22.10.2008 - 01:44 | Son Güncellenme:
İSTANBUL Milliyet
İstanbul Üniversitesi’nin eski Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun avukatı olan eski İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Metin Çetinbaş şöyle konuştu:
“CMK 252. madde mahkemeye tutuklu sanıkları tefrik edip, ayırma yetkisi veriyor. Ama birbiriyle irtibatı ileri sürülmeyen sanıklar bakımından. Bu davanın iddianamesinde tutuklu ve tutuksuz sanıkların birbiriyle irtibatlı olduğu söyleniyor. Dolayısıyla ayırmamak, kanunu bu şekilde algılamamak, kanunu yazıldığı gibi algılamamak lazım, ruhuna bakmak lazım. Bu yetki var ama bu yetkinin varlığı da Anayasa’nın 2. maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesine aykırı. Dolayısıyla, Anayasa ve hukuk devleti ilkesi öncelikli uygulandığı zaman bu kanunun bu şekilde uygulanması Anayasa’ya ve insan haklarına aykırıdır.”
İstanbul Barosu gözlemcisi olarak davayı izleyen avukat Uğur Poyraz ise, alınan kararın CMK 252. maddeye uygun görünse bile savunma hakkının kısıtlanmasına yönelik bir uygulama olduğunu savunarak, şöyle konuştu:
“Mahkeme heyetinin iddianame önüne geldiği zaman, davaya ne kadar sanık, avukat, ve sanık yakınının katılabileceğini görüyor, buna rağmen diyor ki ‘Benim elimde bu kadarlık bir duruşma salonu var, siz de buna uygun bir yargılama yapmaya, bana uymaya mecbursunuz’ diyor. Böyle bir şey ‘Ben yaptım oldu’ mantığını, savunma hakkının kısıtlanması mantığını getirir.
‘Ben yaptım, oldu’ denilemez
Örgüt lideri olarak değerlendirilen bir kişinin duruşmada olmama durumu olabilir mi? Siz bir şahsı bir numaralı sanık haline getiriyorsunuz, sonra da diyorsunuz ki ‘Sen bugün gelme biz seni daha sonra çağıracağız.’ Yani, lideri yok, örgütün başı yok ama örgütün üyeleri yargılanıyor.”
Sanık İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in avukatı Mehmet Cengiz de şunları söyledi:
“Türkiye DİSK davasını, Dev-Yol davasını, MHP davasını, bine yakın sanığın yargılandığı davaları yaşadı. Hiçbirinde böyle bir uygulama yapılmadı. Aynı fiili birlikte işledikleri iddia edilen kişilerin, ayrı ortamlarda ifadelerinin alınması, bunlara cevap verme, gerektiğinde soru sorma olanağını ortadan kaldırır hem sanık açısından hem de müdafi açısından...”
Sanık Zekeriya Öztürk’ün avukatı Yaşar Ağsu, “Mahkeme Başkanı yargılamayı devam ettirebilmek için çok uğraşmış bu formülden başka bir formül bulamamıştır. Buna doğru bir uygulama diyemeyiz ama burada yargı önünde çıkmayı bekleyen tutuklu sanıklar yönünden baktığınız zaman onların dertlerine derman olmak için bulunmuş çok acı bir çözümdür, ama bir çözümdür” dedi.
Ali Yasak’ın avukatı Şevket Küçük ise mahkemenin uygulamasına destek vererek, “Doğru fakat geç kalmış bir uygulama. Bu kadar sanığı, aynı günde aynı anda sorgulamak zaten mümkün değil. Tutuksuz sanık sorgulanırken onun hakkında daha önce başka sanıkların vermiş olduğu ifadeler de okunuyor. Ona göre bir diyeceği var mı diye soruluyor. Tutuksuzlar her gün duruşmaya gelirse ve iddianame okutulursa bize savunma için sıra 2-3 ayda ancak gelir. O açıdan bu ayrım doğru bir uygulama olarak değerlendiriyorum” diye konuştu.
İşte tartışılan madde
“Sanık sayısının çok fazla olması durumunda sanıkların bir kısmının duruşmanın bazı oturumları ile ilgileri bulunmuyor ise duruşmanın bu oturumlarının, yokluklarında yapılmasına mahkemece karar verilebilir. Ancak, bu sanıkların yokluklarında yapılan oturumlarda kendilerini etkileyen bir hal ortaya çıktığı takdirde buna ilişkin söz ve işlerin esaslı noktaları sonraki oturumlarda kendilerine verilir.”