GündemPartiler neden seçim sistemleriyle oynuyor?

Partiler neden seçim sistemleriyle oynuyor?

01.05.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Yazı dizisinin ilk gününde seçim sistemlerini, ikinci gününde ise seçim barajlarını ele almıştık. Bugünkü bölümde siyasi partilerin seçim sistemleriyle oynama gerekçesi ile partilerin amaç ve beklentilerini inceleyeceğiz.

Partiler neden seçim sistemleriyle oynuyor

Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran partiler -fırsat buldukça- mevcut seçim yasalarında kendi çıkarlarını kollayan düzenlemeleri yapmaktan geri kalmamışlardır.
Bu örnekleri şöyle sıralayabiliriz:
- 1950 seçimleri öncesinde iktidar partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi ile anamuhalefet partisi durumundaki Demokrat Parti Liste Usulü Çoğunluk sisteminde uzlaşmışlar, TBMM’deki küçük parti olan Millet Partisi’nin Nispi Temsil önerilerini dikkate almamışlardır. Çünkü her iki parti de seçimi kazanacağına, böylece çoğunluk sisteminin avantajlarından kendisinin yararlanacağına inanmaktaydı. Seçimi kaybeden CHP, yüzde 39.4 oy oranına karşılık ancak yüzde 14.2 oranında milletvekili çıkarınca fikir değiştirdi ve Nispi Temsil sistemini savunmaya başladı ve 1960 yılına kadar bu düşüncede kaldı.
- 1961 yılında kurucu meclisin temsilciler meclisi kanadında oy egemenliğine sahip olan CHP, Millet Meclisi seçimlerinde Nispi Temsil sistemini kabul etmekle birlikte Cumhuriyet Senatosu seçimlerinde -kendisine yarayacağına inandığı- çoğunluk sistemini kabul ettirdi. Seçimde beklediği sonuçları alamayınca Senato seçimlerinde de Nispi Temsil uygulamasının gerekli olduğunuı savundu ve bu yöndeki değişikliğe öncülük etti.
- 1965 seçimlerine doğru Adalet Partisi’nin güçlenmekte olduğunu gören CHP, AP’nin önünü kesebilmek amacıyla temsilde adaleti en çok sağlayan Milli Bakiye sistemini kabul ettirdi, ancak AP’nin tek başına iktidar olmasını engelleyemedi.
- 1987 seçimleri öncesinde Başbakan Turgut Özal, düşmekte olan oy oranlarıyla da tek başına iktidar olmasını sağlayacak bir seçim kanunu değişikliği getirerek Çifte Barajlı d’Hondt sistemine ‘kontenjan’ uygulamasını ekledi. ANAP, bu sayede yüzde 36.3 oy oranıyla, mecliste yüzde 64.9 oranında milletvekilliği kazanmış oldu.
- Halen bu tür davranışların yeni bir örneğini yaşamaktayız. İktidar Partisi, TBMM’deki çoğunluğuna dayanarak Seçim Kanunu’nda yeni değişiklikleri hayata geçirmek üzere. Buradaki amaç, Anayasayı değiştirecek çoğunluğu yakalayarak Başkanlık sistemini getirebilmektir.
Geçmişe tepki olarak getirilen sistemler
Askeri müdahaleler sonrasında yapılan düzenlemelerde geçmiş dönemdeki uygulama sonuçlarına karşı duyulan tepkiler yönlendirici olmuştur.
- 1950-1960 arasında uygulanan çoğunluk sisteminde, parti oylarının parlamentoya yansımasında ortaya çıkan ve kamu vicdanında rahatsızlık yaratan adaletsizlikler siyasal gerilimin artmasına yol açan bir etken olmuştur.
O nedenle, 1960 sonrasında çoğunluk sistemi terk edilerek Nispi Temsil sistemine geçilmiş ve günümüze kadar bu sistemin değişik biçimleri denenmiştir.
- 1970-1980 arasında, yaşanan koalisyonlar dönemine tepki olarak yönetimde istikrar arayışları yeniden öne çıkmış ve 1980 sonrasında, bu amaçla, Çifte Barajlı d’Hondt Sistemi yürürlüğe konmuştur. % 10 oranındaki ülke barajı ile çeşitli oranlardaki seçim çevresi barajlarını içeren bu sistem -büyük partilere avantaj tanımak suretiyle- yönetimde istikrar ilkesini gerçekleştirmeyi amaçlamıştır.

