22.07.2012 - 11:55 | Son Güncellenme:
“Mutfak derman yerine dert üretiyorsa, o toplum medeniyet üretmez” diyorsunuz.
Bu lafın açılımını Osmanlı’ya baktığımızda görebiliyoruz. Özellikle Kanuni dönemine... Mutfak ne kadar sağlıklıysa, toplum o kadar sağlıklıydı. Mutfak ne kadar estetikse, şehir o kadar estetikti. Mutfak ne kadar temizse şehir o kadar temizdi. Temizlik medeniyetin sonucudur.
Biz “Can boğazdan gelir” diye büyütüldük.
Yiyecek aslında insanın fıtri özelliğidir. Tabii ki bütün canlılar yemek zorunda. Ama her önünüze geleni yiyorsanız can boğazdan gelmez, çıkar.
Bugünlerde insanlar yeni moda diyetlere tonla para ödüyor. Siz de çalışmalarınızı maddiyata çevirmeye niyetli misiniz?
Asla. Ben ve ekibim bu işin ticaretiyle ilgilenmiyoruz. İnsan sağlığının paraya endekslenmesi çirkin. İnsanlara az ve nitelikli yiyerek sağlıklı yaşamalarını öneriyoruz. Diyet dediğiniz budur aslında, zayıflamak değil.
‘ŞİŞMANLIK ALLAH KATINDA GÜNAHTIR’
Günah mıdır şişman ve obez olmak?
İsraf Kuran-ı Kerim’de açık dille haram kılınmıştır. Şişman insan israf yapandır. İhtiyaçtan fazla alınan her şey diğer insanların ve canlıların hakkına tecavüzdür. Hz. Peygamber (S.A.V.) “İştah duyduğun her şeyi yemen israftır” buyurur.
Demek hemen diyete başlayıp tavuk ve salataya yüklenmem gerek.
Önce “Satılan gerçekten tavuk mu” diye sor.
Anlamadım...
Kuş gribi adlı masaldan sonra geleneksel türler yok edildi. Yerine bir Amerikan şirketinin tescilli genetik tavukları piyasaya sürüldü. Yavru civcivler onlardan...
Hangi firma o?
Bush Ailesi’nin bir şirketi.
Kesim yöntemi İslami değil diye mi karşı çıkıyorsunuz bu duruma?
Kesim, üzerinde durulmayacak kadar basit bir sorun. Hayvanlar obez yapılıyor, insanlar gibi çok hızlı şişmanlatılıyor ve ete dönüştürülüyor.
Bush’ların şirketinden tam olarak ne alıyoruz?
Yumurta alıp civciv üretiyoruz. Ama üremesinler diye horoz istemiyorlar. Normal yumurta olsa yüzde 25’i horoz çıkar.
Bu yumurtalardan çıkmıyor mu?
Çıkmıyor, hepsi tavuk. Çünkü östrojen, yani dişilik hormonu veriyorlar yumurtalara. Böylece baskın bir tür çıkıyor ortaya. Bolivya Lideri Evo Morales, Alternatif İklim Zirvesi’nde “Dişilik hormonu enjekte edilmiş tavuk yiyenin cinsel tercihi değişiyor” dedi.
"BATIYA YÖNELDİKÇE KİRLENİYORUZ"
Birçok popüler diyet var bugünlerde, peki hangisine inanacağız?
Hangisine inanabiliriz ki? Dün “Yumurta yeme” diyenler bugün “Ye” diyor. “Et yeme” diyenler şimdi tersini söylüyor. Gayrimüslim mutfaktan beslenerek Müslüman kalmak zordur veya kendimizi aldatmaktır.
Nasıl yani?
İslam’ın istediği açıktır: “Sınırlarını çizdiğim mutfaktan, sınırlarını çizdiğim şartlarda ve ölçüde tüket.” Müslüman İslam’ın mutfağından beslenmek zorunda.
Daha açık sorayım, Batılı yemeklerini yemek haram mı?
Yemeğin Batılısı Doğulusu olmaz. Kuran-ı Kerim, gıdalar söz konusu olduğunda helal ya da haram kavramını kullanmaz, “temiz” kelimesini kullanır. Gıda temizse sorun yoktur. Bir de sofrada domuz, kan, alkol ya da Allah’ın adı geçmeden kesilmiş et olmayacak.
Batılılaşarak kirlendiğimizi mi düşünüyorsunuz?
