12.08.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
0
TUNCELİDE hayat normale dönme yoluna girmiş. Ancak hâlâ 79 yayla ve meranın 49u köylüye kapalı. Kentte ondan fazla işçi çalıştıran sadece 2 işyeri var. Tuncelinin halleri hâlâ olağan değil Tuncelililer, "Olağanüstü hal kalkmış güya... Hayatımızda birşey değişmedi" diyor 5 dakkada değişir bütün işler... 5 dakikada değilse de birkaç saat içinde her şey değişiyor. Erzincanın sadece gözlerini gösteren kadınlarının yerini Tuncelide askılı tişörtlerle dolaşan genç kızlar alıyor. Ben kısa kollu tişörtle yanlarında kapalı kalıyorum. "Biz Aleviyiz. Burada kimse kimseye karışmaz, kadınlar rahattır" diyor Yeşim. Ya askerler? Laf atıyorlarmış. Ama öyle taciz falan yok. "Biz erkek gibi koruruz kendimizi. Bir şey yapmaya kalkan olsa, rezil ederiz." Yakında bikini giyerler Tuncelinin merkezinde, kahvede herkes devlete kızgın. Söylenenleri not almaya çalışıyorum, muhtar bana da patlıyor: "Buraya gazeteciler geliyor. Kağıt üzerine yazıyor, sonra yolda o kağıtları yırtıp yine bildiklerini okuyorlar. Sen de yaz bakalım" diyor. Yazıyorum. Nihat "Olağanüstü hal kalkmış güya. Her şey sözde... Fark yok" diyor. 19 yaşındaki Sinan "Biz zaten olağanüstü halin içeriğini de bilmiyorduk. Hayatımızda bir şey değişmedi" diye atılıyor. "Hiç olağan yaşamadın ki olağanüstü ile olağan arasındaki farkı bilesin. Bundan sonra göreceksin" diye cevap veriyor Güngör Amca. Ben öylece dikiliyorum ortalarında. Hiç olağanüstü hal görmemiş biri olarak...Kime oy verecekleri sorulunca susuyorlar. "HADEPe vereceksiniz, peki HADEP barajı geçecek mi?" diye soruyorum. Bütün "evet"ler tereddütsüz. Zaten geçen seçimlerde de HADEPin barajı geçtiğine ama bazı oyunlar döndüğüne inanıyorlar. ABye girmek istiyorlar: "Şimdi uyum yasalarını geçirdiler diye kendilerini kahraman ilan edenler, zamanında HADEP bunu istiyor diye onu bölücü ilan etmişlerdi." Bütün partilere karşı tepkililer. "İşsizliğin, açlığın, baskının sorumlusu mevcut partiler. Topunu toplasan beş para etmez!" diyor Orhan. "Burada soda rezervleri var, soda üretilsin. Devlet önayak olsa buranın Almancı zenginleri de yatırım yaparlar. Zaten bize Almancılar para göndermese karnımızı bile doyuramayız. Ama devlet ne yapıyor? Baraj yapıyor. Bir Munzur Çayımız var, onu da kurutacaklar." Erzincandan yola çıktıktan sonra 5 kontrol noktasının sadece birinde, o da "komutan gazete istiyor" diye birkaç saniye durdurularak Tunceliye varıyoruz. Zira yolculuğumuzdan haberdar herkes. Bizi durdurmuyorlar ama diğer araçlara rutin kontrolleri yapıyorlar. Kutludere kenarındaki piknik yerinde biz kahvaltı yapıyoruz, Tunceliler suya giriyorlar. Hayır, bikiniyle değil şortla. Pek yakında bikini de giyecekler. Çünkü uzun yıllardan sonra Tuncelinin Almancıları yaz tatilini geçirmek için memlekete geliyorlar. Bikinileriyle... Bu işyeri baraja karşıdır Yolda Nevrozla karşılaşıyoruz. Kızı Zaremin elinden tutmuş. Zarem "içim" demekmiş Kürtçede. "Geçen yıl Munzur Festivalinde panzerler vardı, yine de olay çıkmıştı. Bu yıl panzerler gelmedi, hiç olay çıkmadı" diyor. "Anneleriniz, babalarınız geçmiş güzel günleri anlatıyorlar mı?" diye soruyorum. "Onlar da gün görmemişler ki. Hep baskı, hep sıkıntı, Zarem güzel günler görür belki." Belki... Yeraltı Çarşısında dükkanların vitrininde "Bu işyeri Munzur Vadisinde yapılacak barajlara karşıdır" yazıyor. Esnaf elektrik sıkıntısı varmış gibi bir intiba yaratmak için elektrik kesintisi yapıldığını, bu barajların burada doğayı katledeceğini, buraları yaşanmaz hale getireceğini söylüyor. Kitapçıya giriyorum. Burada en çok Faik Bulutun "Kürt Dilinin Tarihçesi" satıyor. Ali Arslanın, Mehmed Uzunun kitaplarına ilgi büyük. Murathan Munganın "Yüksek Topuklar"ı da 20 tane satmış. Burası için iyi rakammış bu. Büyük kulüpler gençlere sahip çıkın Para, para, para... Siyasi çatışmalar, savaşlar, mezhep, din çatışmaları... Etnik grupların birbirine düşmesi hep para yüzünden. İnsanların canına tak etmiş... İşsizlik, parasızlık... Sonra adamların, gençlerin, bayanların karşısına geçip "Biz siyasi nabzı tutmaya geldik" deyince tuhaf tuhaf bakıyorlar... Yöre halkının ne çektiğini bilmeden onlarla hayatı paylaşmadan, sıkıntılarının sınır çizgisinde omuz omuza