24.04.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Mert İnan - İstanbul’un farklı semtlerinde, farklı sosyo-ekonomik ailelerde büyüyen çocukların belirgin ortak özellikleri pandemide ortaya çıkan kaygıları olmuş durumda. Çocuklar yaşadıkları süreci kimi zaman masalsı ifadelerle anlatsalar da hepsinin en büyük korkusu ise sevdikleri ve kendilerinin hastalanması. Ebeveynler de hastalık endişesiyle çocukların özgürlük alanlarını daha da kısıtlamış durumda. “Korumacı tavırla çocuklardaki merak duygusunu neredeyse tümden yok ettik” diyen Prof. Dr. Üstün Dökmen, evlerde kaygı düzeyinin azaltılması için Milliyet aracılığıyla bazı önerilerde bulundu.
Kovid-19 salgını başlayınca babası çalışmak için KKTC’ye giden 8 yaşındaki Toprak Başkır, bir yandan çok sevdiği babasından, bir yandan da sosyal hayattan mahrum kalmanın sıkıntısını yaşıyor. Kovid-19’u ayrılık hastalığı olarak yorumlayan minik Toprak, “1 yıl boyunca babamı sadece 3 gün görebildim. Ne biz, annemle yanına gidebiliyoruz, ne de babam buraya gelebiliyor. Arkadaşlarıma görüşemiyorum. Babam olmayınca evde oyun oynamak da eskisi kadar zevkli gelmiyor. Çok sıkıldım, okula gitmek, ‘hastalık lafını’ duymadan dışarı çıkmak, eskisi annem ve babamla farklı mahallemizden farklı yerlere gitmek istiyorum” sözleriyle yaşadığı süreci anlatıyor.
‘Dokunma diyorlar’
8 yaşındaki Elif Ecrin Daş ise Kovid-19 denildiğinde aklına Çinliler’in geldiğini söylüyor. Elif, sevdiklerinin hastalığa yakalanmasından korktuğunu belirtirken, “Okulumu, sınıfımı, arkadaşlarımı çok özledim. Maske takmaktan çok sıkıldım çünkü maskeyle parkta koşmak çok zor. Ailem, virüs kaparım diye, dışarı çıktığımda arkadaşlarıma çok yaklaşmam gerektiğini, aramızda mesafe olmasını, parktaki oyun aletlerine de sürekli dokunmamı söylüyorlar” ifadelerini kullanıyor.
23 Nisan için evini adeta kutlama yerine çeviren 6 yaşındaki Begüm Söker ve en yakın arkadaşı Ada Cebecioğlu ikilisi ise hem iğne olmaktan, hem de mikroptan korktuklarını söylerken, ‘Mikrop nedir?’ sorumuzu, “Pis olmaktır, elimizi yıkamadığımızda hasta oluruz” sözleriyle cevaplıyorlar. Ada, babaannesini 1 yıldan fazla süredir görmemekten şikayet ederken, sıkıldığı zaman resim yaptığını anlaıyor; “Annem, babam benimle oyun oynadığı için mutlu oluyorum. Ailem sürekli ellerimi yıkamamı, bir yerlere dokunmamı söylüyor” diyor. 5 yaşındaki Vural Ege Günöz okul öncesi dönem çocuğu olarak salgında karanlıktan ve beklemekten sıkılmış; “Annem, babam misafir gelirse hastalık olabilir dediği için üzüldüm. Zaten kimse de gelmiyor. Babamla bazen dışarı çıkıyoruz ama virüs kaparım diye korkuyorum.” Ankara’da yaşayan ilkokul 1. sınıf öğrencisi Efe Yurdagelen ise, annesinin sürekli dokunma uyarısından hoşlanmadığını anlattı.
Psikolojinin duayyen ismi Prof. Dr. Üstün Dökmen, yeniliğe açık olmasına rağmen çocukların Türk toplumunda merak duygusunun her dönem baskılandığına dikkat çekiyor.
Çocuklar pandemi döneminde aileleri tarafından aşırı baskılanıp, kısıtlanıyor mu?
“Bizim toplumumuzda, çocuklara yüzyıllardır ‘dokunma’ mesajı verilir. Ahmet Rasim, bir hikayesinde, konakta yaşayan 2-3 yaşındaki çocuktan bahsederken, ‘odanın tam zıt köşesindeki muma bakacak olsa, orada bulunan tüm kadınlar, çocuğa parmak kaldırıp ‘sakın elleme, cızz, dokunma diyerek uyarırlar’ diyor. Çocuklar toprağa dokunacak olsa, ‘pis, elleme böcek çıkar, elin kirlenir’ diyoruz. Çocuklarımız, bu davranış kalıpları nedeniyle yaşama seyirci kalıyor. Pandemi olmasa da merak duygumuz, dokunarak öğrenme davranışlarımız baskılanıyordu. Merak etmeyen bir toplum, pandemi koşullarında aşırı korumacı bir tavırla çocuklardaki merak duygusunu neredeyse tümden yok etmiş oldu.”
