20.06.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Uyuşturucu madde kaçakçılığında, Kısmetim - 1 ve Lucky - S olayları bir döneme damgasını vurmuştur. Bu davaların görüldüğü İstanbul güvenlik mahkemelerinde, Halil Havar ve Necat Daş’ın vekili olarak savunma yapmıştım. Dosyayı önümüze açıp olayları dikkatlice bir mantık süzgecinden geçirdiğimizde, karşımıza çeşitli sorular çıkıyor: Pakistan’dan denize açılıp Süveyş Kanalı’nı geçen ve içinde 3100 kg. eroin maddesi bulunan Kısmetim - 1 gemisinin amacı, bunları Türkiye’ye getirmekti.
KİM KARŞILAYACAKTI?
Özellikle donanmamıza bağlı birden çok askeri geminin kontrol altında tuttuğu Kısmetim - 1 gemisinin buharlaşıp uçması mümkün değildir. Bu şartlar altında, böyle fırtınalı bir havada operasyona başlanmasında zaruret var mıdır?
Gemi personeli mahkeme ifadelerinde, Kısmetim - 1 gemisini kendilerinin batırdığını kesinlikle kabul etmemişlerdir. Onlara göre gemi, kötü hava şartları sebebiyle batmıştır. Acaba Kısmetim - 1 Türkiye’de hangi koya yanaşacaktı? Gemiyi burada kimler karşılayacaktı? İçinde gerçekten eroin maddesi var mıydı? Bu eroini kimler nereye götürecekti? Olayda PKK bağlantısının boyutları ne idi?
DÜĞÜNE GİDERKEN ÖLDÜ
Lucky - S gemisi, 07.01.1993 tarihinde uluslararası sularda deniz kuvvetlerine bağlı gemilerce yapılan operasyon sonucu yakalanmış; bu operasyona İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı bir kısım görevliler de katılmıştır. Ancak gerek daha önce yakalanan Kısmetim - 1 gemisinin ve gerekse daha sonra yakalanan Lucky - S gemisinin bütün sırlarını çözecek kilit adam durumundaki Şeyhmus Daş, Lucky - S’in Türkiye’ye doğru hareketinden sonra, 25 Aralık 1992’de ailesi ile bir düğüne giderken öldürülmüş ve failler belirlenememiştir. Böylece çok büyük çaplı bir uyuşturucu kaçakçılığı olayında, Lucky - S’in yakalanmasından iki hafta önce, Daş öldürülmüş ve olayın ardındaki gerçekler de onunla mezara gönderilmiştir.
SÜREKLİ İZLENİYORDU
Özellikle cinayetin işlendiği günlerde, Şeyhmus Daş’ın attığı her adım İstanbul polisi tarafından çok yakından izlenmektedir. Bütün telefon konuşmaları dinlenip kayda alınmaktadır. Şeyhmus Daş’a ait Yenikapı’daki Can Can Kafe’ye her girip çıkan, polis tarafından resimlenmektedir. Yani polisin bu kadar yakından gözetim altında tuttuğu bir kişiyi öldürenler belirlenemez mi? Olay tarihi itibariyle Şeyhmus Daş’ın dostu da, düşmanı da bellidir. Ancak cinayetin aydınlatılması yolunda hiçbir ciddi çalışma yapılmamıştır.
ÖZEL TİMCİLER GELİRDİ
Lucky-S’in dava dosyasındaki bilgilere göre, PKK’dan kaçan birçok kişi İstanbul’a gelip Şehmus Daş’tan yardım almıştır. Bu davranışları ile Daş, çevresinde devlet yanlısı olarak tanınmıştır. Ayrıca cezaevi ziyaretlerinde Necat Daş ile yaptığımız sohbetlerimizde, babası Şeyhmus Daş’ın yanına bazı özel timcilerin de gelip gittiğini ısrarla anlatmıştır. Şimdi devlete bağlı bir kısım güçlerin, böyle bir zamanlama ile ömür boyu hapse atılacak bir insanı öldürmesinin izahı mümkün müdür? Akla gelen ihtimal şudur: Lucky-S gemisinde bulunan 14 ton uyuşturucu maddenin gerçek sahipleri, geminin yakalanacağını duyunca, Şeyhmus Daş’ın yakalanacağını ve kendi kimliklerinin de ortaya çıkacağını tahmin etmişlerdir.