onlarla olmadan biz ve bizim gibi gazetecilerin yaptığı bir tuhaf oluyor... Birkaç saat yeter mi? Kars - Erzincan - Tunceli... Tüm sporcu gençlerin yüzlercesi ile bu sayfalara sığmayacak ve yazılamayacak kadarını doya doya yaşadım. Gençler "Siyasetçilere güvenimiz kalmadı. İstanbulda yaşayan yazarlar bizim halimizi anlayabilir mi bilemiyoruz İsmet Abi" diyorlar. "Çiçekleri suladım... Bin çiçek feda olsun, gözüne kestirdiği her çiçeği ya da çiçek bahçesini sulasın. O bizim başkanımız Kamer Genç..." diye konuşuyorlar. "Komplolarla onu siyasetten silmek istediler ama biz buna müsaade etmeyeceğiz... Kamer Genç sonsuza kadar Tuncelinin simgesidir. Bir tek o bize bambaşka bir destek veriyor... Hırsız, talancı, hortumcu olmayan Gençi çok seviyoruz" diye tamamlıyorlar.Nüfus 40 bin civarı, işsizlik yüzde 70, hiçbir spor dalında lig maçları olmuyor. Hey Ankara, hey kendi için spor yapan bakanlar, sporun en üst yöneticileri, hiç buralara gelmeye tenezzül etmeyen federasyon başkanları bir saniye beni dinleyin... Babamın cenazesinde ağlamadım... Ama şimdi haykıra haykıra, çığlık ata ata ağlamak istiyorum. Tuncelide "Yok oğlu yok spor branşları için Allah sizi bildiği yapsın." Çağdaş bir şehir, tek bir kara çarşaflı yok. Gençlerin ellerinde sigara ve yorgun ve de bıkkın. Çünkü onlara spor yaptıracak biri yok... Hey kere hey... Büyük spor adamları nerelerdesiniz? "62" plaka nolu Tunceli bu kadar mı sahipsiz!.. Uzaylı gibi göründüğümüzü, yalancı bir dünyada yaşadığımızı, asla onları anlamamızın mümkün olamayacağını yüzümüze haykırmak istiyorlar. Ama "geleneksel konukseverlik" diye diye susup bizleri başlarından savuşturuyorlar. Esasında yıllardan bir gün, birkaç saat onların arasına girmek, onları anlayıp yazmaya yeter mi? Aslında bu düşünceleri gençler daha bir özgürce anlatıyorlar... Gazete sayfalarına yansıyanla yaşadıklarımız başka... İnanın çok başka... Eski basketçiler haydi! Büyük kulüpler gelin bu gençlere sahip çıkın, hani kötü alışkanlıklardan sadece spor ile kurtulunurdu... İçki masalarında vakit öldüren zavallı eski basketçiler gelin buralara ülkeniz için, halk ve gençlik için bir şeyler yapın. Benim "ara sıcak" olarak "TIR"a dahil olduğum görev burada bitti... Ama zaten her gün gençler için yaptığım çalışmaları daha da artırıp buralara daha çok gelmeliyim. Ara sıcak olarak sığındığım sayfalardan daha fazla spor görevinin beni beklediğini görmek beni daha çok heyecanlandırdı. Efes Pilsen ve yüzlerce forma yollayarak gençleri sevindiren Ülkerspora şükranlarımı sunuyorum. Devlet yardım etmezse olmaz Olağan hayata yeni değil, iki yıl öncesinden geçildiğini belirten Tuncelililer, hayat pahalılığından dert yanıyor. Daire fiyatları ve kiralar büyükşehirlerle yarışıyor. İlk buluşma, sendika ve sivil toplum örgütlerinin basın bildirilerini okumak için tercih ettiği, bu yüzden polisin "Bekaa Vadisi" diye adlandırdığı küçük kahvehanelerin sıra sıra dizildiği dar sokakta gerçekleşti. Ardından Milliyet TIRında sorunları dinlemeye devam ettik. İmalathane açılsın "Kent kültürü yok, burada kasaba kültürü hakim" diyen Tuncelililer sorunlarını şöyle sıraladı: Güvenlik amacıyla kurulmuş şehir kimliğinden kurtulmak, Munzur Vadisine baraj yapılmaması, eğitim kalitesinin yükseltilmesi, köylere geri dönüşün desteklenmesi, küçük çaplı imalathaneler kurulması, kentteki turizm potansiyelinin hayata geçirilmesi, devlet ve SSK hastanelerine uzman doktor atanması. Daire kirası 200 milyon Asker, polis, memur ve yurtdışından yakınlarının gönderdiği parayla ayakta duran Tuncelide, işsizler çareyi göç etmekte buluyor. Göçe rağmen astronomik kiralar şaşırtıyor. Gecekondu 80, sobalı daire 120, kaloriferli daire kiraları ise 180 - 200 milyon lira arasında değişiyor. Üstelik bu kiralar bir yıllık peşin alınıyor. Gençler adeta kaçıyor 24 yaşındaki Heval Yıldırım, kimlik kontrollerinin iki yıldır azaldığını belirterek, şöyle konuşuyor: "İnsanlar köylere dönebiliyor, ancak yıkılan köylerin canlanması için yardım gerekiyor. Gençlik kahvehanelerde vakit geçiriyor. İş yok. Üniversiteyi bitirenler, buraya dönmüyor." Yeni mühendis çıkan Zelal Arslan da, tatil için geldiğini söylüyor: "Ulaştırma üzerine çalışacağım. Burada mesleğimi yapamam. Bu yüzden gitmek istiyorum."