Tabii ki kirlendik. Mesela Batı diyor ki protein ve karbonhidrat yeme. Ama kekin içine hayvansal ve sentetik yağ koyuyor. Kendi tezini çürüten bir endüstri yaratıyor. Farelerde denediklerini insanlarda denemiş gibi, katkı maddeli gıdaları sağlıklıymış gibi sunuyorlar.
Bu konuda vurdumduymazlık diz boyu demek ki...
Artistlerin evlenme boşanma tarihlerini bilenlerin, adını telaffuz edemediği ülkelerden gelen futbolcuların ayakkabı numarasını ezberleyenlerin ne acı ki her gün yediği ekmeğin içeriği hakkında en ufak bilgisi yok, vurdumduymazlık değil de ne bu?
“Ayak tırnağına oje süren kadın çocuğuna kek yapmaktan yüksünüyor” diyorsunuz son kitabınızda.
Derim tabii. İçeriğinin ne olduğunu okumaya bile zahmet etmeden hazır kek alıp koyuyor çocuğun önüne. Yarım saatini ayırıp içine sevgisini de katarak bir kek yapmıyor yavrusuna. Yani bebeğine ocak başında un, bulgur yapan kadın gitti, yerine elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeyen kadın geldi. Sağlık gitti, hastalık geldi.
Biraz da Müslümanlık ve yemek konusuna gelelim mi?
İslam’ın mutfağı günümüz mutfağına ne içerik ne de şekil açısından benzer. Bu mutfakta her gıdanın “Helal ve temiz olması şart, israf ise haramdır”. Bu mutfakta teşekkür şirkete değil Allah’a yapılır. Her şey insan için yaratılmıştır ancak insanın her şeyi tüketmeye hakkı yoktur.
Hz. Muhammed nasıl bir yerde yerdi yemeğini?
O zamanlar masa kültürü yok. Masa ancak Kanuni döneminden sonra yerleşmeye başlamış.
Yer sofrasında mı yememiz gerekiyor size göre?
Ben yer sofrasını tercih ediyorum. Ama misafirim gelince masaya geçiyoruz tabii. Bu İslam dünyasında da tartışılmış. “Kim nerede rahat ediyorsa orada yesin” diye karar verilmiş.
Hz. Muhammed yemeye, içmeye nasıl başlardı?
Efendimiz ağzını ve ellerini yıkamadan sofraya oturmazdı. Mutlaka besmele çeker, dua eder, su içerek başlardı yemeğe. “Şeytan, üzerine Allah’ın ismi zikredilmeyen yemeği kendine helal addeder” derdi Resulullah (S.A.V.).
Hangi elle yer, içerdi?
Efendimiz taharet yapılan elle yemeyi yasaklamıştır. Bu sol eldir. Batı kültüründen etkilenmiş kimseler çoğunlukla sol elleriyle yerler. Lokantalarda çatal genellikle sol tarafa konur, oysa Rasulullah (S.A.V.) buyurur ki: “Sol elinizle yiyip içmeyin, çünkü Şeytan soluyla yer içer”.
Peki ya solaksa adam?
Mesela ben de solağım ama sol elle yiyip içmem. Çocukluktan kazanılan bir alışkanlıktır bu.
Sol elle yemek haram mı peki?
Haram değil ama caiz de değil. Sol elle yemek basit bir mesele olsaydı, Hz. Peygamber’in (S.A.V.) böyle sert çıkması söz konusu olur muydu?
‘MİDENİZİ ÜÇE AYIRIN’
Peki, yemeğe neyle başlamak gerekiyor?
Önce meyvenin yenmesini istiyor Peygamberimiz. Bereketin ortaya indiğini ve oradan dağıldığını buyurur. O zaman yemekler ortak tabaklarda yenirdi. Onun için “Tabağın kenarından ve kendi önünüzden yiyin” diyor. “Bereket yemeğin ortasına iner onun için kenarlardan yiyin”.
Hangi yemekleri severdi?
Resulullah’ın en sevdiği yiyeceklerden birinin tirit olduğu söylenir. Parçalanmış bayat ekmeklerin üzerine et, et suyu bazen de sumak ve soğan eklenerek yapılan bir yemektir. Etle ekmeği birarada yiyerek Batı tıbbının “protein ve karbonhidrat yemeyin” tezini çürütür onun bu davranışı.
Kaç öğün yemek yerdi Hz. Muhammed?