Haberin Devamı

Partiler neden seçim sistemleriyle oynuyor

AYM’nin kararlarıyla gerçekleşen sistemler

- 1968’de çıkarılan bir kanunla 32. madde yeniden düzenlenmiş ve Milli Bakiye Sistemi yürürlükten kaldırılarak Çevre Barajlı d’Hondt sistemine dönülmüştür. Ancak yeniden düzenlenmiş olan 32. maddenin, Çevre Barajlı d’Hondt uygulamasını getiren son iki fıkrası (4. ve 5. fıkraları), Türkiye İşçi Partisi Millet Meclisi Grubunun başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararının bir sonucu olarak, Barajsız d’Hondt uygulamasına geçilmiştir. 1969, 1973 ve 1977 seçimlerinde Barajsız d’Hondt Sistemi uygulanmıştır.
- 27 Ekim 1995 tarih ve 4125 sayılı kanunla, 2839 sayılı kanunun 34. maddesinde değişiklik yapılmıştır. Yapılan değişikliğe göre, çevre barajları kanunun ilk şeklinde olduğu gibi, geçerli oyların o çevredeki milletvekili sayısına bölünmesiyle hesaplanıyor, ancak bu oranın yüzde 25’i geçemeyeceği kabul ediliyordu. Ancak bu kanun, TBMM üyeleri Ankara milletvekili Mümtaz Soysal, Zonguldak milletvekili Bülent Ecevit ve 91 milletvekili tarafından yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiştir.
4125 sayılı Kanunun ilgili hükmünün Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi üzerine çıkarılan 23 Kasım 1995 tarih ve 4138 sayılı Kanunla, 34. madde yeniden düzenlenmiş, seçim çevrelerinin tümü için yüzde 10 baraj uygulaması getirilmiştir. Ancak kanunun bu hükmü de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yaptığı başvuru üzerine, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı sonucunda çevre barajları kaldırılmış olduğu için, Ülke Barajlı d’Hondt sistemine geçilmiştir. 1995-2011 arasında yapılan milletvekili seçimlerinde ‘Yüzde 10 Ülke Barajlı Sistem’ uygulanmıştır.

Haberin Devamı

SEÇİM SİSTEMİNİN YANSIMALARI

Seçim sistemleri seçmenin oy verme davranışlarını, siyasi partiler sistemini, hükümetlerin kuruluş biçimlerini, seçmen oylarının parlamentoda temsil edilebilme oranlarını etkilemektedir.
Şimdi sırasıyla bu etkileri inceleyelim.
Meclis dışında kalan oylar
Bizdeki gibi yüksek düzeyli barajları aşma şansı olmayan partilerin yandaşları -oylarını değerlendirebilmek için- barajı aşma şansı olan partilerden kendi görüşlerine yakın saydıklarına oy vermek zorunda kalmaktadır. Bu da baraj altında kalmış olan partilerin büyümesini engellemektedir.
- 1950, 1957, 1961, 1965, 1969 ve 1983’te seçime katılan partilerin tümü meclise girmiştir.
- 1954, 1973, 1977 ve 1991 seçimlerinde, parlamentoda temsil edilemeyen oy oranlarının yüzde 1’in altında kaldığı görülmektedir.
- Meclis dışında kalan oyların yüksek olduğu seçimler yüzde 10’luk ülke barajının uygulandığı döneme rastlamaktadır. Görüldüğü gibi 1987, 1995, 1999 seçimlerinde parlamentoda temsil edilemeyen oyların oranı yüzde 15-20 gibi yüksek düzeylere tırmanmaktadır. 2002 seçimlerinde ise bu oran yüzde 45’in üzerine çıkmış, hemen hemen iki seçmenden birinin oyu parlamento dışında kalmıştır.

