25.08.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Aleyna Sevim - Japonya’da tüm protesto ve itirazlara rağmen 2011’de zarar göre Fukuşima nükleer santralinin radyoaktif atık suyunun Pasifik Okyanusu’na bırakılma işlemine başlanmasıyla birlikte tepkiler de yükseldi. Türkiye’deki uzmanlar, radyoaktif atıklarla yüklü suyun Pasifik okyanusunda ekolojik bir tehdit oluşturabileceğine dikkat çekiyor. Tehdidin Türkiye denizleri için uzak olduğunu belirten de var, okyanus akıntısıyla kirliliğin yayılacağını söyleyen de.
Santralde günde 170 ton atık su oluştuğu ve okyanusa bırakılacak suyun miktarının bir milyon tondan fazla olduğu belirtilirken, bin 44 tanktaki suyun boşaltılmasının onlarca yıl sürebileceği ifade ediliyor.
‘Fukuşima santrali farklı’
Alınan karara çevrecilerin ve komşu ülkelerin tepkileri sürerken, Sinop Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turgay Korkut, paylaşılan verilere göre endişeye yer olmayacağını ifade ediyor. “Nükleer atıkların okyanusa boşaltma işi normalde de yapılıyor. Fukuşima’da durum biraz farklı. Bir kaza sonucu çalışan reaktör zarar gördü, dolayısıyla çekirdekteki yakıt, soğutma suyu ile temas etti. Bu yüzden radyoaktifliğin normalden daha fazla olduğu düşünülüyor. Buradaki suyla normal süreçteki nükleer santraldeki su arasında fark var. Eleştirilerin birinci çıkış noktası bu. İkincisi de atık arıtılıp okyanusa boşaltıldıktan sonra zarar verecek mi vermeyecek mi hususu” diyen Prof. Dr. Korkut şu görüşleri sıraladı:
Su içerisindeki radyoaktif atıkların arasında en büyük sıkıntı trityumda. Çünkü trityumu o sudan arıtmak şu an teknolojik olarak mümkün değil. Bunun da düşünülen 3 tane çaresi var ama en makul olan su ile seyreltmeyi yapacaklar. Bunun uluslararası standartları var. DSÖ diyor ki ‘litrede en fazla 10 bin becquerel trityum aktivitesi olabilir.’ BM bu işlemi onayladı. Güney Kore hükümeti de bu işlemi resmi olarak onayladı. Sürekli Uluslararası Aton Enerjisi Ajansı (IAEA) su analizi yapacak. Eğer anormal bir durum olursa hemen şeffaf bir şekilde bilgi verilecek. Elimizdeki tek güvenilir bilgi bu. Bu trityum ile alakalı bertaraf işlemi suyun buharlaştırılması yöntemiyle de yapılabiliyor aslında ama bunu yapınca risk çok daha fazla olabiliyor. Rüzgar estiği zaman büyük bir coğrafyaya kısa bir sürede az da olsa radyoaktiflik yayılmış olabiliyor. Diğer bir yöntem de atığın depolarda bekletilmesi ama orası bir deprem bölgesi olduğu için depolarda oluşabilecek çatlak ve kırılmalar sonrası atık sular toprak altına ve tarımsal arazilere geçebilir. Sonuç olarak en risksiz yol şu an yapılan yöntemdir diyebiliriz.
“En büyük tedirginliği balıkçılar yaşıyor. Bildiğim kadarıyla oradaki balıklar sürekli analiz ediliyor. Şu ana kadar balıklarda radyoaktif tehlikeye rastlanmadığını IAEA raporlarından görebiliyoruz.”
Dünyadan Japonya’ya Fukuşima tepkisi
Japonya, Fukuşima Nükleer Santrali’nde biriktirilen ve radyoaktif maddeler içeren bir milyon tondan fazla atık suyu Pasifik Okyanusu’na boşaltmaya başladı. Ancak yıllar sürecek ve yaklaşık 540 olimpik yüzme havuzunu doldurabilecek miktardaki suyun boşaltma işleminin başlatılması, protesto ve tepkileri de artırdı.
Su boşaltma operasyonu öncesinde yaklaşık 10 kişi tesisin yakınında bir protesto düzenlerken, yaklaşık 100 kişi de Tokyo’da boşaltma işlemini gerçekleştirecek TEPCO firmasının genel merkezi önünde eylem yaptı.
