14.10.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
NİL KURAL - İSTANBUL
Suhaib Gasmelbari’nin imzasını taşıyan “Ağaçlardan Bahsetmek / Talking About Trees”, yılın en sevilen belgesellerinden. Nitekim Berlin Film Festivali’nden En İyi Belgesel Ödülü ve uluslararası yarışmasında yer aldığı İstanbul Film Festivali’nden FIPRESCI Ödülü kazanan belgesel, askeri rejimden kaçtıkları Sudan’a geri dönen ve 45 yıldır dost olan Ibrahim Shaddad, Suleiman Ibrahim, Eltayeb Mahdi ve Manar Al-Hilo hakkında. Yönetmenler, Sudan Sinema Kulübü’nü kurup kapalı bir sinemayı açmak için çalışmalara başlıyor. Belgeseli yönetmeni Gasmelbari’yle konuk olduğu Ayvalık Film Festivali’nde konuştuk.
Filmin başlangıç noktası yönetmenlerle tanışmanız mı?
Aslında projenin birçok başlangıç noktası var. Onların filmlerini biliyordum. Ancak Sudan’da bu filmlere erişim yok ve ben sinemalar kapalı olduğu için sinemaya gitme şansı bulamamış kuşağa mensubum. Sudan’a döndüğümde kurmaca bir film çekecektim ama her iş aksi gitti. Resmi kanallardan geçmeden bunun imkânsız olduğu ortaya çıktı. Resmi kanallardan geçmek için de birçok kanlı eli sıkmanız gerekiyordu. Bunalımdayken önce Suleiman Ibrahim’le sonra Sudan Sinema Kulübü’nün diğer üyeleriyle tanıştım. Filmlerini izlediğimde çok Çok kritik bir eşikteki bir ülkede çekilmiş olsalar da sinema gramerini sorgulayan iddialı filmlerdi.
Filminizde görülen parçalardan bile görsel dile ne kadar kafa yorulduğu anlaşılıyor.
Çok cesur filmler. O dönemde Sudan’da film yapılıyor ama devletin kontrolünde, onların amaçlarına hizmet eden filmler. Yönetmenler Sudan’a döndüklerinde sanatsal bir sinema oluşturma derdindeler ancak karşılık bulamıyorlar. Tanıştıktan sonra yakın arkadaş olduk ve köylerde düzenledikleri film gösterimlerine gitmeye başladım. Bir gün bir köye gidiyorduk, araba bozuldu, çok geç kaldık. Köyde gösterim başladıktan sonra Sudan’da çok olağan olan kumlu rüzgâr başladı. Perde sallanıyordu, filmi durduracaklar sandım. Ibrahim ve Süleiman sandalyelerini perdenin arkasına koyup perdenin sopalarını tuttular. Onlar için gündelik bir şeydi, gülüyorlardı ama benim için epik bir andı. O anda filmi çekmek için bir zorunluluk hissettim.
Dört yönetmenin gelecekleri ellerinden alınmış ancak ne mizah duygularını kaybetmişler ne de kenara çekilmişler. Bu, size dokunaklı geldi mi?
Bu anlattığınız onlardan sürekli öğrendiğim varoluşsal ders. Filmde göstermeye çalıştığım, sadece çektikleri harika görüntüler değil, sinemaya duydukları arzuydu. Sanki akıllarındaki görüntüler, korkunç rejim tarafından henüz çekilmeden silinmişti. Bunu ‘şimdi’ üzerinden göstermek istedim. Günümüzde bütün bu arzular, espri anlayışlarına, hayal güçlerine ve hayatı bir oyun gibi görmelerine yansıyor. Her şey hakkında gülüyorlar, ölüm, işkence… Çok güçlüler çünkü zor yolu seçmişler, işler yanlış gitmiş ama kendileri olmaktan ödün vermemişler. Arkadaşlığı da unutmayalım. Birbirlerine karşı çok hassaslar, yoldaşlar ve asla birini geride bırakmazlar. Sürekli hareket halindeler.
Filmde Sudan sinemasının yeniden dirilip dirilemeyeceği tartışılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Sudan’da sinema gibi sosyal adalet, eğitim, sağlık gibi konularda bir gelişme olacak mı belirsiz. Bu devrim, çok acı doluydu, çok kurban verildi ama herkes politikleşti. Bana ümit veren bu. Öncelik Ömer el Beşir rejiminin kurbanları için adaleti sağlamak. Sudan sineması komiteler, bireysel çabalarla, özgürlükleri gerçek kılmaya çalışacak. Sudan Sinema Kulübü, artık ışıkta çalışabilir. Ancak şu noktada devletten destek beklemek, tutarsız ve hatta yersiz olur.
‘Yenilgi değil, zafer hikâyesi’
Filmde bir adamın kafasına damlayan su üzerinden “İnsan aynı yerde durursa çıldırır” diyen bir sahne var.
Evet, bu doğru. Yönetmenler hayatlarının son gününe dek durmayacaklar. Bence film bir yenilgi değil, zafer hikâyesi. Filmde de söyledikleri gibi savaştıkları güç, onlar kadar zeki olmasa da onlardan kuvvetli. Bunun farkındalar ama bence saf değiller, onlar umudun filozofları! Umut durarak harekete geçmez.