Halil Havar, keyifle anlattığı firar olayından (Hollanda cezaevinden helikopterle kaçtıktan sonra Müthiş Türk lakabıyla anıldı) sonra Türkiye’ye gelmişti. Türkiye’de firari olarak gizlenmek istemiyordu. Havar’ın Türk adaletinden kaçmadığını basın yolu ile duyurup lehte bir kamuoyu yaratmaya karar verdik. Havar önce, İstanbul’da rahatça gezip dolaştığını belirleyen fotoğraflar çektirdi. Sonra, o dönemde Laleli’de bulunan yazıhaneme gazetecileri davet ettim... Kendisinden müthiş firarın hikâyesini dinlediler.
O bir firariydi...
İlk sıradaki ceza davası, Tekirdağ Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte idi. 16.12.1991 günü sabahı Havar’ın özel arabasıyla Tekirdağ’a hareket ettik. Beraber olduğum kişi sadece bir müvekkil değil, Avrupa’nın o tarihlerde Müthiş Türk olarak tanıdığı bir cezaevi firarisi idi. Resimleri Türk basınında da çıkmakta idi. Havar, Türk adaletine güvenip kendi isteği ile teslim olduğunu göstermek istiyordu...
Havar yakalanınca tayin rüzgârı dindi
İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü’nde tayin rüzgârları esmeye başlamıştı. Bu havanın dağılması için ses getiren bir operasyon şarttı. İşte böyle bir zamanda Halil Havar, Şeyhmus Daş ile yakalandı, tayin rüzgârları dindi.
Topal, Ofo Otel’in kumarhanesini işletirken, Yeşil de otelin tam karşısında oturuyordu. Casinodan her sabah Yeşil’e kahvaltı gidiyordu
İstanbul’da bir arama sırasında Ömer Lütfi Topal’ın kullandığı arabada bir tabanca ele geçirilmişti. Bu tabanca, Adana’da belirtilen bir meskende Topal adına bulundurma ruhsatlı idi. Ancak bulundurma ruhsatlı bir tabancanın taşınması da suçtu.
Bu davadan yargılanıp mahkûm oldu. Topal, bu olay sebebiyle gözaltına alındığında, emniyet müdürlüğünde çok ağır manevi bir baskı altında tutulduğunu söylüyordu. Baskının sebebini çok sonra öğrendim. Üzerinde yapılan aramada Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın telefon numarası çıkmış ve kendi değerlendirmesine göre, bu sebeple manevi baskıya maruz bırakılmıştı. Topal’ın öldürülmesinden sonra Yeşil’in Antalya’daki Ofo Otel’in tam karşısında oturduğunu öğrendim. Bu otel bünyesindeki casino da Topal tarafından çalıştırılıyordu.
Topal ölünce taşındı
Ancak sonra Yeşil’in oturduğu evin arkasında MİT tesisleri olduğunu öğrendim. Yani Yeşil’i burada tutan sebep, Topal değildi. Ancak zaman içerisinde yakınlaşmışlardı. Casino personelinin her sabah Yeşil’in evine kahvaltı servisi yaptığı; gideceği yerlere casino arabalarıyla gittiği, personel tarafından anlatılıyordu. Bu evde oturduğu sürede Sakallı Hacı diye tanınan Mahmut Yıldırım, Topal’ın öldürülmesinden birkaç gün sonra bu evden ayrılmış ve bir daha gelmemişti.
Ceza avukatı Ekrem Marakoğlu’nun yazdığı ve Karakutu Yayınları tarafından basılan "Kırmızı Kadife" adlı kitap bugün piyasaya çıkıyor. Kitapta anıların yanı sıra, adliye koridorlarına yansıyan ilginç olaylar ve fıkralar da yer alıyor.