Haberin Devamı

Partiler neden seçim sistemleriyle oynuyor

Parti sistemlerine etkisi

Liste Usulü Çoğunluk ve Ülke Barajlı Sistemler ülkeyi iki partili sisteme doğru götürüyor, Barajsız Sistemlerde ise TBMM’ye giren parti sayısı artıyor.
-n Çoğunluk sisteminin uygulandığı dönemde (1946-1960) seçimlere katılan ve parlamentoya giren parti sayısı 3 ile 4 arasında kalmıştır.
- Hem seçimlere katılan hem de parlamentoya giren parti sayısının, Nispi Temsil sisteminin uygulandığı dönemlerde daha yüksek olduğu görülmektedir. Bunun iki istisnası, askeri müdahaleleri izleyen dönemlerin olağandışı koşullarında yapılmış olan 1961 ve 1983 seçimleridir. 1983 seçimlerinde -Milli Güvenlik Konseyi’nin müdahalesi nedeniyle- yalnızca 3 parti seçime girebilmiş, parlamentoya giren parti sayısı 3 olmuştur.
- Nispi Temsil’in Çevre Barajlı d’Hondt, Milli Bakiye ve Barajsız d’Hondt usulü uygulamalarında (1960-1980) seçime katılan ve parlamentoya giren partilerin sayısı 8’e çıkmıştır.
- 1980 sonrasında uygulanan ülke barajı, uygulanan Nispi Temsil sistemine rağmen, parlamentoya giren parti sayısının sınırlı kalmasına yol açmıştır.
- 1991’den itibaren seçime giren partilerin sayısı yeniden yükselmektedir.
- Parlamentoya giren parti sayısı 1991, 1995 ve 1999 seçimlerinde 5’e yükselmiştir. Ancak parlamentoya giren parti sayısındaki bu çoğalma -seçim sisteminden ziyade- siyasal istikrarsızlığın sağda ve solda yarattığı bölünmelerin sonucudur.
- 2002, 2007 ve 2011 seçimlerinde parlamentoya giren parti sayısı 2 ve 3’le sınırlı kalmıştır.

Haberin Devamı

Partiler neden seçim sistemleriyle oynuyor

Haberin Devamı

Hükümet modelleri ilişkisi

Seçim sistemlerinden beklentilerin başında istikrarlı hükümetlerin çıkarılabilmesi isteği gelmektedir. Siyasal istikrarın güçlü hükümetler eliyle sağlanacağı düşünülmekte, güçlü hükümetlerle de genelde, bir partinin çoğunluğuna dayanan hükümet modeli kastedilmektedir.
O nedenle seçim sistemleri ile seçimler sonucunda ortaya çıkan hükümet modelleri arasındaki ilişki her zaman ilgi çekmiştir.
1950-2011 yılları arasında yapılmış olan seçimlerde uygulanan seçim sistemleri ile seçimler sonrasında kurulan hükümetlerin biçimleri üstteki tabloda görülmektedir.
Tabloda seçim sistemleri, temsilde adalet ucundan yönetimde istikrar ucuna göre sıralanmış ve seçimlerde ilk sırayı alan partiler oy oranlarıyla birlikte gösterilmiştir.
Tablodan şu sonuçlar çıkmaktadır:
- Liste Usulü Çoğunluk ve Çifte Barajlı d’Hondt ve Ülke Barajlı d’Hondt gibi, yönetimde istikrarı öne çıkaran seçim sistemleri tek partiye dayalı hükümetlerin çıkarılmasını kolaylaştırmaktadır. (1950, 1954, 1957 ve 1983, 1987, 2002, 2007 ve 2011 seçimleri)
Ancak 1965 ve 1969 seçimlerinde Adalet Partisi, temsilde adaletin en çok önde tutulduğu 2 sistemde de tek başına hükümet kurabilmiştir. Bunun nedeni, bu partinin o seçimlerdeki oy oranlarının yüzde 50’lere ulaşmış olmasıdır.
- ANAP’ın yüzde 36.3 oranıyla iktidar olduğu Çifte barajlı d’Hondt + Kontenjan Sistemi 1991’de birinci sırayı alan DYP’nin tek başına hükümet kurabilmesini sağlayamamıştır. Bunun nedeni DYP oylarının, o seçimlerde yüzde 30’un altına inmesidir.
- Bu sonuçlar, bir partinin tek başına hükümet kurabileceği çoğunluğun yakalanmasında, seçim sistemleri kadar seçimlerde birinci sırayı alan partilerin oy oranının da belirleyici olduğunu göstermektedir.