Sabah ve akşam, 2 öğün. Zaten 3’üncü öğün Müslüman toplumlarda son yüzyılda yerleşmiş.
Peki bütün bu söylediklerinize kaynak olarak neyi gösteriyorsunuz. Daha açık sorayım bari; Kemal Bey’e neden inanayım?
Bunlar Kemal Özer’in görüşleri değil, tamamen Peygamberimizin uygulamalarıdır. Bu konularda yazılmış hemen her kitabı okudum. 3 yıldır gıdayla ilgili hadislerin tamamını taradım. Yazdıklarımın hepsinin dipnotu vardır, yani kaynağı gösteriliyor.
Peki Hz. Peygamber çok yemek yer miydi?
Aksine, çok az yediğini biliyoruz. “Midenizi üçe ayırın” diyor, “üçte birini su, üçte birini yiyecekle doldurun, üçüncüsünü boş bırakın.” Aynı ölçüyü kendim de uyguluyorum. Eğer çok tempolu çalışmıyorsanız gün içinde acıkmıyorsunuz.
‘PEYGAMBER’İNİN NE YİYİP İÇTİĞİNİ BİLEN ÇOK AZ’
Peki ya akşam yemekleri?
Peygamberimiz, akşam yemeği için “Terk-i ihtiyarlık sebebidir” diye buyurur. Akşam yemeğinin sabah kahvaltısı gibi besleyici olması, hem yorulan beden, hem de cinsel fonksiyonların yerine getirilmesi açısından son derece önemlidir.
En sevdiği yemeğin bir et yemeği olduğunu söylediniz. Eti nasıl yerdi?
Etin pişirilmeden önce bıçakla kesilip parçalanmasına izin verir, pişmiş etin yenmesinde bıçak kullanılmasına itiraz ederdi
Neden acaba?
Ümmetini Müslüman olmayan kimselere benzememesi konusunda sürekli uyarırdı.
Yemekleri hangi ısıda yerdi?
Vücut ısısına yakın. Yani ne çok soğuk ne çok sıcak. Böylece yemek borunuzu rahatlatmış ve birçok hastalıktan korunmuş oluyorsunuz.
Ya yemek sıcak gelirse?
Sıcak yemenin mahzuruyla ilgili gelen rivayette Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Yemeği soğutunuz, zira o berekettir. Sıcak yemekte bereket olmaz”. Sıcak yemeğe üflemek de yasaklanmıştır.
Hangi sırada yemek yerdi Hz. Peygamber?
Yaşadığı toplumda ekmek ve sirkeden başka katık bulunmayan bir peygamberin yemeklerini hangi sıra ile yediğini soran Müslümanların, her şeyi bırakıp Peygamber’in hayat hikâyesini öğrenmeye öncelik vermesi gerekir bana sorarsan...
Müslümanların Peygamber’ini yeteri kadar tanımadığını mı söylüyorsunuz?
Aynen öyle diyorum. Onu tanımıyorlar. Peygamber’inin ne yiyip içtiğini bilen çok az Müslüman gördüm. Bugünün Müslümanlarının sofralarına Peygamber (S.A.V.) oturmazdı.
‘GDO’NUN DİĞER ADI FRANKENSTEIN GIDALARDIR’
GDO’yu bakış açınıza göre tanımlar mısınız?
Kısaltılmışı GDO olan genetiği değiştirilmiş organizmaların diğer adı Frankenstein gıdalardır. I Üfff... Sert hatta “über” sert oldu... Aynen böyle. Hem şeytanlaşmış insanlar hem de İblis, gıdalarımıza ortak olmak niyetinde.
Frankenstein durumunu biraz açsak.
Yaşamın kaynağı tohumdur. İster bitki, ister hayvan, isterse insan olsun. Türkiye’de bugün, erkeklerde milimetreküp menideki sperm sayısının 10-15 milyona düştüğü tahmin ediliyor. Bu rakam 1950’lerde 150 milyon civarındaydı. Şu anda yeni çiftlerin yüzde 3035’i normal yollarla çocuk yapamıyor.
Bütün bunların nedeni GDO mu?
Tabii. Üreme fonksiyonunu yerine getiremeyen bir toplum haline getiriliyoruz. Gıda aslında sessiz bir silah. Böyle kullanılırsa sağlığımızı bozduğu gibi neslimizi tüketen bir araca dönüşüyor.
Bunun arkasında bir oyun mu var?