‘Bu karar anlaşılamaz bir şey’
AFP’ye konuşan Japon protestoculardan biri, “Bu, okyanusa atom bombası atmak gibi bir şey. Dünyada atom bombasıyla saldırıya uğrayan ilk ve tek ülke Japonya’dır. Böyle bir kararı bizim başbakanımızın vermiş olması anlaşılamaz bir şey” ifadesini kullandı. Öte yandan Güney Kore’de de üniversite öğrencileri Japonya’nın Seul Büyükelçiliği’ne girmeye çalıştı. 16 öğrenci gözaltına alındı. Çin Dışişleri Bakanlığı ise, Japonya’nın Fukuşima Nükleer Santrali’nde biriken radyoaktif atık suyu okyanusa boşaltmasını kınadı. Çin Gümrük Genel İdaresi Japonya menşeli deniz ürünleri ithalatını askıya aldı.
Balıkçılar da tepkili
Çevre örgütü Greenpeace, “Bilim insanları, deşarjlardan kaynaklanan radyolojik risklerin tam olarak değerlendirilmediği ve deşarjlarda açığa çıkacak trityum, karbon-14, stronsiyum-90 ve iyot-129’un biyolojik etkilerinin göz ardı edildiği konusunda uyarıyor” ifadelerini kullandı.
Japon balıkçılık endüstrisi, deniz ürünlerine zarar vereceği gerekçesiyle bu işleme tüm gücüyle karşı çıktı.
*Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), Temmuz ayında yayımladığı nihai raporda, tasarlandığı şekilde gerçekleştirilmesi durumunda radyoaktif suyun okyanusa bırakılmasının, çevre ve insan sağlığı üzerinde etkilerinin olacağı sonucuna varmıştı.
‘Türkiye’ye gelmez ama yine de tehdit’
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk de şu değerlendirmeyi yaptı: “Deniyor ki burada bir izleme yapıyoruz. Herhangi bir tehlike gördükleri halde bunu durduracaklar. İkincisi ise seyreltme oranı. O su Akdeniz veya Türkiye’ye gelmez. Bu deniz için tehdit midir, evet tehdittir. Türkiye zaten Japonya’dan karides ithalatı yapmıyor.
Karides ithalatını Filipinlerden, Malezya’dan yapıyor. Dolayısıyla ithalatımızın üzerine etkisi olmayacak ama o bölgedeki ekosistem üzerindeki etkisi kaçınılmaz olur. TEPCO şirketi de, ‘Ekolojik etkiy, izleyeceğiz ona göre bu işi yapacağız’ diyorlar. Bu hem Kore, hem Japonya hem Rusya hem Çin açısından da tehdit. Çünkü onlar da bunun Pasifik Okyanusu’na boşaltılmasını istemiyorlar. Bugün Çin, Pasifik Okyanusu’na boşaltma kararı nedeniyle Japonya’ya bir kınama yazısı gönderdi. Bu olay Pasifik Okyanusu’nu etkiler. Özellikle iklim krizinin olduğu bir dünyada bu tür işlerin yapılmaması gerekir. Bunun etkisinin izlenmesi önemlidir.
Diyelim ki bir nükleer santral yaptınız. Bir tek sizinle kalmıyor sorun çıktığı zaman sınır ötesi başka ülkelere de sirayet ediyor. Bu su kontamine olmuş yani zehirli ve depolanmış bir su. Fakat bunun içinde ne kadar radyoaktivite var, Japonların bunu açıklaması lazım. Onla ilgili geçenlerde bir açıklama yaptılar. Bu tür suların okyanuslara boşaltılması tehlikeli ve yanlıştır. Ekosistem için zararlıdır.”
İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Kimyasal Oşinografi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Nuray Çağlar da Milliyet’e şu değerlendirmeyi yaptı: “Denize dışarıdan her ilave atık kirleticidir. Tabii ki hiç verilmese. Aslında biz denizciler olarak hep şunu deriz; karada üretilen karada bertaraf edilsin. Sonuçta o su bir yerlerde birikecek. Bugün Antarktika’da tüm kirleticilere okyanus akıntı sistemleri nedeniyle rastlıyoruz. Metan bileşiklerini bile kutuplarda görüyoruz. Oradaki canlıları nasıl belli parametrelerle anlayabiliriz. Deşarj derinliği ne, seyreltme oranı ne, kıyadan uzaklığı ne? Bu verilerin sonunda oradaki kabuklular ve deniz ürünlerinin yenilip yenilmeyeceğine karar verilir. Keşke hiç boşaltılmasa derim. Madem boşaltılıyor çok düzenli izleme çalışmalarının yapılması lazım.”