29.05.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Peygamber Efendimiz’in hayatında en çok sıkıntı yaşadığı dönemlerden biri de Mekke dönemindeki Tâif yolculuğudur. Peygamberliğin onuncu yılının sonları... Şevval ayı... Efendimiz’in sevgili eşi Hz. Hatice ve en zor günlerinde sırtını dayadığı amcası Ebû Tâlib gerçek âleme göçmüş, Müslümanlara uygulanan baskılar artmıştır. Peygamberimiz Zeyd b. Hârise ile birlikte Tâif yolundadır. Tâif’de önde gelen bazı kişileri İslâma davet eder ve çarşıda dolaşarak karşılaştığı kimselere Kur’an’dan ayetler okur. Ne yazık ki Tâifliler, Rasûlullah’ın çağrısına olumlu cevap vermezler. Edep dışı tavırlarla, hakaret ederek kovarlar. Peygamberimiz’in mübarek vücudu ve ayakları kana bulanır. Fedakâr sahâbî Zeyd bir yandan yaşlı gözlerle Resulullah’ın yarasını sarmaya çalışır. Sonunda bir bahçeye sığınırlar. Peygamer Efendimiz bir üzüm kütüğüne yaslanarak dinlenmeye başlar ve Rabbine sığınarak şöyle dua eder:
‘Akrabamdan merhametlisin’
Allahım! Kuvvetimin tükendiğini, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ederim.
Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf gördüğü çaresizlerin Rabbi sensin.
Ya Rabbi, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana karşı merhametlisin.
Ya Rabbi, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim bela ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir.
Ya Rabbi gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir.”
‘Emrine amadeyim’
Bu yakarış anında göklere ulaşıverir. Allah Rasulü o sırada bir bulutun kendisini gölgelendirdiğini ve içinde Cebrail’in bulunduğunu fark eder. Cebrail Allah’ın her şeyden haberdar olduğunu, kendisine dağlardan sorumlu olan meleği gönderdiğini ve her türlü isteğini ona iletebileceğini söyler. Dağlarla ilgili melek de şöyle hitap eder: “Ey Muhammed! Emrine amadeyim. Dilersen Mekke veya Tâif şehirlerinin her iki tarafındaki dağları birbirine kavuşturayım ve içindekileri helak edeyim.” Ama şefkat ve rahmet peygamberin kendisine eziyet edenler için mübarek dudaklarından merhamet dolu şu sözler dökülür: “Hayır bunu istemem, belki nesillerinden Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan tevhide gönül vermiş biri çıkar!” (Tecrid-i Sarîh, IX, 91). Peygamberimiz’in Tâif yolculuğunda sabrın neticesini ve Allah’ın hükmünün sonunda gerçekleştiğini görmekteyiz.
Ramazan dışında tutulan oruçlar
Hz. Peygamber Ramazan dışında da bazı günlerde oruç tutmayı tavsiye etmiştir. Ramazan ayından sonraki Şevval ayında oruç tutulması ile ilgili olarak, “Her kim Ramazan orucunu tutar, sonra buna Şevval ayında altı gün daha eklerse bütün yıl oruç tutmuş gibi olur” buyurmuştur. Ayrıca hicri ayların on üç, on dört ve on beşinde de oruç tutmalarını istiyordu. Allah Resulü pazartesi ve perşembe günlerinde oruç tutmayı da tavsiye etmiştir. Hz. Aişe’nin naklettiğine göre, pazartesi ve perşembe oruçlarını dört gözle beklerdi. Peygamber Efendimiz’in Zilhicce ayının ilk dokuz gününde de oruç tuttuğunu belirten; hacda bulunmayanlar için arefe günü orucunun faziletine dair bazı hadisler vardır. Bazı aylarda da oruç tutmanın faziletli olduğunu belirtmiştir. Muharrem ayında tutulan oruç ile ilgili olarak, “Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem’de (tutulan oruçtur).” buyurmuştur. Peygamberimiz Ramazan dışında hiçbir ayın tümünü oruçla geçirmemiştir. En fazla Şaban ayında oruç tuttuğu nakledilmiştir. Bazı günlerde oruç tutmayı yasaklamıştır. Oruç tutulamayacağı belirtilen günlerden biri Ramazan Bayramı’nın birinci günü, diğeri de Kurban Bayramı günleridir. Ayrıca sadece cuma günü oruç tutulmasını hoş görmemiş cumadan bir önceki gün veya bir sonraki günle birlikte tutulmasını tavsiye etmiştir.
Peygamberlerin dereceleri
Hz. Muhammed’in diğer peygamberler arasında üstün ve eşsiz bir yeri vardır. Hz. Peygamber’den sonra derece itibarıyla Hz. Nûh, İbrâhim, Mûsâ ve Îsâ’nın içinde yer aldığı ülü’l-azm peygamberler, daha sonra resuller, daha sonra da diğer nebiler gelir. Ülü’l-azm peygamberler, aldıkları ağır görev ve yüklendikleri sorumluluk karşısında herhangi bir yılgınlık göstermeden dini insanlara tebliğ görevini yerine getiren, bütün zorluklara göğüs germede azim ve sebat gösteren peygamberler demektir. Ülü’l-azm peygamberlerin isminin geçtiği bir âyette şöyle buyurulur: “O, dini ayakta tutun, onda ayrılığa düşmeyin diye dinden Nûh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı...” (eş-Şûrâ 42/13).
