GündemPeygamber Efendimiz ve ticaret hayatı

Peygamber Efendimiz ve ticaret hayatı

08.06.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Hz. Peygamber, ticareti gerekli görüp teşvik etmiş, kendisi de peygamberlikten önce ticaretle meşgul olmuştur. Sahâbe-i kirâm içinde geçimini ticaretle sağlayanlar, ticaretle zengin olanlar da vardı

Peygamber Efendimiz  ve ticaret hayatı

Kuran-ı Kerim, insanın ticari ve dini hayatı arasında bir denge kurmuştur. Ayrıca ticareti din ve ahlâk kurallarıyla ilişkilendirerek ticari çaba ve kaygıların kişilerin manevi hayatını gölgeleyecek bir boyuta varmasını önlemeyi amaçlamıştır. Hz. Peygamber ticareti gerekli görüp teşvik etmiş, kendisi de peygamberlikten önce ticaretle meşgul olmuştur. Sahâbe-i kirâm içinde geçimini ticaretle sağlayanlar, ticaretle zengin olanlar vardı.
Ticaret rızkın bol olmasına vesile olan bir meslek olarak görülmüştür. Ancak bunu yapacak kişilerden bir takım şartlara uymaları istenir. Ticarette ölçü ve tartı aletlerinin doğruluğuna büyük bir özen gösterilmelidir. Alet sebebiyle eksi-artı çok küçük sapmalar müsamaha ile karşılanabilir. Ancak bilerek hile yapmak asla kabul edilemez. Kuran’da, “İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun! Onlar düşünmezler mi ki büyük bir günde (hesap vermek için) diriltileceklerdir.” (el-Mutaffifîn 83/1-5) buyurulmakta, ayrıca bu yüzden helak olan Meyden-Eyke halkları örnek verilmektedir (el-A’râf 7/ 85-91).
Esnafı kontrol ederdi
Ticaret yaparken dürüst davranmayıp malın kusurunu gizlemek sadece alışverişin bereketini götürmekle kalmaz, satıcının haram kazanç elde etmesine neden olur. Bu anlamda Sevgili Peygamberimiz, “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan din kardeşine satması helal olmaz” buyurmuştur. Peygamberimiz zaman zaman çarşı pazara çıkıp esnafı kontrol ederdi. Bir defasında Medine çarşısını dolaşırken tahıl satan birine rastlamış, elini buğday yığınının içine sokunca ıslaklık olduğunu görmüş, bunun sebebini sorduğunda satıcı yağmurdan olduğunu söylemişti. Hz. Peygamber o zaman neden ıslak tarafın müşterinin göreceği şekilde sergilenmediğini sormuş ve Müslümanı aldatan kimsenin iman-ı kâmil sahibi olamayacağı anlamında “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuştu.
Hz. Peygamber çarşı pazarın erken saatte işe başlamasını istemiş, işine erken başlayan, dükkanını erken açan esnaf ümmeti için bereket duasında bulunmuştur. Ancak onun en çok üzerinde durduğu konu dürüstlüktür. Hz. Peygamber bir hadisinde doğru, güvenilir (emîn) tüccarın kıyamet gününde nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olacağını bildirmektedir.
Satıcının yemin etmesi
Malın kalitesi daha üretim safhasında gösterilecek titizliğe bağlıdır. Kişinin en hayırlı lokmasının elinin emeği olan kazançtan elde edilen olduğunu belirten Hz. Peygamber, bir kimse yaptığı işi düzgün yapar ve vicdanen rahat olursa Allah’ın ondan hoşnut olacağını bildirmektedir.
Satıcının malını satmak için yeminler etmesi de hoş görülmemiştir. Hz. Peygamber yeminin belki malın satılmasını sağlayacağını ancak onun bereketini alıp götüreceğini bildirmektedir. Allah’ı yalanlarına şahit tutmak büyük günahlardan kabul edilmiştir. Bu bakımdan Hz. Peygamber, Allah’a en sevimli, en güzel gelen yerlerin, adının anıldığı mescidler; en şerli yerlerin ise (yalan yere çokça adına yemin edilen) çarşı ve pazarlar olduğunu bildirmektedir. Hz. Peygamber, bunu yapanları Allah Teâlâ’nın kıyamet günü yüzüne bakmayacağı kimseler arasında sayar. (İst. Müftülüğü, Din ve Hayat Dergisi, sayı: 10, s. 11 vd).

