11.03.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
MELTEM GÜNAY İstanbul
‘Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde çok güçlü bir sivil toplum şebekesi var’ diyen Ararat sözlerini şöyle sürdürdü; “Ama sivil toplumun çabaları devlet politikalarıyla örtüşmediği sürece ilerleme kalıcı olmuyor. Ben önümüzdeki dönemde hem parlamentoda temsilde hem şirket yönetiminde toplumsal cinsiyet kotaları, teşvikler gelmesini bekliyorum. Bu konuda gönüllü olarak öne çıkan siyasi partiler, şirketler de öngörülü olmanın ödülünü alacaklar. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2022 hedefinde şirket yönetim kurullarında en az bir kadın olması var. Bunu unutmamalı ve hatırlatmalıyız. Kadınların siyasi partilerin, şirketlerin, odaların tepe yönetiminde olması, parlamentoda temsili, kadınların çalışma hayatına, siyasete ve genel olarak toplumsal hayata aktif katılımını hızlandıracak ve kotalara gerek kalmayan bir eşit yaşamın yolunu açacak.” diye konuştu.
Biraderlik ağları
Kadınların özellikle karar organlarındaki sayılarının azlığını iki nedene bağlayan Ararat, “İlki kadını birey olarak değil, ancak ailenin bir ferdi, anne veya eş olarak tanımlayan erkek egemen bakış açısı. Toplumun kadınlara biçtiği ev içi ve çocuk ve yaşlı bakımı gibi ücretsiz emek alanları kadınları kıskacına almış vaziyette. Bunun yanında kadın ve erkek çalışanlar arasındaki ücret farkı, yükselmenin önündeki engeller, aile içi şiddet kadınların kendilerine yüksek hedefler koymasını engelliyor. Bu akademide de böyle. Bilimle uğraşmak kadına ayrıcalık sağlamıyor. 2019 yılında yardımcı doçentlerin yüzde 42.5’i kadınken, doçentlerin yüzde 38.8’i ve profesörlerin sadece yüzde 31.2’si kadındı. 201 üniversitenin sadece yüzde 10’unun rektörü kadındı. Doktora sonrası araştırmacı iken işi bırakan kadın sayısı erkeklerin 2 katı. Diğer neden erkeklerin kendi aralarındaki biraderlik ağları ve ellerinde tuttukları güç pozisyonlarını bırakmak istememeleri.” diye anlattı.
Pandemi zorlaştırdı
Pandemi nedeniyle kadınların şartlarının daha da ağırlaştığına dikkat çeken Ararat sözlerini şöyle tamamladı: “17 Mart’ta açıklayacağımız bir araştırmamızın sonuçlarına göre kadınlar kariyerleri eşlerinden daha önemli olsa ve bunu eşleri de kabul etse dahi pandemi sürecinde artan ev içi iş yükünün çoğunluğunu üstlenmiş durumda. Bu baskı kadınları daha fazla stres altına aldı. Evde gerilim arttı ve aile içi şiddette de ciddi bir artış oldu. Bazı kadınlar iş yerlerinden de destek göremedikleri için işten ayrıldılar. Ancak Türkiye’de 73 şirket Aile İçi Şiddete Karşı İş Dünyası projesine katılarak geçtiğimiz 6 sene içinde kadın çalışanlarını destekleyici ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hedefleyen politikalar geliştirdiler. Bu şirketlerde çalışan kadınlar bu süreci daha kolay yaşıyorlar.”