01.10.2011 - 14:56 | Son Güncellenme:
Biri aile geçişli olan, diğeri ise normal bir insanda bulunan, ancak çeşitli faktörlere bağlı olarak bozulup lenfomaya yol açan bu iki genin keşfiyle bazı kişiler için lenf kanserinde erken tanı, dolayısıyla yüzde yüze varan tedavi mümkün olabilecek.
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı ve Kök Hücre Tedavi Merkezi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Ünal’ın Finladiya, İngiltere ve Fransa’dan bilim adamlarıyla yürüttüğü araştırmanın sonuçları, saygın bilim dergileri "Blood" ve "British Journal of Hematology"de yayımlandı.
KKTC’de düzenlenen 6. Ulusal Aferez Kongresi’nde araştırma ve sonuçlarıyla ilgili AA muhabirine bilgi veren Prof. Dr. Ünal, artık kanserin genetik yatkınlıkla alakalı bir hastalık olduğunu, çevresel faktörlerin de bu genetik yatkınlığı ve genlerdeki bozukluğu tetiklediğini söyledi.
Çalışma sırasında, lenfoma hastalığı görülen aynı aileden bireylerin incelendiğini anlatan Ünal, araştırma sayesinde artık "lenfomanın geni bulundu" diyebileceklerini, bu sayede de lenfomaya yatkınlığı olan kişilerin tespit edilebileceğini söyledi.
Prof. Dr. Ali Ünal, şu bilgileri aktardı: "Bir ailenin herhangi bir bireyinde lenfoma görülmüşse, artık taradığımız diğer aile bireylerinde de aynı hastalığın ortaya çıkıp çıkmayacağını neredeyse kesin olarak söyleyebiliyoruz. Hasta kişilerde bulunan ve lenfomaya neden olan ’NPAT’ adı verilen gen, ailevi olarak anne ve babadan geçmekte ve bu genin geçtiği aile bireylerinde hayatın bir döneminde Hodgkin hastalığı ortaya çıkmaktadır." Bu geni taşıyan aile bireylerinin daha yakından takip edilmesiyle artık hastalığın çok erken bir evrede yakalanabildiğini belirten Prof. Dr. Ali Ünal, "Erken teşhis edilen hastaların tedavi şansı çok yüksek oluyor. Lenfomanın geç evrede teşhisi halinde ise başarı oranı yüzde 50’nin altındadır. Oysa hastalığın erken evresinde tanı konulan bu kişilerde tedavi şansı yüzde 98’lere çıkabilir" diye konuştu.
-"Gendeki bozulma da tespit edildi"-
Aynı araştırmayla yine lenfomaya neden olabilen "KLHDC8B" genindeki bozulmanın da tespit edildiğini bildiren Ünal, "Bu aslında normal insan vücudunda var olan bir gen. Ama bu gende çeşitli dış faktörlerle bozulmalar meydana gelebiliyor. Bu bozulmalar da lenfomaya yol açabiliyor. Bu araştırmamızda, bu gende bozulma olan kişilerde lenfoma hastalığının daha sıklıkla ortaya çıktığını bulduk" şeklinde konuştu.
Gendeki bu bozulmaya, kimyasal maddeler ve aşırı radyasyona maruziyetin neden olabildiğini anlatan Ünal, "Bu geninde bozulma tespit edilen kişilerde de yakından takip edilirse hastalık çok erken evrede yakalanır ve böylece tedavi şansı artar" bilgisini aktardı.
Ünal, "Bu keşfin hastalık riski taşıyanlara ne gibi faydasının olacağı" sorusuna ise şu yanıtı verdi: "Gendeki bozulmayı neyin tetiklediğini araştırıyoruz. Yani çevresel faktör, kimyasal maddeler, ilaçlar, zirai ilaçlar, bu tür ilaçların ve maddelerin bu gendeki bozulmayı nasıl tetiklediğini tespit edebilirsek bunun önünü alabiliriz. Yani bu gende bozukluk oluşmasını önleyebiliriz. Bu riskli kişiler de artık bir müddet sonra kansere yakalanmayabilir." Lenfomanın ilerde ortaya çıkıp çıkmayacağını bulmak için tüm insaları taramanın hem zor hem de çok maliyet getiren bir işlem olduğuna dikkati çeken Ünal, "Ancak risk grubundakileri ve ailesinde lenfoma olanları taramak yeterlidir" dedi.
Lenfomadakine benzer gen bozukluklarının, meme ve yumurtalık kanserinde de söz konusu olduğunu anlatan Ünal, aynı taramaların bu tür kanserlerin görüldüğü ailelerdeki bireylerde de yapılabileceğini bildirdi.
-Lenfoma nedir ve nasıl bir tedavi uygulanır-
Prof. Dr. ünal’ın verdiği bilgiye göre, lenfoma, lenf sisteminden kaynaklanan kanserlerin ortak adı.
Lenfoma, çok çeşitli alt tiplerden oluşan, çok farklı davranış özellikleri gösterebilen bir hastalıklar topluluğu. Birçoğunda doğru tanı ve güncel tedavi uygulamalarıyla hastalıksız ve uzun süreli yaşama şansı olanaklı.
Lenfomaların, kök hücre tedavisinin en fazla uygunladığı ve başarı sağlandığı hastalıkların başında geldiğini belirten Prof. Dr. Ünal, kök hücre tedavisinin temelini ise aferez işleminin oluşturduğuna dikkati çekti.
Ünal, şunları kaydetti: "Türkiye’de kök hücre aferezi ve kök hücre tedavileri son yıllarda büyük bir gelişme kaydetti. Eskiden hastalarımız bu tür tedaviler için yurt dışına gitmek zorunda kalıyordu. Oysa son yıllarda Türkiye’de dünya çapında tedaviler uygulanabilir hale geldi. Hastalarımız artık yurt dışına gitmeden ülkemizde tedavi olabiliyor. Erciyes Üniversitesi de kök hücre aferezi ve kök hücre tedavisi konusunda uluslararası standardı gösteren JACIE belgesine sahip sahip tek merkez durumunda."