Siyasal istikrar ilişkisi

Seçim yasası aracılığıyla siyasal istikrar arayışlarında, seçim sistemlerine taşıyabileceğinden daha fazla önem ve görev yüklendiği gözlenmektedir. Bu konuda seçim sistemlerine bağlanan aşırı umutlar, uygulamada hayal kırıklıklarına yol açabilmektedir. O nedenle siyasal istikrarla seçim sistemleri arasındaki ilişkiyi gözden geçirmekte yarar görüyoruz.
Bir ülkede siyasal istikrarın sağlanması yalnızca seçim sistemlerine bağlı değildir. Siyasal istikrarın birden çok boyutu vardır ve seçim sistemleri bu boyutlardan önemli ama yalnızca birini oluşturmaktadır.
Bir ülkede siyasal istikrar; siyasal ve kültürel altyapı, siyasal partilerin yapılanması ve işleyişi, refah düzeyi ve gelir dağılımı, toplumun kurumlaşma ve örgütlenme düzeyi ile yakından ilişkilidir. Bütünüyle siyasal yapı, toplumsal ve ekonomik sorunları karşılamakta yetersiz kaldığı sürece siyasal istikrarın yapay önlemlerle sağlanması zordur.
Demokrasi tarihimizdeki askeri müdahalelere yol açan bunalım dönemlerinin her birinde -aşağıda görüldüğü gibi- farklı seçim sistemleri ve hükûmet modelleri yürürlükteydi.
- 1960 Müdahalesi - Liste Usulü Çoğunluk/Tek Partiye Dayalı Hükümet
- 1971 Müdahalesi - Barajsız d’Hondt /Tek Partiye Dayalı Hükümet
- 1980 Müdahalesi - Barajsız d’Hondt /Azınlık Hükümeti
Görüldüğü gibi, 1960 ve 1971’de tek partinin çoğunluğuna dayalı hükümetlerin iş başında olması, müdahalelerle sonuçlanan bunalımları önlemeye yetmemiştir. Buradan çıkarılacak sonuç, seçim sistemlerinin tek başına bunalım ya da çözüm nedeni olarak düşünülmemesi gerektiğidir.

Siyasi tarihten 2 çarpıcı örnek

Seçim sistemlerinin siyaset süreci etkisiyle ilgili olarak siyasi tarihimizden iki çarpıcı örnek verebiliriz:
1957 seçimi sonucu
Liste Usulü Çoğunluk: DP 424, muhalefet 186 milletvekili çıkarmış, aradaki fark 238 olmuştur.
Seçim, Barajsız d’Hondt sistemiyle yapılsaydı DP 313, muhalefet 297 milletvekili çıkaracaktı. İktidar ve muhalefet partileri arasındaki farkın inmesi gerilimi düşürecekti.
1977 seçimi sonucu
Barajsız d’Hondt Sistemi: CHP 213 milletvekili çıkarmıştır. Bu sayı tek başına iktidar olabilmek için gerekli olan 225 milletvekilinin altındaydı.
Seçim, ‘Yüzde 10 Ülke Barajlı Sistem’le yapılsaydı CHP 237, Çoğunluk Sistemi’yle yapılsaydı 269 milletvekili çıkarmış olacaktı.

YARIN: SEÇİM SONUÇLARI