09.04.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
0
Daha o zamandan İstanbulda emlak simsarları yangın çıkarırdı. Ahşap binaları, yerlerine apartmanlar dikmek için ateşe verirdi. Doğrusu evler de restore edilmesi çok zor durumdaydı. Ahşap korunması zor bir malzeme, tarihi evler o zaman da haraptı. İstanbul taştan bir şehir değil. Öyle olsa neme, tahta kurularına vb. karşı daha iyi korunabilirdi. "Ölümsüz Kadın" adlı filminizi çektiğiniz 60lı yılların başından bu yana İstanbulun tarihi dokusunu neredeyse yok ettik. Ne düşünüyorsunuz? İhtilal oldu Karım İstanbulluydu. İlk filmim olan "Marienbad"tan önce Pariste bir yapımcı, bana film teklifinde bulundu. İstanbulda geçen karanlık bir öykü vardı kafasında. İstanbulu çok iyi tanıdığım için bu teklif beni de memnun etti. Eşim Katherine ile Park Otele yerleştik. Ama tam o sırada 1961 ihtilali oldu. Geri döndük. İstanbul ile ilişkiniz nasıl başladı? Sette başımızda sürekli bir denetçi vardı. Türkiye hakkında kötü bir izlenim vermememiz için bizi denetliyordu. Örneğin figüranların gayet şık, kravatlı olması gerekiyordu. Oysa sokakta insanlar öyle dolaşmaz. Biz de görsel numaralara başvuruyorduk. Ama film yarım kaldı. Bu arada Fransaya döndüm. "Geçen Yıl Marienbadda"yı çektim. 2 yıl sonra İstanbula geldim. O gerilimli ortamda çalışmak nasıldı? Gerçekten de İstanbulcu bir filmdir. Şehri çok severim, çok dolaştım. Türkiye dışında kullanılması mümkün olmayan bol paramız da vardı. O zaman İstanbulun balıkları da şimdikine göre harikaydı. (Türkçe söylüyor) kılıç, barbunya, tekir... "Ölümsüz Kadın", İstanbulu hayranlık verici, büyüleyici bir yer olarak tasvir ediyor. Mekân seçimi için çok mu uğraştınız? Pek tabii. Aradan geçen sürede Türkiyedeki değişimi izlediniz mi? Erken doğum Coğrafi açıdan bakarsak Türkiyenin çok küçük bir parçası Avrupada. Ama eninde sonunda ABnin bir parçası olacaktır. Ama şimdi dahil olması, erken doğum olur. Aceleye getirmemeli. Peki, Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben geldiğim zamanlarda yüzlerce film yapılan müthiş bir endüstri vardı. Ama artık pek bir şey izleyemiyorum. Türk sinemasını takip ediyor musunuz? Hiç sevmediğim bir soru bu. Benim seçkin bir zevkim var. Trauffaut, Godard benim için büyük yönetmenler değil. Alain Resnais büyük yönetmen ama "auteur" değil. Bunuel, Antonioni gibi "auteur"leri beğenirim. "Marienbad"ı Resnais ile çektim. Çünkü o bir filmi görsel olarak tanımlamamı kabul etti. Oysa Antonioni bunu reddetmiş, sadece senaryo yazmamı istemişti. Peki Fransız sinemasının bugününü nasıl buluyorsunuz? Alain Robbe - Grillet, 1922de Fransada dünyaya geldi. 1945te Devlet Ziraat Enstitüsünden mezun olan Grillet, ilk romanı "Un Regicide / Kral Katili" ni 1949da yazdı. 1951de de "Les Gommes / Silgiler" adlı romanı, onu "yeni roman akımı"nın öncüsü haline getirdi. Sinema macerası ise 1961de başlayan Grillet, nesnel ayrıntıların betimlendiği, görselliğe elverişli anlatım dünyasını benimsedi. Yeni Roman Akımının öncüsü Yeni filmi eylülde! Yeni filmime eylülde başlıyorum! Alman yazar Jensenin "Gradiva"sını filme aktaracağım. "Yürüyen Kadın" olarak da bilinen bir alçak kabartmadan yola çıkarak yazarın hayalgücü doğrultusunda gelişen bu filmde Arielle Donbasle rol alacak. Bu proje hakkında daha fazla konuşmamalıyım! Son filminiz "The Blue Villa-Un bruit qui rend fou"yu yapalı 10 yıl oldu... Yeni proje var mı? 9 Nisan Cumartesi "Ayın Saklı Yüzü" / Robert Lepage / 11.00 / Emek Sineması"Müziğimiz" / Jean - Luc Godard / 13.30 / Emek Sineması"Kimse Fark Etmiyor" / Hirokazu Kore-eda / 16.00 / Emek Sineması"Leon ile Olvido" / 16.00 / Sinepop Sineması"Arahan" / 19.00 / Rexx Sineması"Fideli Aramak" / Oliver Stone / 16.00 / Atlas Sineması Festivalde bugünün önerileri