28.06.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Cihat Aslan / İSTANBUL
Türkiye’nin en köklü gazetelerinden olan Milliyet gazetesi geçtiğimiz mayıs ayında 70’inci yaşını kutladı. Gazetemizin 70’inci yıldönümü nedeniyle hazırlanan özel kapakta eski çalışanlardan, dönemin manşetlerine kadar birçok görsel yer aldı. Tüm Türkiye’nin konuştuğu özel kapaktaki görsellerden biri de 17 Aralık 1967 yılına ait gazeteyi elinde tutan bir gazete satıcısı çocuktu. O dönem 12 yaşında olan küçük çocuk, İstanbul’un tarihi bölgelerinden olan Sultanahmet’te Dikilitaş’ın önünde “Yazıyorrr, yazıyorr” diye bağırarak gazete satmaya çalışıyordu. 53 yıl önce gazete satarken fotoğrafı çekilen çocuk, şimdi İstanbul Zeytinburnu’nda ihracat yapan bir tekstil firmasının dört ortağından biri.
‘Çalışmadığım iş kalmadı’
Yaklaşık üç yıl boyunca sokakta gazete satan iki çocuk babası Habip Saçkan, sembol fotoğrafın hikayesini, gazete satıcılığını ve anılarını Milliyet’e anlattı:
“1960’lı yılların başında annem, babam ve altı kardeşimle beraber Diyarbakır’dan İstanbul’a trenle geldik. O dönem hem ekonomik şartlar hem de Güneydoğu’dan başlayan bir göç vardı. Kumkapı Nişanca’da oturmaya başladık. İlkokulu bitirdim. Daha sonra kendim okumadım. Birçok iş yaptım. Çalışmadığım iş kalmamıştı. Pazarlarda mal, ramazanda imsakiye, bayramlarda maytap, tabanca ne bulursam sattım. 2-3 sene de gazete satıcılığı yaptım. Hangi gazeteyi bulursam onu satıyordum. Gazete satıcılığını da mahalledeki arkadaşlarımdan görmüştüm. Satıyorlardı. ‘Nerden aldınız’ diye sormuştum. Sonra da ben gazete satıcılığına başladım.”
Sultanahmet’te çekildi
“Ortağım sürekli Milliyet gazetesi takip eden biri. Geçtiğimiz ay da gazetede çıkan fotoğrafımı görünce bana gösterdi. Ben de fotoğraftaki kişinin kendim olduğunu doğruladım. Hemen gazetenizi aradı. 53 sene önceki o fotoğraf Sultanahmet’teki Dikilitaş’ın önünde çekildi. O zaman Milliyet’in fotoğrafçıları minibüsle Sultanahmet’ten geçerken beni gazete satarken gördüler. Birkaç fotoğrafımı çekmek istediler. Ben de gazete alma karşılığında kabul ettim. Daha sonra Dikilitaş’ın önünde fotoğraflarımı çektiler. Çekimler bitince minibüsle gazetenin Cağaloğlu’ndaki binasına gittik. Dedikleri gibi bana istediğim kadar gazete verdiler. O gazeteleri sattım ve harçlığımı çıkardım.”
Tebrik kartında yer aldı
“Fotoğrafların çekiminin üzerinden 5-6 ay geçmişti. Dayımın arkadaşı Milliyet gazetesinde beni görmüş. O yıl Milliyet Gazetesi benim resmimi tebrik kartı yapıp okurlarına dağıttı. Fotoğrafımı görünce Cağaloğlu’na hem resmimi, hem de harçlık alabilir miyim diye gittim. Sağolsun ilgilendiler, harçlık verdiler. Paranın yarısını cebime attım, yarısını da aileme verdim. O zamanlar çocuktuk. Ekonomik olarak sıkıntılı günlerdi, doğru dürüst Türkçem bile yoktu. Ama gazete satmaya başlamıştım. Yaklaşık 2-3 yıl gazete sattım.”
‘Çocuklarım şaşırdı’
Yanımda getirdiğimiz eski fotoğraflarına çok sevinen Saçkan şöyle devam etti:
“Getirdiğiniz tabloları evime asmayı düşünüyorum. Bu fotoğrafların hepsi nostalji, geçmişteki o gariban ve yokluk günlerini görmemi sağlıyor. O günler hep aklımda. Çok zor günlerdi. Fotoğrafları her gördüğümde duygulanırım, o günleri hatırlarım. Gazete satarkenki fotoğraflarımı ailem görünce de çok sevindi. Çocuklarım ise şaşırdı. Tabii o zorlu günleri dinleyince, onlara çok farklı geliyor. Küçüklüğümden beri çalıştım. İstanbul’da tekstil atölyemiz vardı. Orada da çalıştım. Şimdi ihracat ağırlıklı çalışan 40 yıllık büyük bir tekstil firmasının ortağıyım. 300 çalışanımız ve Çorlu’da iplik fabrikamız var.”
“Bizim dönemimizdeki gençler başka, bu zamanki gençler başka. Şimdiki gençler her şeyi buluyor. Ama yine de gençlerin hayallerinin olması lazım ve hayallerinden vazgeçmemeliler. Ülkemizde işi bilen ama işe gitmeyen çok genç var. Ben her türlü işi yaptım. İnsanlar türlü türlü iş yapmaktan çekinmemeli ve kesinlikle utanmamalı. Birçok ülke gezdim. Sadece insanların ABD ve Türkiye’de hayallerini gerçekleştireceklerini düşünüyorum. Şimdiki gençler inançlarını kaybetmesinler ve hayallerini kursunlar. Benim de hayallerim vardı ve hayallerime kavuştum.”
‘Bağırmazsan gazete satamazsın’
Gazeteleri Nişanca, Kumkapı, Sultanahmet, Beyazıt, Sirkeci, Eminönü, Mahmutpaşa gibi yerlerde sattığını belirten Habib Saçkan, “O dönemlerde sarsıcı haber olduğunda avazım çıktığı kadar bağırarak kıyameti koparıyordum. Sadece dolaşırsanız, bağırmazsanız kimse sizden gazete almaz. ‘Yazıyorrrr, yazıyor’ diye bağırmanız lazım. Böyle bağırınca da gazeteleri ekmek peynir gibi satıyordum. Fotoğrafta da koltuğumun altında yaklaşık on tane gazete var. Gazetenin ağırlığına göre, bazen bir yere bırakıyordum, elimdekiler bitince oradan alıyordum. O zamanlar güzeldi. Ama zaman çok değişti. Eskiden herkes gazete okurdu. Teknoloji gerideydi, herkes haberleri gazeteden alırdı” dedi.