Hem de çok büyük bir oyun. Yaşamın mülkiyetini ele geçirip insanları tek tip beslenmeye itip tohumları endüstrileştirerek geleneksel toplulukları yok etmeye çalışıyorlar. Gıdayı zehirlemek ya da gıdayla zehirlemek, Siyonist düşüncenin ilk icraatı değil.
Ortada bir soykırım mı var?
Sadece insana değil, bitkiye ve hayvana karşı da yapılan büyük bir soykırım. Tohumun mülkiyetini ele geçirdiklerinde insanlığın mülkiyeti 3-5 şirketin tekeline teslim oluyor.
Bildiğim kadarıyla Ankara GDO konusunda son derece hassas.
Obama da karşı ama yasaları çatır çatır onaylıyor.
Kısaca “Kitle imha silahı” diyorsunuz GDO’ya.
Evet. Sofralarımıza, midelerimize misket bombaları atıyorlar. İki amaçları var. Kontrollü kısırlık yaratıp zamanla yok edilecek bir insan nesli yaratmak ve sağlık endüstrisine yeni hastalar yetiştirmek.
‘Mümin için iftar, zifaf gibidir’
Obezitede dünya 8’incisi, Avrupa 1’incisi olmuşuz. Bunu nasıl başardık?
Müslümanlar artık Batı’yı örnek alıyor. Peygamber’in sofrasından kimse beslenmiyor. Çoban bile dağdan ot koparıp yemiyor. Çikolata köylüde de var, öğrencinin cebinde de. Doktor da obez, tıp öğrencisi de, hasta da.
Diyorsunuz ki doktorun kendisine faydası yok, bize nasıl olsun... Ramazan geldi ama merak ediyorum sadece ramazanda mı oruç tutulur?
Bir rivayete göre Efendimiz şöyle buyururlar: “Ramazan dışında oruç tutmak istediğin zaman hicri ayın 13-14 ve 15’inci günlerinde oruç tut.” Peygamberimiz her ayın 3 gününü yahut pazartesi ve perşembeleri oruçlu geçirirdi.
Bir de kurulan gösterişli ramazan sofraları var. Bunlar için ne diyorsunuz?
Ramazanın ruhuna ve amacına tümüyle aykırı. Fakirlerin bulunmadığı sofraları zaten Peygamberimiz sevmezmiş. O zengin sofralarında bir yudumunu yiyip gerisini çöpe atıyorsanız, bundan büyük israf olmaz.
Caiz değil mi diyorsunuz?
Unutma ki ramazan ayının asıl amacı şatafatlı sofralar, riya, gösteriş, israf, kilolarımıza kilo katmak, mutfaklara daha fazla gıda sokmak değildir. Ramazan tefekkür etmek, muhasebe yapmak, daha yoğun ibadet, yoksulu daha fazla gözetmek, teravih, sahur, iftar, sohbet, muhabbet demektir.
Tabii bir de oruç tutarken iftarı beklemenin dayanılmaz heyecanı var...
Peygamberimiz mümin için o andan daha değerli bir an yoktur diyor. O an çok bereketlidir. Dualar kabul edilir. Düşünsene bütün yemekler önünde ama sen ezanı bekliyorsun. Mümin için iftar zifaf gibidir, çünkü o an oruçlu kimseler için cennetin tadına varma anıdır...
Zifaf mı?
Evet. Bu an tıpkı zifaf gibi hoşnutluk, bekleme ve sabır içerebilir.
ALKOLSÜZ İÇECEKLER GERÇEKTEN ALKOLSÜZ MÜ?
Hangi iftar yemeği hem sağlıklı, hem sünnete uygundur?
Bir kere gazlı içecek olarak adlandırılan meşrubatlarla iftar yapılmaz. İçinde haram ve temiz olmayan gıdaları barındıran ürünlerle oruç açılmaz.
Gazlı içeceklerin ne günahı var peki?
İçerlerinde glikoz, şeker, yapay aromalar, böceklerden elde edilen extractler (özütler) bile var. Bu söylediklerim meyve suları için de geçerli. TSE standardı, AB kodeksi ve Türk Gıda Kodeksi’ne göre gazlı içeceklere etil alkol eklenebilir. Ama etiket tebliği bunu yazmayı zorunlu kılmaz. Bu gazlı içeceklerle iftarlarını açanlara şaşırıyorum. Peygamberimiz zaten “Sadece hurma ve su ile orucunuzu açın” der. I Bir tek ayran kaldı. Ona da bir şey demeyin bari... Ancak evde yaparsanız içebilirsiniz. Hazır ayran genetik maya içerir. Oruç temiz gıdalarla başlamalı, öyle bitmeli.
