08.11.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
Meltem Günay / İstanbul
Almanya’daki Nazi zulmünden kaçıp Kadıköy Moda’ya gelerek Türkiye’de bilim ve sanat dünyasında çalışmalarını yürüten Alman bilim insanlarının hikâyeleri yazar Hakkı Bilen tarafından ‘Moda’nın Mülteci Alman Profesörleri’ isimli kitapta anlatıldı.
Kadıköy Belediyesi Kültür Yayınları’ndan çıkan kitapta, Almanya’da Adolf Hitler liderliğindeki Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin üniversite ve sanat kurumlarına baskı kurmasıyla birlikte görevden alınan bilim insanlarının Türkiye’ye göçü Moda’da yaşamayı tercih eden akademisyenler üzerinden anlatılıyor. İşte o akademisyenlerden bazılarının ilginç hikâyeleri.
‘En güzel kentimiz’
Prag’da 1896’da Yahudi bir ailede doğan Felix Haurowitz, Alman Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1938’de profesör oldu ama üniversitedeki görevinden alındı. Prag’ın Naziler tarafından işgal edilmesiyle ailesiyle birlikte Türkiye’ye mülteci olarak geldi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Fizyolojik Kimya Enstitüsü Müdürlüğü’ne getirilen Haurowitz, 1941’de Alman vatandaşlığından çıkarıldı. 1948’e kadar Türkiye’de kalan Haurowitz, daha sonra ABD Indiana Üniversitesi’ne giderek immünoloji alanında çalıştı.
ABD ve Avrupa’da Türkiye’yi ve Türkiye’deki bilimsel çalışmaları tanıtıcı konferanslar verdi. 1971’de Birinci Uluslararası İmmünoloji Kongresi’nde üstün hizmetleri nedeniyle onurlandırıldı. 1973’de İstanbul Üniversitesi Senatosu tarafından Onursal Doktora derecesi aldı. 1987 yılında 91 yaşında ölen Haurowitz İstanbul’da yaşadığı günleri şöyle anlatmıştı; “Karım, ben ve çocuklarım İstanbul’daki yaşamı çok mutlu bir dönem olarak hatırlıyoruz. İstanbul bizim gözümüzde dünyanın en güzel kenti.”
Anadolu’ya da gittiler
1891’de Ulm’da Yahudi kökenli bir ailede dünyaya gelen Albert Eckstein, 1914’de tıp fakültesinden mezun oldu. 1. Dünya Savaşı’nda askeri doktor olarak görev yapan ve kendisine 1. Sınıf Alman Şeref Hacı Madalyası verilen Eckstein, 1935’te yahudi olduğu iÇin işten çıkarıldı. Aynı yıl Türkiye’ye geldi, eşi ve çocukları da mülteci olarak Türkiye’ye geldiler. Ankara Numune Hastanesi Pediatri Kliniği yöneticiliğine getiren Ord. Prof. Dr. Albert Eckstein, Sağlık Bakanlığı’nın görevlendirmesiyle Anadolu’daki çocuk ölümlerini ve hastalıklarını incelemek için geziler yaptı. Bu gezilere eşi Dr. Erna Eckstein de katıldı.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Kliniği yöneticiliğini üstlenen Dr. Eckstein, Türkiye’de çocuklarda beslenme yetersizliği ve bulaşıcı hastalıklar üzerine çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar sonucunda Türkiye’de çocuk ölümleri yüzde 33’den yüzde 13’ye kadar düştü.
Linz’de 1903 yılında doğan Ord. Prof. Dr. Josef Dobretsberger, 1938’de Almanya’nın Avusturya’yı işgal etmesinin ardından istifa edince tutuklandı. Birkaç günlüğüne serbest bırakılınca İsviçre’ye kaçtı. Çağrı üzerine 1938 yılının eylül ayında Türkiye’ye geldi.
‘Yeni anavatan bulduk’
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Genel İktisat ve Finans Teorisi Kürsüsü başkanlığında profesör olarak ders vermeye başladı. Bir röportajında, “Biz burada tamamen Türkleştik. Yeni bir anavatan bulduk. Bir kez daha askerlik yapmam icap etse bunu Türk ordusunda yapardım’ sözlerinin ardından Alman vatandaşlığından çıkarıldı. 1941’de önce Filistin’e sonra Mısır’a gitti. 1946’da Avusturya’ya geri dönerek Graz Üniversitesi’ndeki eski kürsüsüne kavuştu. Ama döndüğüne hep pişman oldu.
‘Belediye başkanı bir Türk mü olacak dediler’
Kuzey Schleswig’de protestan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ernst Reuter ise politik kimliğiyle ön plana çıktı. 4 Haziran 1935’de çağrı üzerine Türkiye’ye gelen Reuter 1946’da Almanya’ya ve Berlin Kent Meclisi’nde ulaşımdan sorumlu birimin başına getirildi. Reuter’e karşı Alman basınında ‘Bir Türk, Berlin’e belediye başkanı mı olacak’ diye kampanya başlatıldı. 1948’de kentin ikiye bölünmesinin ardından Batı Berlin Belediye başkanlığına seçildi.