İki soru iki cevap
- Yurt dışına gidebilmek için anlaşmalı evlilik yapmak caiz midir?
Aile ve evlilik ciddi bir kurumdur. Yurt dışında çalışabilmek ve oturum izni almak maksadıyla o ülke vatandaşlarından birisi ile formalite evliliği yapmak, nikâhın suistimal edilmesi demektir. Dolayısıyla yanlış ve yalan beyanla elde edilen kazanç haksız bir kazançtır ve haramdır.
- Çeyiz, takılar mehir yerine geçer mi?
Erkeğin evlenirken eşine verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para veya başka bir mala mehir denir. Mehir nikâhın sonuçlarından biridir. Bu nedenle nikâh esnasında belirlenmemiş olsa bile evlenen kadın mehre hak kazanır. Erkek veya onun anne-baba ya da kardeşleri gibi yakınları tarafından verilen çeyiz ve takıların mehir olarak verildiği belirtilmişse mehir kabul edilir. Verilirken herhangi bir belirleme yapılmamışsa bu takdirde yaşanılan yerin örfüne göre karar verilir.
Bir hadis bir yorum
“Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.” (Buhârî, Rikak 15). Zenginlik deyince aklımıza mal, mülk ve servet sahibi olmak gelir. Bu, zenginliğin maddî ve görünen yönüdür. Allah katında makbul ve ahirette faydası görülebilecek olan zenginlik gönül tokluğu, kalp zenginliğidir. Kiminin hem malı çoktur hem gönlü toktur. Kiminin de malı çoktur fakat gözü açtır, sınırsız bir mal hırsı içindedir. Böylesi kimseler mal zengini olsalar da gönül fakiri, hırs mahkûmudurlar. Kimilerinin de malı yoktur, ama gönlü toktur. Kimsenin malında mülkünde gözü yoktur. Gönül tokluğu, Allah’ın kendisi için verdiği rızka razı olma temeline dayanır. Gönlü tok olan insan, Allah’tan başka kimseden bir şey istemez, kimseye el açmaz. Maddî beklentilerin esiri olmamak için gönül tokluğu gereklidir.
?
İftar duası
“Allahım! Senin rızan için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin.”
?
Bir âyet
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının. Herkes, yarına, âhirete neler hazırladığını kontrol etsin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah işlediğiniz gizli-açık bütün amellerden haberdardır. (Haşr suresi 18. âyet).
?
Peygamber’den bir dua
Allah’ım! Senden Sana teslim olan bir kalp, doğru sözlü bir dil ve dosdoğru bir ahlak istiyorum.
?
Fatih Camii
Fatih Camii, İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’da yaptırılan ilk selatin (*) camiidir. Fatih Sultan Mehmet tarafından Fatih semtinde yaptırılan caminin yanında, içerisinde 16 tane medrese, hamam, aşevi, kütüphane, konukevi ve hastanenin de olduğu bir külliye vardır. Cümle kapısının iki yanında ve üstünde bulunan Arapça kitabeye göre, yapımına 1467 yılında başlanan Fatih Camii, 1470 yılında tamamlanabildi. Mimarı, Sinaüddin Yusuf bin Abdullah’tır. Cami, 1766 yılında yaşanan depremde büyük hasar gördüğü için Sultan Üçüncü Mustafa, 1767 ve 1771 yılları arasında camiyi Mimar Mehmed Tahir Ağa’ya tamir ettirdi.
1999’daki büyük Gölcük depreminin ardından yaşanan zemin kayması sonucunda yeniden güçlendirme çalışması yapılmış ve 2012’de tekrar ibadete açılmıştır.
Fatih Camii’nin ilk yapımında, cami alanını genişletmek için duvarlar ve iki ayak üzerine bir kubbe oturtulmuş ve bunun da önüne bir yarım kubbe ilave edilmiştir. Böylelikle 26 metre çapındaki kubbe bir yüzyıl boyunca en büyük kubbe niteliğini korumuştur. Caminin ikinci defa yapılışında payandalı camiler planı uygulanarak küçük kubbeli sivri bir bina meydan getirilmiştir. Şimdiki durumda, merkezi kubbe dört fil yağına oturmakta ve bunu dört yarım kubbe çevrelemektedir. Yarım kubbelerin etrafında ikinci derecede yarım ve tam kubbeler, mahfildeki ve dıştaki abdest musluklarının önündeki galerileri örtmektedir. Mihrabın sol tarafından, türbe yanından geniş bir rampa ile girilen Hünkar mahfili ve odalar bulunmaktadır.
* SELATİN CAMİİ: Osmanlı’da padişahlar ve aileleri tarafından yaptırılan camilerin genel adı.