bebeği ancak kendisinin olduğu bir ortamda göstereceğini söyledi. Karşı taraf bunu reddetti. Zaman böyle geçerken anne kendi yazdığı, kendi oynadığı bu oyunla bir haber ajansının dikkatini çekti. O ajans bu haberi “5 dil bilen spikere koca dayağı” adıyla sununca da işler çığırından çıktı.
Bir iddia, mesnetsiz bir iddia, bir lince dönüştü. Kimse iddiayı sorgulamadı. Gazeteciler en temel görevlerini yerine getirmedi. Peşin hüküm veren başlıklar ile haberi ekranlarına, sayfalarına taşıdılar. Buna da adli tıp raporunu kaynak gösterdiler. Evet, o raporda darbe olduğuna dair bir kaanat var. Hatırladınız mı, 2 yıl önce doktoru söylemişti bunu zaten? 2 yıl önce biliyorduk bunu zaten. O haberde alfabe ile ifade verdiği iddiası var. Evet, çünkü Kübra şu anda ne öğretilirse onu öğrenecek bir durumda. Tam da bu yüzden konuşmayı, yürümeyi öğreneceği terapilere gitmeli, şifacılara değil.
Yine de ortada bir iddia var. Elbette araştırılmalı. Sadece ben değil 1 milyon kişi “yok” derken 1 kişi bile “var” dese, araştırılmalı. Mahkeme süreci bu yüzden var.
Siz sevgili meslektaşlar, benim birkaç ay önce tam da bunlardan bıktığım için istifa ettiğimi biliyor musunuz? Tam da bu yüzden yıllardır Medya Etiği Platformu’nda mücadele verdiğimizi biliyor musunuz? Sizin iddia edildi/öne sürüldü haberciliğinizden kurtulmak için… İddia sahibi kadar, muhatabına da söz vermeyi öğrenmeniz için… Haberiniz satsın diye “vicdansız koca”, “ahlaksız kadın” gibi başlıkları kullanmamanız için…
En kötüsü bu yaşananlar gerçekten şiddete uğrayan, acı çeken kadınlara hakaret… Bu olaydan en büyük zararı onlar görecek. Çünkü elinizi vicdanınıza koyup sormanızı istiyorum: Kübra spiker olmasaydı, annesinin 5 dil biliyor (-ki bilmiyor) iddiası olmasaydı, güzel olmasaydı, yatağında öyle çaresiz, tek başına görünüyor olmasaydı bu haber medyada bu kadar geniş yer alacak mıydı? Ve şimdi bir de bir gün büyüyüp bütün bunları öğrenecek bebeğini düşünün. Düşünün ve orada kalın.
Vildan Ay& Kübra Eken