Beyazıt Camii

Beyazıt Camii külliyesi, İstanbul’daki en eski padişah camidir. Sultanların kişisel servetleri ile yaptırılan camilerden biri olması nedeniyle selatin camilerinden olarak bilinir. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Sultan II. Beyazıt tarafından 1501 - 1506 yılları arasında yaptırılan cami, Selçuklu mimarisi örnek alınarak yapılmıştır. Sarkıtlı kubbesi, sivri kemerleri, kare ön avlusu ile muhteşem bir mimariye sahiptir. 24 kubbeli yapı, 20 tane antik sütun üzerine yapılmıştır. İç mekan tasarımında Ayasofya’dan esinlenilmiştir. Cami içerisindeki hat, işleme, süsleme gibi kısımlar göz alıcıdır.
Mimar Sinan, caminin yapımında görev alsa da birçok farklı mimar çalışmıştır. Yapı birkaç kez onarım geçirmesine rağmen orijinali korunmuştur.
Külliye, bir cami, aşhane-imarethane, sübyan mektebi, tabhaneler, medrese, hamam ve kervansaraydan oluşur. Kendisinden daha önce yapılmış bulunan Fatih Külliyesi`nden farklı olarak simetrik yapılar şeklinde değil, dağınık bir şekilde inşa edilmiştir.
Külliyenin merkezi Beyazıt Camii’dir. 16.78 m çapındaki ana kubbesi dört ayak üstüne oturtulmuştur. Camii yerine külliyeye dahil olan tabhaneye bitişik minareleri, bu caminin ayırt edici özelliklerindendir. Bu nedenle iki minare arasındaki mesafe 79 metredir. Cami içerisindeki taş ve ahşap işçiliği ile vitraylar dikkat çekici güzelliktedir. Avlu döşemesi ve şadırvanın sütunları Bizans’tan kalma malzemenin yeniden işlenmesiyle elde edilmiştir. Özellikle şadırvan sütunlarında Bizans izleri görülebilmektedir. Külliyenin imarethane ve kervansarayının bugüne ulaşan kısmı Beyazıt Devlet Kütüphanesi tarafından kullanılmaktadır ve caminin solunda yer alır. Medrese ise caminin sağında ve oldukça uzağında yapılmıştır. Külliyenin hamamı medreseden de uzakta, Ordu Caddesi üzerinde, Edebiyat Fakültesi`nin yanındadır. Caminin kıble tarafındaki boşluktaysa türbeler bulunmaktadır. Sultan II. Bayezid’in, kızı Selçuk Hatun’un ve Tanzimat Fermanı’nın mimarı Mustafa Reşid Paşa`nın türbeleri buradadır.

