20.04.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
GÖRKEM EVCİ
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasından önce faaliyetini sürdüren Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda seçimler iki dereceli sistemle yapılıyordu. TBMM’de de milletvekillerinin seçimi 1943 yılına kadar bu şekilde yapıldı. Bu sisteme göre seçmenler, önce “ikinci seçmenleri” seçiyor, ikinci seçmenler de milletvekillerini seçiyordu. Seçmenlerin doğrudan milletvekilini seçmesi mümkün değildi.
1923 seçimleri
TBMM olağanüstü şartlar altında oluşturulurken feshedilen Meclis-i Mebusan’dan gelen milletvekillerine ek olarak illerden beşer temsilci seçilmişti. Meclis’te Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Müdafaa-i Hukuk Grubu ile bu gruba muhalif “İkinci Grup” bulunuyordu. Bunlar birer “siyasi parti” kimliği kazanmamıştı. Ancak Mustafa Kemal, 1922’nin sonlarına doğru bir “fırka” kuracağının sinyallerini vermişti. İstenilen köklü değişikliklerin, Meclis’te dozu gittikçe artan muhalefet nedeniyle yapılması zorlaşınca 1 Nisan 1923’te seçim kararı alındı.
İlk seçim bildirgesi
Mustafa Kemal Paşa, 8 Nisan 1923’te tarihe “Dokuz Umde” olarak geçen bir seçim bildirgesi yayımladı. Bu bildirge, aynı zamanda birkaç ay sonra kurulacak olan Halk Fırkası’nın ilk programı olarak görülebilir.
Seçimler bugün olduğu gibi tek bir günde yapılmıyordu. Farklı illerde farklı tarihlerde başlayan seçim süreci 15 Ağustos 1923’te Halk Fırkası’na dönüşecek olan grubun zaferiyle sonuçladı. 9 Eylül 1923’te de daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi adını alacak olan Halk Fırkası’nın tüzüğü kabul edildi. Bu tarih CHP’nin kuruluş günü kabul edilir. Ancak CHP’nin fiilen 4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nde kurulduğu da söylenebilir. Atatürk de Sivas Kongresi’ni CHP’nin ilk kongresi olarak kabul etmişti.
Tarihî beyanname
1923 seçimlerini, 1927 ve 1931 seçimleri takip etti. 20 Nisan 1931’de seçim dolayısı ile “Gazi Mustafa Kemal” imzasıyla yayımlanan beyannamede CHP ve Türkiye tarihinde önemli yer tutan bazı ifadeler ilk kez yer aldı. “Aziz vatandaşlarım” hitabı ile başlayan beyanname şöyle sürüyordu: “Senelerden beri şahsıma ve reisi bulunduğum Cumhuriyet Halk Fırkası’na itimat ederek tevdi eylediğiniz devlet ve millet işlerini, hakiki icaplara uyarak ifaya (yerine getirmeye) çalışmaktayız. Yapılmış işler yüksek nazarlarınızın önündedir. Onları takdir ve tenkit etmek sizin hakkınızdır. Ancak biz memleket ve millet işlerini içinde yaşanılan umumi şartlar ve hadiselere göre en isabetli yaptığımıza vicdanen kani bulunuyoruz (inanıyoruz).” Mustafa Kemal, beyannamede “inkılaplara ve yükselmeye devam edebilmek için güven talep etmek üzere” vatandaşların yüksek huzuruna çıktıklarını belirtiyordu.
6 ilke bir arada
Beyannamede “Bizim bugün yeniden millete hatırlatmayı faydalı gördüğümüz esas noktalar şunlardır” diyen Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı vasıflarının onun değişmeyen özellikleri olduğunu vurguluyordu. Böylece “6 ok”un altısı da ilk kez bir arada sayılmıştı.
Altı ilke, CHP programında devrimlere paralel biçimde aşamalı olarak yer aldı. 1927’de toplanan CHF Kurultayı’nda altı ilkeden cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık ve laiklik ilkeleri kabul edilmişti. Mustafa Kemal, kalan iki ilkeyi de seçim beyannamesinde zikretmiş oldu. 10-17 Mayıs 1931 tarihleri arasında gerçekleştirilen kurultayda da altı ilke resmen programa girecekti.
Tarihi bir ifade
Mustafa Kemal, beyannamenin devamında tarihi bir ifadeye daha yer verir: “Muhterem vatandaşlarım, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın müstakar (karar kılınan) umumi siyasetini şu kısa cümle açıkça ifadeye kâfidir zannederim: Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz.”
Anayasalarda da yer aldı
Bir ilke haline gelen “Yurtta sulh, cihanda sulh” ifadesi, 1961 ve 1982’de Anayasa’nın başlangıç bölümünde de yer aldı. 1962 Anayasası’nda Türk Milleti’nin “(...) Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ilkesinin, Millî Mücadele ruhunun, millet egemenliğinin, Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahip olarak (...) Anayasa’yı hürriyete, adâlete ve fazilete aşık evlatlarının uyanık bekçiliğine emanet ettiği” yazar. 82 Anayasası’nda ise Anayasa “(...) Türk vatandaşlarının ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu fikir, inanç ve kararıyla anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere, Türk Milleti tarafından demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”
HİTLER’İN YAŞ GÜNÜNE TÜRK HEYET DE GİTTİ
Adolf Hitler’in 50. doğum günü olan 20 Nisan 1939’da Almanya’da düzenlenen törenlere Türkiye’den de Nafia Vekili Ali Fuat Cebesoy başkanlığında bir heyet katılmıştı.