Ebeveynler ve ülke olarak pandemiye hazırlıksız mı yakalandık?
“Pandemi bir yıldır hayatımızda. Bu sürece eğitim alanında hazırlıksız yakalandık. Zaten konular çocuk için ilginç olmadığı gibi çocuğun merakını da uyandırmıyordu. Teknolojik olarak zayıf olduğumuz ortaya çıktı. Koca bir yaz geçti halen internete erişemeyen çocuklar var. Yüz yüze eğitim şart ancak yanı sıra çevrimiçi, uzaktan eğitim olanakları çok önceden hazır hale gelmeliydi. Eran Bali diye bir Türk genci dünyanın en büyük çevrimiçi eğitim sitesini kuran kişi ama biz ülke olarak kendisinden yararlanmadık. Çocuk, bir derste 40 dakika boyunca merakını oranda bir tutamaz. Uzaktan eğitime göre ders notları ve konular geliştirilmeliydi.”
Aileler bu dönemi en az hasarla nasıl atlatabilirler?
“Hiçbir insan sıfır kaygıyla hayatta kalamayacağı gibi, aşırı kaygılı insanlar da hayatta kalamazlar. Vasat kaygı, maksimum önlemi getirir. Anne, baba kaygıyla baş ediyorsa çocuk bunu video gibi kaydeder. Haftasonu sokağa çıkma yasağı olan günlerde anne, baba evde pijama veya gecelikle dolaşırsa çocuğa olumsuz mesaj vermiş olur. Çocuk bu mesajı ‘olağanüstü şartlardan geçiyoruz’ şeklinde alır. Oysa, anne baba, eşofmanını giyse, saçını, başını düzeltse, ‘paniğe gerek yok, önlemimizi alıyor’ mesajını vermiş olur. Kriz anlarında yaşam kalitesinden fedakarlık etmeyen yüksek ihtimal hayatta kalır. Çanakkale Savaşları’nın en çetin günlerinde Mustafa Kemal yeraltı sığınağına halı ve kilim koyduruyor. Savaş ortamında sığınakta halı ve kilime ne gerek vardı? diyebilirsiniz. Büyük komutan, her sabah tenekeden yaptırdığı derme çatma, küvette yıkanıyordu. İşte bu disiplini gösteren hayatta kalıyor. Yaşam kalitesinden fedakarlık etmemek soğukanlılıktır. Kaygıyı denetim altına alacağız. Çocuklar bu davranışları görür, kaygı ve sıkkınlık haliyle baş edebilir.”
Maskeli resimler
Çocuk ve Ergen Psikoloğu Bilge Aygün özellikle okul öncesi ve ilköğretim çocukların pandemi sürecinden etkilendiğini belirterek, “Danışan çocuklardan resim çizmelerini istediğimde birçoğu maskeli insan figürleri çiziyor. Pandeminin kaygısını yoğun olarak hisseden ve zorlanan çocuklara, ‘nasılsın?’ diye sorduğumda bile, söze Kovid-19 ile başlıyorlar. Kaygıyla baş etme becerisi olan çocuklar pandemi şartlarına adapte olurken, duygusal açıdan zorlananlar çocuklar daha olumsuz etkilendiler. Zorlanan çocuklar için en büyük sıkıntı okulların kapanmasından sonra ortaya çıktı” dedi.
Pandemi koşul ve kısıtlamaları nedeniyle çocukların oyun kültürünün de değişmeye başladığını söyleyen Aygün, “Dijital ortamda sosyalleşen, görüntülü konuşurken karşılıklı oyun kuran çocuklar görüyoruz. Çocukların bu dönem yaşadıkları olumsuz duygular görmezden gelinirse gelecekte yansıması olacaktır. Çocuklar, yakınlarıyla yakın temas kuramadığı için mutsuz olmazlar. Asıl telafisi olmayan sorun etkileşim kuramamaktır. Eğer çocuk akranlarıyla bir araya geldiğinde oyun kuramıyorsa kaygı seviyesinin çok yüksek demektir” diye konuştu.
YARIN: PROF. DR. YANKI YAZGAN: ‘ABARTILI TEPKİLER VEREN KAYGILI ÇOCUKLAR VAR’