Peygamberimizin çocukları

Hz. Peygamber’in ilk eşi Hz. Hatice ile yaklaşık yirmi dört yıl devam eden bu evlilikten dördü kız ikisi erkek olmak üzere altı çocukları dünyaya geldi. Oğulları Kâsım ve Abdullah küçük yaşta Mekke’de vefat etti. Kızları Zeyneb, Rukıyye, Ümmü Külsûm ve Fâtıma, Medine’ye hicret ettiler ve orada vefat ettiler. Hz. Peygamber’in yedinci çocuğu İbrahim, Medîne’de evlendiği Mısırlı Mâriye’den dünyaya geldi, ancak küçük yaşta vefat etti. Büyük kızı Hz. Zeyneb, teyzesinin oğlu Ebü’l-Âs b. Rebî’ ile evlendi. Bu evlilikten Ümâme ve Ali isimli iki çocukları dünyaya geldi. Peygamberimiz’in diğer kızları Hz. Rukıyye ve Hz. Ümmü Külsûm peygamberlikten önce Ebû Leheb’in oğulları ile nikâhlandılar. Ancak İslâmiyet’in gelişi üzerine Ebû Leheb bu evliliklere son verdi.
Hz. Rukıyye, daha sonra Mekke döneminde Hz. Osman ile evlendi. Bu evlilikten Abdullah isimli bir oğulları oldu, ancak küçük yaşta vefat etti. Hz. Rukıyye de hicretin 2. Senesinde Medine’de vefat etti. Hz. Rukıyye’nin vefatından sonra Hz. Osman, Hz. Ümmü Külsûm ile evlendi. Bu evlilikten çocukları olmadı. Hz. Ümmü Külsûm hicrî 9. senede vefat etti. Hz. Peygamber’in küçük kızı Fâtıma Hicret’in 2. yılında Hz. Ali ile evlendi. Bu evlilikten Hasan, Hüseyin, Muhsin, Zeyneb ve Ümmü Külsûm isimli çocukları dünyaya geldi. Görüldüğü gibi Hz. Peygamber’in Hz. Fâtıma dışındaki bütün çocukları kendisinin dünyadan ayrılışından önce vefat etmişlerdir. Hz. Fâtıma da babasından dört veya altı ay sonra ona kavuştu. Hz. Peygamber’in nesli torunlarından Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin vasıtasıyla devam etmiştir.

Resulullah, çarşı ve pazar dolaşırken şu duayı yapardı
“Allah’ın adıyla… Allah’ım, şu pazarın ve içinde olanların hayrını, yararını senden diliyorum. Onun ve içindekilerin şerrinden sana sığınıyorum. Allah’ım, pazarda yalan yeminle aldatılmaktan veya zarara uğramaktan sana sığınırım.” (Hakim, el-Müstedrek, I, 539)

Bir soru - Bir cevap

Kaza namazlarının her namazın arkasında kılınması şart mıdır?
Kazaya kalmış farz ve vacip bütün namazlar mekruh vakitlerin dışında her zaman kılınabilir. Bunlar için belirli bir vakit yoktur. Ancak, düzenli bir şekilde namaz borçlarını tamamlamak için, kaza namazlarını vakit namazlarının peşinden kılmayı prensip haline getirmek güzel bir davranıştır.

İş ahlakına dair bir deyim: Pabucu dama atılmak

Bu deyim, lonca tabir edilen Osmanlı esnaf teşkilatının anlamlı ve ibretli bir uygulaması olarak gündelik hayatımızda kullanılmıştır. Ayakkabıcı esnafından pabuç alan bir kimse, aldığı pabucu beğenmeyerek geri getirdiğinde, Lonca teşkilatında; “Esnaf Şeyhi, Kâhya, Yiğitbaşı…” şeklinde adlandırılan bilirkişi kurulu iade edilen pabucu inceler, şayet pabuç müşterinin iddia ettiği kusurlu vasıfları taşıyorsa, müşteriye parası iade edilirdi. Kusurlu pabuç da o esnafın dükkânının çatısının görünecek bir yerine atılırdı. Böylece çarşıya gelen müşteriler, hangi esnafın iş ahlâkına riayet etmediğini, işinin ehli olmadığını anlamış olurdu. Böyle bir uygulama, kusurlu mal üreten esnaf için önemli bir yaptırım oluşturması yanında, müşteriyi/tüketiciyi de koruma amacı taşıyordu.

Hz. Ömer’den
Başkasında görüp hoşlanmadığın ayıbın kendinde olduğunu görmemekten büyük ayıp olamaz.

Sorularınız için: kyasaroglu@gmail.com

KEŞFETYENİ
Sahnede başka gerçek hayatta başka! İsimlerini duyunca şaşıracaksınız
Sahnede başka gerçek hayatta başka! İsimlerini duyunca şaşıracaksınız

Cadde | 23.04.2025 - 08:13

Kimisini Sezen Aksu olarak biliyoruz kimisini Müslüm Gürses, fakat onlar ünlü olduktan sonra isim değiştirdiler. İşte sahne adıyla hafızalarımıza kazınan ünlüler ve asıl isimleri…

Yazarlar