Net sorayım, alkolsüz içecekler gerçekten alkolsüz mü?
Alkolsüz denmesine karşın, hem ürünün içine alkol eklenmektedir hem de mevzuat bu eklemeye izin vermektedir. Üstelik aynı mevzuat, bu alkolün etikete yazılmasını da zorunlu kılmamaktadır. I Bu alan mayınlı bir tarla gibi. Toparlarsak... Eğer iftar sofranız diğer günlerdeki sofranızdan daha farklı olmayacaksa, oruç anlamını yitirecek ve manevi değeri kaybolacaktır.
Ama sizin “Yemeyin” dediğiniz her şeyin tadı o kadar güzel ki...
Zaten onların amacı da hazzı tetiklemek, insanları tüketime teşvik etmek.
‘Domuz yağı pek çok gıda maddesinde katkı’
Bir de domuz eti konusu var...
Siz kitaplarınızda bilmeden yediğimizi iddia ediyorsunuz. Domuz yağı pek çok gıda maddesinde katkı olarak kullanılıyor. Domuzun derisi ve kemiği de jelatin ve benzeri şekillerde hazır sütte, yoğurtta, ilaç endüstrisinde var. Özellikle jelatini mutlaka helal hayvandan elde edildiğini bilerek kullanmak lazım.
Peki nasıl kontrol edebileceğiz bu durumu?
Bireyler kontrol edemez. Üreticinin bunu taahhüt etmesi gerekiyor. Yoksa çikolatadan bisküviye ve hazır çorbaya kadar her yerde karşınıza çıkabilir domuz jelatini.
Durum vahim...
Sorun, sadece İslam’ı yaşamak isteyen Müslümanların derdi.
Yani...
Helal tüketim konusunda yeterince hassas davranmasa bile bu ülke insanının ezici çoğunluğu Müslüman. Yemek helal de olsa, haram da olsa insanın midesini doyurur. Ancak din helali ve haramı belirtmiş, insanı iradesiyle baş başa bırakmıştır. Yadırganacak bir durum da yok, çünkü imtihan ediliyoruz.
Zor bir imtihan.
Başımıza gelenlerin hepsi yapıp ettiklerimiz yüzünden. Bir yanda nefsimiz, diğer yanda şeytan.
Önerdiğiniz çözüm.
Bugün bazıları için Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde yaşamak, helal tüketmek için yeterli sayılıyor.
‘LAİK DEVLETTE DE HELAL SERTİFİKASI OLUR’
Size göre ‘Helal sertifika’ mı çözüm?
Müslümanlar Türk Gıda Kodeksi ve diğer mevzuatlara bakarak tüketim yapamaz ve yapmamalı.
“Helal sertifika” rekabete aykırı değil mi?
Galiba helal yemeye yemeye “Helale haram, harama helal demeyin” ayetinin hükmünün bizi nereye götüreceğinin farkında değiliz. Basiretimiz bağlanmış, ölçülerimiz değişmiş, artık helal ve haramımızı, egemen küresel güçlerin verileri üzerinden belirliyoruz.
Özetlersek...
İSO, TSE vb. sertifikaları rekabete ne kadar aykırıysa Musevilerin koşer sertifikası ve Müslümanların helal sertifikası da rekabete o kadar aykırı.
Laik devlette helal sertifikası olur mu?
Bal gibi helal sertifikası olur. Ama devletin kendisi sertifika vermez. Sertifika vereceği kimsenin hangi kurallara uyacağını belirler.
MÜSLÜMAN'IN DİYETİ
1 - En az 5 en çok 7 saat uyumalı.
2- Güne 2 bardak su içip sabah namazı ile başlamalı.
3- Güçlü bir sabah kahvaltısı yapılmalı.
4- Ayakta değil oturarak yiyip içilmeli.
5- Çok ağır bir işte çalışmıyorsa öğünler ikiye düşürülmeli, sabah ve akşam yenmeli.
6- Günde en az 8 bardak su içilmeli.
7- Çok acıkınca hemen yemek yemeyip su içilmeli, açlık devam ederse yemek yenmeli.
8- Öğlen 15- 30 dakika uyunmalı.
Habertürk