Alman diktatör Adolf Hitler’in doğum günü, iktidara geldiği 1933 yılından itibaren ulusal bir bayram gibi kutlanmaya başlamıştı. Hitler’in 50. doğum günü olan 20 Nisan 1939’daki törenler ise bu kutlamaların en gösterişlisiydi.
Kutlamalara resmi davet üzerine 20’den fazla ülkeden 200 yabancı devlet adamı da katılmıştı. Türkiye’den de hükümeti temsilen Nafia Vekili (Bayındırlık Bakanı) Ali Fuat Cebesoy başkanlığında bir heyet Almanya’ya gitti. Heyette Cebesoy’un yanı sıra milletvekilleri Pertev Demirhan, Falih Rıfkı Atay, Yunus Nadi, Necmettin Sadak ve Hüseyin Cahit Yalçın ile Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Asım Gündüz bulunuyordu. Heyet, kutlamaların ardından Almanya’nın farklı kentlerini de ziyaret etmişti.
Dönemin gazeteleri, heyetin Almanya’da iyi karşılandığını anlatıyordu. Cebesoy döndükten sonra gazetelere yaptığı açıklamada “Almanya Devlet Reisi Hitler, doğumlarının 50. yılını kutlulamaya gelen misafirlerini kabul ettikleri sırada, heyetimize karşı hususi bir alaka ve nezaket göstermişler ve sözlerinin arasında milletimize, ebedi şef Atatürk’e ve Millî Şefimiz İsmet İnönü’ye karşı bir çok vesilelerle takdirkârlık ve hayranlık duygularını tekrar eylemişlerdir” diyecekti.
Hüseyin Cahit Yalçın da şunları söyleyecekti: “Azametli bir askeri geçid resmi gördük. Führer’le de görüştük. Almanya’da yaptığımız temaslardan memnun olarak geri döndük.”
ATATÜRK’ÜN HİTLER ÖNGÖRÜSÜ
Almanya’ya giden heyete başkanlık yapan Cebesoy, hastalığı döneminde Atatürk’le yaptıkları bir görüşmede Atatürk’ün Hitler’le ilgili şu değerlendirmede bulunduğunu anlatır: “Fuad Paşa, pek yakında dünya vaziyeti mütareke senelerinden daha çok ciddi olacak ve karışacaktır. İkinci büyük bir harb karşısında kalacağız. Dünyaya hâkim olan milletleri idare edenlerin arasında maatteessüf birinci derece devlet adamı çıkmıyor. (Hitler’le Mussolini’yi kastederek) Avrupa’da birkaç maceraperest Almanya ile İtalya’nın başında cebren bulunuyorlar. Karşı karşıya geldikleri zayıf devlet adamlarının aczinden cüret alıyorlar. Bunlar bugün dünyayı kana boyamaktan çekinmeyeceklerdir... İşte bu devre esnasında doğru hareket etmesini bilmeyip en küçük bir hata yapmamız halinde başımıza mütareke senelerinden daha çok felaketler gelmesi mümkündür.”
SÜLEYMAN DEMİREL ATLIKARINCADA
İstanbul’da 10 yıl hizmet veren “Tatilya” eğlence parkının 20 Nisan 1996’daki açılışına Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de katılmış, eşiyle birlikte atlıkarıncaya binmişti.
21 Nisan 1996 tarihli Milliyet gazetesinin birinci sayfasındaki başlıklarından biri şöyleydi: “Demirel, İstanbul’da fırtına gibi esti.” Haber, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 20 Nisan’da İstanbul’da katıldığı programlardan bahsediyordu. Cumhurbaşkanı Demirel’in katıldığı programlardan biri de İstanbul Beylikdüzü’ndeki eğlence parkı “Tatilya”nın açılışıydı.
Tam adı “Tatilya Tatil ve Eğlence Cumhuriyeti” olan eğlence parkının yapımına 1995 yılında başlanmıştı. Bir yıl içinde tamamlanan parkın açılışı, 20 Nisan 1996’da dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de katılımıyla gerçekleştirildi. Demirel’in kayınbiraderi Ali Şener de işletmeye yüzde 20 oranında ortaktı. O gün birçok açılışa daha katılan Demirel’in, sondan bir önceki durağı Tatilya olmuştu. Milliyet bu haberi, Demirel’in lakabı “Baba”ya gönderme yaparak taşımıştı sayfalarına: “Atlıkarıncadaki baba”
2006’da kapandı
Siyasetin alışıldık manzaralarının dışında bir gün yaşanmıştı Tatilya’da. Tatilya’ya gelişinde Cumhurbaşkanı Demirel’i kapıda palyaçolar karşıladı. Demirel, eşi Nazmiye Demirel ve Ali Şener’in çocukları Mesut ve Uğurcan Şener’le birlikte eğlence parkındaki atlı karıncaya da bindi. Haberlerde, Demirel’in Tatilya’da neşeli anlar geçirdiği belirtiliyordu.
İşletme, 2006 yılında “ömrünü tamamladığı” gerekçesiyle kapatıldı.